"Endişesi yarındı, gece öldü..."
Sessiz gecenin içinde çığ gibi büyüyen ve ardı arkası kesilmeyen düşüncelerle baş etmek onun için en zoruydu.
Bu düşüncelerinin bir türlü sonu olmuyordu. Genelde pencerenin önünde şafağa kadar karamsarlık içinde boğulurdu.
Nefes alamadığını hissettiğinde başını göğe doğru çevirir, Tanrı'dan güç isterdi.
Belki dini bütün değildi ama kalbiyle en derinden inandığı yaratıcıya çoğu kez defalarca yalvarmıştı.
Terk edilişler ruhunda geri dönülmez boşluklar açmıştı.
Bir enkaz altında şekillenmişti hayatının geri kalanı. O küçücük bedeniyle enkaz yığınlarının altında yaşam savaşı verirken belirlenmişti kaderi.
Kader yazgısı bir kez yazıldı mı geri dönüşü olmuyordu.
Yaşadığı her şeyi kadere bağlayan birisi değildi ancak yaşadığı evin kumdan kale misali yıkılmasını yediremiyor, olanlara kader diyor; düşünmek istemiyordu.
Depremin, yaşadıkları binalardan daha masum olduğunu yeni anlamıştı. Ne olursa olsun ailesiyle birlikte yaşayabileceği kadar yaşamış, anılar biriktirmişti o evde.
Binlerce kişinin ölüm sebebi deprem değildi... Hiçbir zaman da ölümlerin sebebi deprem olmamıştı. Asıl neden alçakça yapılan binalardı.
Kimi deniz kumuyla yapmıştı binayı, kimi de sadece ve sadece yarım çuval çimentoyla... İşte bu kadar basitti insanın ölümü. Bu kadar ucuzdu insan hayatı.
Bir, iki, üç... Dördüncü saniyeyi göremeden, belki de uykudan bile uyanamadan ölebiliyordu insanoğlu. Büyük umutlarla, binbir emeklerle alınmış bir bina kimi zaman tabutun oluyordu da haberin olmuyordu.
Depremden sağ kurtulduktan sonrası da oldukça meçhuldu. Yaşayacak mıydın? Ailene bir şey olmuş muydu? Kimsesiz kalırsan ne yapacaktın?
Düşünmek insanı öldürüyordu...
Hayatını altüst eden depremi hatırlamıyordu genç adam. O gece neler olduğunu ve Kaan olarak geçirdiği hayatına dair hiçbir iz yoktu belleğinde.
Onun belleğinde yalnızca acılar vardı. Gecelerce uyutmayan, günlerce güldürmeyen ve mutsuzluktan nefes aldırmayan acıları vardı.
Kendine en büyük kötülüğü yine kendisi yapıyordu. Takıntıları yüzünden rahatça yaşayamıyor, aynalardan olabildiğince kaçınıyordu.
İnsanlarla göz göze gelmekten olabildiğince kaçınır, olabildiğince susardı.
Kendini beğenmeme sebebini kimseden iltifat almamış olmasına bağlıyordu. Annesi veya babası, bir kez olsun güzel bir şekilde hitap etmemişti genç çocuğa. Kendini o hitap edilen kalıplara sokmuş ve kendine olan bakış açısı geri dönülemez yaralar almıştı.
Babasıyla kavga ettiği bir gün işittiği sözlerden sonra yan komşusunun köpeğine verdiği sevgiyi imrendiği zaman bile olmuştu. O gün üzgün gözlerle bahçede köpeğiyle oynayan komşusunu izlemiş ve köpekten daha değersiz olduğu kanaatine varmıştı.
Sevildiğini hiç hissetmemişti.
Üstelik kendini bir köpekten daha değersiz görüyordu. Düzeltilmesi zor olan yaralar açılmıştı ruhunda.
"Odamda günlerdir yalnızım, ziyanı yok dünyada da yıllarca yalnız değil miydim?"
dönüşüm/franz kafka
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴀɴᴇᴄᴅᴏʜᴇ
Teen Fiction[Düzensiz bölüm!] O gün takvimler yalnızca 11 Ocak 2004'ü gösteriyor, saatler ise 05.22'de takılı kalmıştı. O gece yaşanan deprem ise herkesin ocağına ateş düşürmüştü. Ve yıllar sonra her şeyden habersiz olan Berk için hayat olabildiğinden daha da z...