-16-

768 80 15
                                    

"Bölünmüş ailem gömülmüş ani
Yansıyor dışarıya sesimden halim."

Başındaki şiddetli ağrı yüzünden uyanmış, öylece pencereden dışarıyı seyrediyordu. Hava kararmak üzereydi, etrafa huzurlu bir akşamüstü sessizliği hakimdi.


Gözlerini bahçedeki elma ağacına dikmiş serçelerin yaptığı yuvayı seyrediyordu. Evde yabancı bildiği iki kişi olmasına rağmen hiçbir şey umrunda değildi artık.

Ölecek miydi? Varsın ölsündü, ortada yaşamaya dair bir şey göremiyordu çünkü.

Canı hiç olmadığı kadar acıyordu. Almaya çalıştığı her nefes ciğerlerine iğne gibi batıyordu sanki.

Kolunu kaldıracak hali bile yok gibi hissediyordu. Acaba hasta mı olmuştu? Gözlerinin içi de yanıyordu. Ateşi olup olmadığını anlamak için elini alnına dayadı.

Buz gibi elleriyle ateşi var mı yok mu anlayamadı. Vazgeçti, ikinci defa bakmak için uğraşmadı bile. Cayır cayır yanan gözleri ve uykusundan uyandıracak kadar şiddetli bir baş ağrısına aldırmadan saatlerce oturdu orada...

Saatler sonra bile ağırlaşan göz kapakları ile kendini gökyüzünün en tepesinde belli eden ayı izlemeye devam etti.

Birkaç dakika sonra oturduğu koltukta öne doğru düşen kafasıyla beraber uykusuna yenik düşmüştü.

Yenidoğan bir bebeğin masumluğuna sahipti genç adam. Yıllarca hor görülerek büyümüştü. Gerek babası gerek öğretmeni tarafından... Bir gün güzel bir söz işitmemiş, bir gün ağzı kulaklarına varana kadar mutlu olmamıştı.

Her gece acısını içine atmış, hayra yormaya çalışmıştı.

Daima açıklarda yüzmüştü, gemisi sessizdi.

Kalbindeki boşluk geçmek bilmiyor, gün geçtikçe daha da büyüyordu.

24 yıllık hayatında kimse adam yerine koymamıştı onu. Babasının gözünde de işe yaramaz birisi olmuştu zaten.

Herkese kırgın, herkese kızgındı...

-

Saçlarımın okşanmasını hissetmemle gözlerimi açtım. Oda karanlıktı, yalnızca pencereden gelen ayın ışığı aydınlatıyordu içeriyi. Karşımdakinin kim olduğunu anlamak için gözlerimi kısarak hızlıca geri çekildim.

"Şşş korkma benim, Alparslan."

"Saat-" çatallaşmış olan sesimle duraksadım, birkaç kez boğazımı temizledim. "Saat kaç?" konuştukça ağrıyan boğazımla yüzümü ekşittim. Birkaç kez yutkunmama rağmen boğazımdaki ağrı geçmemişti.

Aniden dudaklarıyla birkaç kez alnıma küçük öpücükler bırakan  Alparslan'a karanlıkta görünmese da şaşkınca baktım.

"Boş ver şimdi sen saati. Biraz ateşin var gibi, biraz doğrul da şu ceketini çıkarayım..." uzandığım yerde yavaşça doğruldum. Kafamı taşımakta bile zorlanıyordum. Saçlarım birbirine girmişti. Alparslan eliyle yavaşça sırtımı kontrol etti.

"Su gibi olmuşsun, iyice hasta olursun böyle durma. Bekle üzerini de değiştirelim." hızlıca yanımdan ayrılıp ışığı açan adamı seyretti gözlerim. Dolabımın önünde durmuş, bana kıyafet seçiyordu. Kendimi çok kötü hissetmiş, dolan gözlerime engel olamamıştım.

Hastalığın getirdiği duygusallıktan mıydı bilmiyorum ama o an gözümden düşen bir damla yaşa engel olmaya çalışmamıştım. Kendimi yük gibi hissediyordum. Sanki sürekli insanlara ayak bağı oluyordum. Ağzımdan kaçan küçük hıçkırığa engel olamamıştım.

Hıçkırmamla beraber elinde tişört ile bana dönen Alparslan'ın afallamasına anbean şahit olmuştum. Bir elinde tuttuğu tişörte bir de bana bakıp duruyordu. Elimle yüzümü kapattım, dizlerimi kendime çektim.

"Berk... Noldu, bir yerin mi ağrıyor abicim?" kafamı hayır anlamında salladım. "B-bunu yapmana gere-gerek yok." iç çekmekten konuşmakta zorluk çekiyordum.

"Şşş o nasıl laf? Hiç öyle şey olur mu, kardeşimsin sen benim. Cihan benim için neyse sen de öylesin benim için..." elleriyle yüzümdeki ellerimi çeken Alparslan'a baktım. "Şimdi gel üzerini değiştirelim sonra ben annemize söyleyeyim sana çorba yapsın olur mu?" yaşlı gözlerimle kafamı olur anlamında salladım.

Gözlerimi Alparslan'a çevirdim, gözleri dolu şekilde buruk bir tebessümle beni izliyordu. Göz göze geldiğimizde beni hızlıca kendine çekip sarıldı. Bir eliyle saçımı diğer eliyle de sırtımı okşuyordu.

"Özür dilerim abicim. Daha önce çıkmalıydım karşına, çok özür dilerim..."

Kollarım Alparslan'ın iki yanında öylece durdu, ne ağzımı açıp tek bir laf ettim ne de sarılmasına karşılık verdim; yalnızca ağladım...

-

Alparslan'ın yardımıyla üzerimi değiştirmiş yatağıma uzanmıştım. Alparslan annesine çorba yapmasını söylemişti.

O gün ilk defa hiç sevmediğim halde koca bir kase domates çorbası içmiştim...

&

"Yarın ola, gündüz ola
Günler bana dermanım ola."

ᴀɴᴇᴄᴅᴏʜᴇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin