17. BÖLÜM: "GÖLGE"

62.8K 4.2K 2.4K
                                    

Bölüm şarkısı: "Eyedress - Romantic Lover
Mate Maltese - Intolewd
Stephen Sanchez - Until I Fond You"

Multimedya: "Savaş Türkay Kaner"

Ara yorumlarınızı okumak çok keyifli, bu nedenle paragraf aralarına yorum yapmanızı rica etsem?

Keyifli okumalar!

~

17. BÖLÜM: "GÖLGE"

Diline yabancı, sokağına haritasız, dev bir okyanusun en ortasında pusulasız...

Böylesine tanımsız bir an ancak böyle tanımlanabilirdi. Daha önce hiç görmediğim bir tavırla yaklaşmış, hiç işitmediğim kelimelerle kulaklarımı doldurmuştu.

"Savaş Bey masama geçmek istiyorum." dedim biçare.

Bileğimi narince saran parmakları gevşeyerek beni serbest bırakmak yerine daha çok sarmıştı. Bedenim bir put gibi kıpırdayamıyordu ve gözleri gözlerime çok yakındı.

Onu ilk tanıdığım o talihsiz günden bu zamana, göz kamaştırıcı kendiliğinden eminliği ve despot kişiliğini takılıp çıkarılan bir uzuv gibi bir yere bırakmış, umutsuz bir hayal kırıklığının içinde öylece kalakalmıştı.

"Neden?" diye sordu meraklı gözlerle.

"Bir nedeni yok." diyerek geçiştirmek ve bileğime bir ahtapot dokunacı gibi sarmalanan ellerinin arasından kurtulmak için kıpırdandım. "Sadece oturmak istiyorum."

İlahi bir iç görüye sahip olmak istercesine yüzümün her santimini okumak, zihnimin içine girerek dönen tüm düşüncelere hakim olmak ister gibi baktı. Kaşları itirazımın asıl nedenini anlamak için ciddiyetle çatılmıştı.

"Bir nedeni olmalı." dedi sorgulayıcı gözlerle. "Her şeyin bir nedeni vardır."

Bileğimi kendime doğru çekmek için tekrardan kıpırdandım ama nafile bir şekilde o istemediği sürece ondan gidilmiyordu. Üzerimde kurduğu bu güç baskısı canımı sıkmıştı.

"Korktuğun bir şeyler var." dediğinde zihnimin içinden fırlayıp çıka gelen tüm kelimeleri görebildiğine inandığım bir akıl okuyucusu olduğunu düşünüyordum. "Neden peki? Kimden korkuyorsun?"

Boşta kalan elimle alnıma biriken boncuk terleri silerek saç tellerimi at kuyruğumun içine tıkıştırdım, "Bir şeyden korktuğum yok." dedim usta bir yalancıydım. "Bırakın masama oturayım."

Beni duymazdan geldi. Tek istediği burada böylece durmak ve tüm kozları paylaşmaktı. Bir mahşer alanında karşılaşan iki rakip gibi tüm zehrimizi kusmamız için beni karşısında durmaya zorluyordu.

"Odamdaki silahtan." diye zırvaladı, oysaki silahtan önce bedenimi tir tir titreten o kadar çok şey vardı ki silah bu amansız şeylerin arasında en makul ve en masum olanı sayılırdı. "O gün gördüğün kan lekelerinden." diyerek devam etti. "Ya da benden."

"Hiçbiri."

"O zaman niye bu mesafe?" dedi. Gözleri gözlerimden çekilerek sıkıca tuttuğu bileğime gelmişti. "O zaman niye karşımda durman için seni bileğinden tutmak zorundayım?"

İçimde bir yerlerde uyanan bir itiraz tanrıçası tarafından kuşanmıştım. Bileğimi tekrardan çekiştirerek "Tutmak zorunda değilsiniz." diye sızlandığımda hiç etkilenmemiş gibi parmaklarını çekmedi.

Savaş Bey, insanın asla kaçamayacağı biriydi ve bir gün mutlaka karşılaşacağı.

"Korkularını söyle bana." dediğinde diline dolanan sinsi bir yılan tıslıyordu. "Söyle ki yok edeyim."

BANA KENDİMİ VERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin