Arslan Türkoğlu
Albaydan hem övgü hem de büyük bir azar işittikten sonra Egemen'in bile beyni karışmış, dakikalarca kapının önünde aptal gibi etrafına bakıp kendi kendine dönmüştü; defalarca ağzını açıp kapatan haline istemsizce güldüğümdeyse omzuma çok fena yapıştırmıştı. Yaralarımız iyileşmeye dursa da kolay değildi, zımpara büyüktü ve derimizin o kadar büyük açıklığı hemen toplaması çok da mümkün değil gibi gözüküyordu. Karakol tamir edilip kalınacak duruma gelse de hâlâ başka bir yerde kalıyorlardı.
"İyi misin?" diye bilmem kaçıncı kez sordu Egemen.
O tatbikattan sonra iyileşmemiz hem de biraz olsun kafamız dağılması için bize izin verilmişti, biz de Anıl yüzbaşının evine gelmiştik. Tabii ki yüzbaşının haberi var.
"Egemen sorup durma lütfen, bilmiyorum. Bak hissetmiyorum tamam mı? Yeminle bıçağı kendime batırıp çıkarırım, görürsün ebeninkini." Anında yüzünü buruşturdu. Arkadaş daha fazla yaram olduğundan ne zaman hareket etsem iyi misin diye soruyor. Yok abi, his yok. Sıfır. Nereden bileyim iyi miyim, değil miyim?
"Sen şu aralar bana çok kızıyor, bağırıyorsun. Niye ya?" Çocuk gibi sorduğunda onun bu haline kahkaha attım. Kendisi ayağa kalkıp oturmakta zorluk yaşadığından onun işlerini ve isteklerini karşılamaya çalıştıkça zaten mahcup oluyordu, bir de bağırdığımdan daha çok üzülüyor.
"Haklısın, özür dilerim. Sadece sorup durma, hissetmemek tamamen boşluk gibi. Sen şu anda odadaki havayı teninde hissedebiliyorsun, üşüdüğünü anlayabiliyorsun, bacağındaki yara yüzünden nefesin kesiliyor; ama ben bomboşum oğlum. Ne soyulmuş derim ne vurdukları kırıklarım ne de başka bir şey, hiçbir durumu anlayamıyorum. Hatırla, kezzap atıldığında bile boş boş bakmıştım."
"Yine de... Oğlum ayağına taş değmesin işte lan. Elimde bir sen bir de Gaye kaldı, size bir şey olsa kimsesiz kalacağım."
"Bize bir şey olmaz," diyen Gaye elindeki tepsiyle salona girdi. Evet, abisine bakmak için o da gelmişti ve abisinden çok bana bakıyor. Onunla konuşmak, bu hislerinin karşılığını alamayacağını anlatmak istesem de utangaç bir kız olduğundan onu utandırmak, üzmek istemiyorum. Neticede kardeşimin kardeşi. "Arslan abi aslan gibi, ben de size sahibim. Bize hiçbir şey olmaz, aklın kalmasın yakışıklım."
Abisinin yanağını öptüğünde onları izledim. Acaba kardeşim olsaydı ona sevgi besleyebilir miydim? Ne zaman bir şeye hoşlantı beslesem içimdeki bir his ya da ses, ne olduğunu bilmediğim şey hissimin yalan olduğunu, aslında hiçbir şey hissedemediğimi söylerdi. Öyleydi de... Çok seviyorum diye ne desem yalan çıkıyordu, onu bıraktığım anda unutuyordum. Hiçbir zaman alkole ya da sigaraya bağımlılığım olmadı, denemiştim ve olmuyordu.
Egemen hayatımın her yerinde olmasa onu da unutmam en fazla iki günümü alır. O da bunu bildiğinden hiçbir zaman boş bırakmazdı, bedenen yanımda değilse telefonla ulaşır, telefonla ulaşamazsa bir şekilde kendini hatırlatacak şeyler yapardı.
Kapı çaldığı an ben kalktım, ikisi de bağırarak bana döndüler. Ayağa kalkmamı da yasaklayacak manyaklar! Onlara dil çıkarıp koridora geçtim, dış kapının kameralı dürbününden baktığımda Emre komutan ve eşini gördüm. Anında kapıyı açıp hazır ol duruşuna geçtim, eşi kahkaha atarken komutanımız başını iki yana sallamıştı.
"Oğlum sivilken yapma şunu. İndir elini," diyerek elime hafifçe vurdu ve içeri geçti. Anında ona yer verdim, eşi geçerken başımı eğdim. Annem, yani Turan'ın eşi; 'kadınların yüzüne direkt bakmak hep ayıp hem de günahtır' demişti. Gerekmedikçe bakmamalıymışım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sol Dağ
AcţiuneTamamen hayali, sırf kurgu ve tamamı aksiyon, bromance içerir. *askeri kurgu, bromance içerir. !Bromance, boy love değil; bro+romance yani erkek dostlar demektir. !Bxb DEĞİLDİR. *gerçek aile kurgusu değildir Askeri kurgu Çok fazla küfür içerir