"Ne gördün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire, 'Buraya kadar!' dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin."
oğuz atay/tutunamayanlar***
Duyduğum ezan sesi ile irkilerek kendime gelmiştim. Titreyen ellerimle hızlıca sağ tarafımdaki komodinin üzerinde duran suyumdan bir yudum aldım. Bir süre deli gibi çarpan kalbimle nefesimin düzene binmesini bekledim. Uyumadan önce öğrendiğim gerçeklerden mütevellit bilinçaltımın eskisi gibi olmayacağını biliyordum ancak bunun bu kadar hızlı olmasını beklemiyordum. Kabus görmüştüm ve gerçekten etkilenmiştim.
Enkaz altındaydım, nefes alamıyordum. Üzerimdeki yükü hatırladıkça nefesim kesiliyordu. Çok gerçekçiydi. Bağırıyordum ama kimse sesimi duymuyordu. Boğuk seslerle inlemeler duyuyordum. Yüksek seslere tahammül edemiyordum. Özellikle de kulaklarımı kapamak istediğim o çığlıklara...
Aklıma geldikçe kalbim hızlanıyordu. Kötü havayı üzerimden atmak için ayağa kalktım. Zira yüzleşmem gereken bir gerçek vardı.
-
Kahvaltı masasındaydık. Uyandığımdan beri kimseyle tek kelime konuşmamıştım. Kim ne derse kafa sallamıştım. Babamın azarlarına bile cevap vermeden sessizce oturmuştum. Babam cevap vermeyeceğimi anladığında en son susmaya karar vermişti. Annem sessizce beni inceliyordu.
Annen ve babanın onlar olduğundan nasıl bu kadar eminsin Berk?!
Ürkekçe gözlerimi annemle babamda gezdirdim. Babamla göz göze gelmiştik. O da ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. Cebimde birkaç kez titreyen telefonla irkilerek önüme döndüm. Anneme ve babama 'afiyet olsun' diyerek hızlıca masadan kalktım ve odama yöneldim. Cebimden çıkardığım telefonu açtığımda gördüğüm mesaja tıkladım. Tahmin ettiğim kişiden gelmişti.
0531*******: /konum/
Konum atmıştı, düne göre bugün sinirli değildim. İnanmak istemiyordum, belki de her şey yalandı. Belki de yalnızca dolandırıcıydı. Bilmiyordum...
Hızlıca hazırlandım ve dışarı çıktım. Mesajına herhangi bir cevap vermemiştim. Hiç tanımadığım biriyle buluşacağım için tedirgindim ancak attığı konum işlek bir cadde üzerindeki cafeye aitti. Kendimi bu şekilde dizginlemeye çalışarak yola koyuldum.
-
Yaklaşık yarım saat sonra vardığım cafenin önünde durdum. Bir an için geri dönmek istedim. Hiçbir şeyden emin değildim. İçeri girip yüzleşmek istiyor muydum? Lanet olsun hiçbir fikrim yoktu! Birkaç dakika arabanın içinde öylece oturdum. Titreyen ellerimle birlikte arabanın kontağını kapattım ve yavaşça arabadan indim.
Cafenin kapısından içeri girdim. Etrafta aceleyle koşuşturan garsonlar bile gözüme ağır çekimde görünüyordu. Gözlerimle yavaşça içeriyi turladım. Kimin yanına gideceğimi bilmiyordum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki dışarıdan duyulabileceğini düşünüyordum. Ne yapacağımı bilemez şekilde ayakta dikilirken yanıma gelen garsonu dahi fark etmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴀɴᴇᴄᴅᴏʜᴇ
Teen Fiction[Düzensiz bölüm!] O gün takvimler yalnızca 11 Ocak 2004'ü gösteriyor, saatler ise 05.22'de takılı kalmıştı. O gece yaşanan deprem ise herkesin ocağına ateş düşürmüştü. Ve yıllar sonra her şeyden habersiz olan Berk için hayat olabildiğinden daha da z...