51-

764 76 36
                                    

Kontrol etmiyorum, kitap tamamen bittiğinde 'belki' baştan kontrol ederim. Adamsınız la siz.

23-24-25.11.23

Arslan Türkoğlu

Eğitim aldığımızda birçok isyankar erin ne işimiz olduğunu sorardı, hatta Egemen'in isyanları öyle bir boyuttaydı ki sanki asker değilmişiz gibi. Evet, berbat şekillerde testlere tabii tutulurduk da hepsi bir yerde işimize yarayacak. Çünkü Türk'ün dostu da çoktur, düşmanı da. Hepsinin nedeniyse korku. Türk askerinden korkmayan milletler, bizi kardeş bildikleri için korkmuyorlardır; karşımızda olsalar onlar da korkarlar.

Dağlarda yemeklerimizin kıt kanaat yetindiği görevlere çıkmış, nefesimiz kıçımızdan çıkana dek koşmuş, dağ sınırlarını yürüyerek geçmiştik. Aslında tüm görevlerde de eğitimlerse de en kötüsü için hazırlanırdık. Onların içindeyken bile istemsizce durumumuz için isyan ettiğimiz olurdu, tabii herhangi bir çatışmaya girene dek; çatışma esnasında da sonrasında da damarlarımızda akan al rengi kanla bayrağımızı, vatanımızı koruduğumuz için sonsuz şükürler ederdik. İtlerle çatışıp sürülerini sikmek bize yaşam enerjisi verirdi.

Tabii bir de çatışma gecesi vardı... Herhangi bir çatışmadan ya da baskından çıkmış, gecesi yataklarımıza girdiğimizde o kurşun seslerini, atılan bazukaları bir tur daha duyardık. Teröristlerin ölüm anları, gözlerindeki o ışığın sönüşü tek tek zihnimizde yeniden hayat bulurdu. Eğer bir arkadaşımız yaralandıysa ya da şehit düştüyse ertesi günümüz de gecemiz kadar bok geçerdi. Suyunu paylaştığın, güldüğün, eğitimde rakibin sayıp anlattığı ailesini tanıdığın adamı ertesi gün al bayrak serilmiş tabutla göndermek... Hayır, bunun bir tabiri yok. En kötüsü ise o şehitlere alışmak zorunda olmamızdı. Canımız her seferinde aynı yanardı, ama bir operasyonda ya da baskında geçmişi unutmak zorunda kalırdık.

Şimdi de o tüm görevlerin, operasyonların, eğitimlerin ve baskınların meyvesini yiyorum. Sakinliğim karşımdaki ibneyi çıldırtıyor. Beni öldürmek istediği halde benden alabileceği bilgiler yüzünden canımı yakmaktan ileri gidemiyor.

Kara çuvalla birlikte araca bindirilsem de yayan olarak daha çok yol kat etmiştik. Uzun yürüyüşler bir an hiç bitmeyecek sansam da onlar sayesinde yanımdaki elemanın da iyi eğitimli biri olduğunu anladım; asla yorulmadı, tempo onu ırgalamadı. Sonunda yer altı mahzeni olduğu her tarafından belli alanda kara çuval başımdan çıkarılıp beni bir sandalyeye bağladılar. Kapı yok, oda direkt koridora bağlanıyor ama koridorun başında iki hafif makinalı silah taşıyan adamlar var. Sırtları bana dönük, yapılı oldukları arkalarından da belli.

"Bana timin hakkında bilgi ver," diye tam anlamıyla on ikinci kere aynı cümleyi kurdu. Adamla tanıştık, badisi -bunların hepsi paralı askerlermiş- Nikol ve kendisi Victor uzun yıllardır Bay Angel için çalışıyorlarmış. Şu anda da duvar kenarına çekilmiş masanın hemen dibindeki tahta sandalyede oturuyor. Beni demir sandalyeye bağladılar... İşte lüksüm.

"Timim yok, buraya tek gönderildim. İstihbarat yapmam gerekiyordu." Sözlerimi her zamanki gibi umursamaz bir tavırla dinledi.

Masanın üzerinde bana ait kağıtlar var; ulaşabildikleri kadar geçmişim, askerlik bilgilerimin bazıları ve... O kadar sanırım. Askerliğinizi sürdürmeye karar verdiğinizde veri tabanından tüm akraba bilgileriniz silinir, ölmüş dedeleriniz bile. E benim peder göt çıktı, zaten akrabalar yok, yetimhane bilgilerim de kaldırıldı. Yani hakkımda neredeyse hiçbir şey bilmiyorlar. 

"Siz askerlerin nasıl olduğunu iyi biliyoruz, çünkü biz de askeriz."

"Götümün askerleri." Sözünü kesip küfrettiğimde yüzüne bakmamak için gözlerimi etrafta dolandırmıştım. "Siz misiniz asker? Ülkenizi savunacağınıza parayı daha çok verenin çoban köpekliğini yapıyorsunuz. Vay be! Gözlerim yaşardı."

Sol DağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin