32-

893 99 7
                                    

Arslan Türkoğlu

Hayatımın her döneminde darbe yemişliğim var. Kaptan Amerika gibi evimin her tarafında tartaklanmış, kavgalara çekilmiştim. Ama hayatımda dayak yedim diye sevinebileceğim an olmamıştı, böyle bir anı düşünmezdim bile. Devrim'den darbe yedim, oğlum darbelerin neden olduğu yaralara gözyaşı döktü. Tamam, buna sevinmemeliydim ama yapamıyorum, istemsizce mutlu oluyorum! Suç duyurusundan önce konu yarbaya taşındığından onun odasındayım.

"Arslan Türkoğlu," diyen yarbay elindeki bir kağıda bakıyordu. "Bundan neredeyse bir ay önce de hastanede Turan Türkoğlu tarafından darp edilmişsin."

Bu Deliveren Yarbaydı, yani babamı da biliyor. Babamın operasyonuna onay veren yarbaydı.

"Evet komutanım."

"Sen kendini ne zannediyorsun?" Sorusunu sormadan önce elindeki kağıdı masasına bırakmış, arkasına yaslanıp yüzüme bakmıştı. "Sen bir Türk askerisin Arslan Türkoğlu! Bu itler kim ki gelip bir Türk askerine vurabiliyor?"

Yutkunamadım. Bana kendimi korumam öğretilmemişti, şimdi yapmaya çalışıyordum ama olmuyordu.

"Bunlar haberlere çıksa neler olur biliyor musun Türkoğlu? Bu Türk Silahlı Kuvvetleri ne yapıyor da askerini koruyamıyor, askerlerimize herkes böyle zarar verebilir mi gibi, hatta bunlardan daha saçma haber başlıklarıyla yayınlarlar. Senin yüzünden tüm askerlerimiz, komutanlarımız küçümsenir, asker!"

"Özür dilerim komutanım!" Başımı kaldırıp bağırsam da kalbim titremeye başlamıştı.

Hiç böyle düşünmemiştim. Benden diğer askerlere nasıl geçilirdi, sonuçta olay benden kaynaklı? Yarbay ayağa kalkarak elini masaya vurduğunda yutkundum.

"Kendini koruyacaksın emrini vermedim mi sana Türkoğlu?"

"Emrettiniz komutanım!" Boş odada yankılanan seslerimiz başımı ağrıtmaya, kulaklarımın çınlamasına neden olmaya başlamıştı. Odasına geleli iki saat oluyor, o saatler boyunca video kayıtlarını izlemiş, tutanakları okumuştu.

"O zaman bu durum ne asker? Komutanının sözünü dinlemiyor musun? Kendini koruyacaksın! Bırak yumruğu, sana laf bile atamayacaklar çünkü sen Türk askerisin! Sana atılan taş, tanıdığın tanımadığın tüm silah arkadaşlarına atılmış demektir! Ne dediğimi anlıyor musun?"

"Evet komutanım." Sesimi çok çıkartmaya çalışsam da gözlerimden akan yaşlar, ses tellerimde birikip orada dalgalanmalara neden olmuş gibi sesim titremişti.

"Tedavin boyunca burada kalacaksın, tedavi bittiğindeyse seninle tekrar konuşacağım asker. Çık şimdi odadan!"

"Emredersiniz komutanım!" Son kez selam verip hızlıca odadan çıktım. Kapıyı kapatır kapatmaz kendimi duvara yasladım. Gözyaşlarım akarken bileklerimi gözlerime dayadım. Nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalışırken kulaklarımda iğrenç bir çınlama vardı.

"O kadar mı kötü geçti?" diye soran Egemen bileklerimi tutarak kucağıma çekti. "Gidip ben de konuşayım mı?"

"Hayır, yakma kendini. Yanlış bir laf etmedi, sadece söylediklerini hiç düşünmediğimden kendime kızıyorum." Sözüm biterken ayağa kalkıp Egemen'i de kaldırdım, bana üzgün gözlerle bakıyordu. "Bakma öyle, gidelim."

"Özür dilerim, hepsi benim yüzümden oldu ve suçu üstlenmeme de izin vermiyorlar."

"Çünkü senin bir suçun yok, kendimi korumam gerekiyordu. Kızmalarının tek nedeni kendimi korumamam, başka bir neden yok. Ben de çocuk gibi şu aralar her şeye ağlıyorum." Omzumla onun omzuna vurup güldüm. "Yine iyisin, kurtuldun benden. Tedavi bitene kadar burada kalacakmışım, sonrasıysa muallak. Belki hiç salmazlar."

Sol DağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin