14-

1.4K 110 18
                                    

28.09.23

Askeri uçakta derin bir sessizlik hakimdi, sanki herkes tek kişinin nefesini durdukları yerden dinlemeye çalışıyorlardı; Arslan Türkoğlu. Bilincini kaybedeli sekiz, uçağa bineli altı dakika olmuştu. Anlına koyulan ıslak ve omzundaki yaraya bastırılan kuru bez sürekli değiştirilse de ne yaradan akan kan duruyor ne de alnındaki ateş diniyordu.

"İyi," diyen Kurt'un parmakları Arslan'ın şah damarlarındaydı.

"Tamam, birazdan ineceğiz zaten. Ercan, Hüseyin, Muhammet; siz çocuklar ve kadınla ilgilenmeye devam edin. Ahmet, Mehmet; sizse ana üsse gidip askerin vurulduğunu albaya verin. Haşim, sen de Egemen'i karakola götür." Görev dağılımı yapan Varol komutan, üçlü askerini Kabil Deliveren'in  himayesinde olup olmayacağını bakışlarıyla sormuş, aynı şekilde onay almıştı.

"Karakola gidemem." Egemen hızlıca başını iki yana sallamış, şoktan kırpamadığı gözlerini komutanına çevirmişti. "Arslan'ı bırakmam."

"Birincisi asker, bu bir emirdir. İkincisiyse bugün yeterince şok geçirdin. Ne diyorsam o." Varol komutanlarının sert sesi, oradaki küçük çocukları bile germişti. Yaptığının farkına varmış Varol, çocuklara dönerek göz kırpmıştı.

"Anlamıyorsunuz. Turan piçi gelirse..." Egemen, Varol'un uyarıcı sesiyle sustu.

"Gelirse ne?" Kabil komutan dikkatle Egemen'e bakıyordu.

En başında Varol, Kabil'e her şeyi anlatmış, şüphelerini dile getirmişti. Arslan'ın şiddetle ve baskıyla büyüyen biri olduğunu düşünüyorlardı, her emri sorgulamadan yerine getirirken çekingelerini görebiliyordu. Yanlış da düşünmüyorlardı, sekiz yaşından itibaren baskıyla büyütülmüş biriydi, asker gibi hiç değişmeyen, hatta esnemeyen aile içi yaşam kuralları vardı.

Egemen'se bir an düşündü, burada her şeyi tüm açıklığıyla anlatsa Arslan, silah arkadaşlarının gözünden düşer miydi? Acemi birliğinde ve buraya gelmeden önce anlatılan askerlik anılarında hiç burası gibi bir yer görmemiş, duymamıştı. Kardeş gibilerdi, komutanlarsa yeri geliyor başlarına abi kesiliyordu. Kendisi ayak uydurmakta gecikse bile Arslan'a şakasına komutanım diyen de vardı.

"Bir şey yok komutanım," demişti gözleri Arslan'ın yarasına takılırken. "Hiçbir şey."

Konunun üzerinde durulmadı, ama uçaktaki askerlerin tümü ufaktan tahminlerde bulunmuştu. Birçoğu yanlış olsa da düşünceler aynı seyirde izliyordu. Sonunda uçak inişe geçtiğinde Arslan'la ilgilenmek yine Kurt'un göreviydi. Mükemmel derecede iz bulma becerisinin yanında aynı zamanda sağlık da vardı. Belki asıl ekibindeki Ayı kadar bilgili değildi sağlık konusunda, ama hiç de yok değildi.

"Komutanım sonradan hastaneye gelsem olur mu?" Ege'nin sorusu onaylandığında iki tarafta sakinleşmişti.

Hastanenin bahçesinde inmiş uçağa yaklaştırılan sedyeye yatırıldı Arslan, yanlarına gelen doktora durum hakkında bilgi veren Varol komutan, sedyenin peşinden gidiyordu. Gelen iki askeri aracın ilkine kurtarılan esirlerle beraber Kurt, Kabil ve yarbay karşısına çıkacak askerler binmiş, diğerine Egemen'le Faslı Haşim oturmuştu.

"Bugün daha ne kadar şoka girebilirsin?" Haşim sorarken Egemen'in elini tutmuş, parmaklarıyla ovuşturuyordu. İzmitli Burak'ı öğretmişti ona; ele masaj en iyi sakinleştirme tekniği diye.

"Şokunu ayrı domuzunu ayrı Turan Türkoğlu'nun ayrı sikeceğim, o zaman sakinleşirim." Egemen'in aklına dönüp duran sahneler içini açmıyor, canını yakıyordu. Egemen, Arslan'ın bir yetimhaneden geldiğini asla tahmin etmezdi. Sorun öz olup olmaması değil, kendilerinden olmayan bir çocuğa her hatasında vurmalarıydı. İnsan daha sokaktaki eniklere bile kıyamazken seçip isteyerek aldığınız birine nasıl vurabilirsiniz, diye kendi içinden geçirdi Egemen. Demek bu yüzden Turan Türkoğlu 'seni aldığım güne lanet olsun' diyordu. Egemen'in kendisi de yetimdi, Kurtuluş çiftinin yetimhaneye gelip onu aldıkları zamanı hatırlıyordu; beş yaşında da olsa hatırlıyordu işte. Tek gün bile babasının ya da annesinin ona sesini yükselttiğini, elini öylesine bile havaya kaldırdığını hatırlamıyordu. Sonrasından gelişen tedavi yöntemleriyle çiftin öz çocukları olmuştu, yine de Egemen'e bir kere bile yanlış düşündürtmemişlerdi. Sekiz yaşındayken kardeşi olacağını öğrendiğinden beni sevmeyecekler mi diye korkan çocuk sorusunu unutmuştu bile, iki kardeşi de ona içtenlikle abi diyorlardı.

Sol DağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin