"Artık bulutları değil tavanı izler oldum. Büyüdükçe gökyüzüne bakmayı da bırakıyor insan."
burak aksak/leyla ile mecnun&
Yine oluyordu. Eskisi gibi olmaktan, yapmaktan korktuğu şeyleri yapmasıyla beraber her şey başa sarıyor gibiydi. Hayat ona karşı adil olmamıştı, sürekli kendisiyle karşı karşıyaydı.
Hiçbir zaman kendisiyle barışık biri olmamıştı. Kendinde binlerce kusur bulabilirdi. Onu böyle düşünmesine iten etken neydi o bile bilmiyordu.
Babası mı? Annesi mi? Yoksa ilkokuldaki sınıf arkadaşları mı?
Günlerdir problem yaşamadığı aynalar sanki bir gecede yine düşman kesilmişti.
Zihnindeki yetersizlik hissi onu uçurumun kenarına sürükleyip duruyordu. Her açıdan yetersiz, her açıdan eksik hissediyordu. Belki de öyleydi, kararsızdı. Zihni oldukça bulanıktı, aklından geçenleri bile takip edemiyordu.
Mutlu muydu? Nedense bir türlü öyle hissedemiyordu. Sürekli bir hoşnutsuzluk halinde buluyordu kendini.
Kendinde kusur olarak gördüğü her şey üstüne geliyor gibiydi. İnsanlar ne yapsa gözüne batıyor, onları öldürmek ister gibi bakıyordu herkesin gözüne. Ancak o yalnızca nefes alamıyordu.
Bakışlarıyla yardım istiyordu da kimse görmüyordu.
Yaşadığı yıllar boyunca kendi evi bildiği yerde bile tam anlamıyla rahat edememişti. Her konuda takıntılı bir insandı. Kimilerine göre yalnızca agresif biriydi, kimse onun ne hissettiğini anlamaya çalışmıyordu. Zaten o da çok yorulmuştu, kendini insanlara anlatma zahmetine girmiyordu.
Göğsünün tam ortasında duran bir alev topuyla yaşıyor gibi hissediyordu. Bazı şeyler tam düzeldi dediği anda her şey en başa sarınca anlıyordu çabalamalarının boşa olduğunu.
Bu hissettiği şey hayal kırıklığı mıydı yoksa yetersizlik miydi kendi bile bilmiyordu? Yıllarca yetersizlik hissiyle yaşadığını düşünürken neydi onun kalbini bu kadar acıtan? Neydi bu denli acı çekmesine sebep olan?
Sahi neydi bizi bu denli yaralayan?
Alparslan'dan...
Karşımdaki çocuğu pür dikkatle izlemekten kendimi alıkoyamıyordum. Yıllarca onun değişmediğine kendimi inandırmaya çalışsam da üniversitenin ilk yıllarında karşısına çıkmaya korktuğum neşeli çocuk değildi artık karşımdaki.
Cihan taburcu olduktan sonra direkt olarak eve gelmek istemişti. Ben de annemlerle beraber evde yalnız olan Berk'i daha fazla zan altında bırakmak istemediğimden dolayı hemen eve gelmiştik.
Eve geldiğimizde kapıyı annem açmıştı. Babam ise mutfakta süs gibi oturuyordu. Evin içinde gözlerimi gezdirdim. Geceyi aydınlatan sokak lambalarının loş ışığı bütün eve hakimdi, alt katta ise yalnızca mutfağın davlumbaz ışığı açıktı.
Babam bizim geldiğimizi fark edince yanımda duran Cihan'ın koluna girip salona götürdü. Annem de hızlıca arkalarından gitti, yatacak yer yapmak için bir şeyler aradığını etrafa attığı bakışlardan anlamıştım.
Geldiğimizden beri evin içindeki gizemli ve ürkütücü sessizliğe anlam verememiştim. Hiç olmazsa biraz konuşmalarını beklemiştim ancak işler hiç o yönde ilerlemişe benzemiyordu.
Cihan'a yatacak yer yapılması için gerekli eşyaların nerede olduğundan elbette ki bihaberdim.
"Berk nerede anne?" sorduğum soruyla beraber annemin gerildiğini hissettim. Garip bir şekilde gözlerimin içine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴀɴᴇᴄᴅᴏʜᴇ
Teen Fiction[Düzensiz bölüm!] O gün takvimler yalnızca 11 Ocak 2004'ü gösteriyor, saatler ise 05.22'de takılı kalmıştı. O gece yaşanan deprem ise herkesin ocağına ateş düşürmüştü. Ve yıllar sonra her şeyden habersiz olan Berk için hayat olabildiğinden daha da z...