Aylar geçtikçe artık öyle bir hale gelmişti ki insanlar ona acıyarak bakmaya başlamışlardı. Küçülten ve daha da değerisiz hissetmesini sağlayan o bakışları farkettiğinde ise kendinden iyice nefret etmişti.Bunun üzerine düzelmek için bir takım şeyler yapmaya çalışmış fakat her seferinde onu terkeden kişinin aklına gelişiyle girişimleri hüsranla sonuçlanmıştı.
Başarısızlıkları altında ezilirken ayağa kalkmak için var gücüyle uğraşmıştı. Elini uzatmış birinin onu bu bataklıktan çıkarmasını beklemişti. Çünkü bunu tek başına aşamayacağını zamanla anlamıştı. İşte o zamanlarda Rogers ile tanışmıştı.
Renkli kişiliği ve esprileriyle Cassandra'nın sadece griden oluşan hayatına renk katmıştı. Onun yeniden hayat bulmasına, yaptığı şeylerden zevk almasına yardımcı olmuştu. Cassandra onun için ne kadar dua etse azdı. Eğer Rogers ile tanışmasaydı, bunalımlı ruh halinden asla kurtulamazdı. Rogers ile vakit geçirmeye başladıkça zamanla insan içine çıkmaya başlamış, kaybettiği özgüvenini geri kazanmıştı.Aynaya bakmaktan korktuğu zamanları ise geride bırakmıştı.
O an eskileri hatırlayıp kendine işkence etmenin yersiz olduğunu düşünerek bacaklarını aşağı sarkıttı. Etekliğine damlayan gözyaşını farkettiğinde ise eli hemen gözüne gitti. O ana kadar ağladığının farkına bile varmamıştı oysaki. Gözyaşlarını elinin tersiyle silerek kendine gelmeye çalıştı. Güçsüz insanlar gibi her gün ağladığı o günlere geri dönmek istemiyordu.
O sırada hizmetçi kapıyı sessiz bir şekilde açarak içeri girdi ve onu düşüncelerinden uzaklaştırdı. Cassandra üstüne başına çeki düzen vererek oturduğu yerden kalktı. Hizmetçiye, "Bir tane bile toz tanesi görürsem seni kovarım." Diye bağırdıktan sonra odadan çıktı. Resim odasının yolunu tutarak, boş bir tuvale birkaç fırça darbesi atarak rahatlamak istedi. İçeri girdiğinde duvardaki tablolar gözüne çarptı. On yıl içerisinde eski tabloların arasına yenileri eklenmişti.
Duvarlara yaslanmış boş tuvallere göz gezdirdi. İçerisi fazla havasız ve karanlık olduğundan perdeyi çektikten sonra camı açtı. Pencereyi açmasıyla ciğerlerine dolan havayı iyice içine çekti.
Pencerenin önünde bir süre boş boş durduktan sonra yağlı boya ve renk paletini alarak bir şeyler çizmeye çalıştı. Aslında içine her sıkıntı düştüğünde neden resim odasına kendini kapatarak vakit geçirdiğini oda bilmiyordu? Halbuki resme yeteneği yoktu ve çizdiği şeyleri bir insanın anlayabilip her hangi bir şeye benzetebilmesi olanaksızdı. Hatta evliliğinin ilk yıllarında Christian onun çizdiği resimlere bakarak 'bir insan ancak bu kadar yeteneksiz olabilir' yorumunu yapmıştı. Tabi o zamanlar bu yorumuna karşılık sevimli bir şekilde dudak büzmüş ardından küçük bir kız çocuğu gibi yüzünü asmıştı. Christian ise onun bu halini gördükten sonra yanağına hafif bir öpücük kondurup sessizce odadan çıkmıştı.
Fakat Christian ayni şeyi şimdi söyleseydi o tuvali alıp kafasına geçirirdi. Kocası yüzünden şiddete eğilimli yanı bir anda gün yüzüne çıkmıştı.
Fırçayı renk paletine daldırdıktan sonra Christian'ın yüzünü hayalinde canlandırarak çizmeye çalıştı, her ne kadar ona benzetemeyeceğini bilsede. Kocasının yüzündeki her bir ayrıntıyı gözünün önüne getirdi. Güldüğünde yanağında oluşan gamzeyi, kirli sakallarını, değerli bir mücevhermiş gibi zümrütü andıran gözlerini, köşeli çenesini ve bir erkekte gördüğü en kusursuz burnu...
Kocası gerçekten saklanıp korunulması gereken bir başyapıttı...
Cassandra bunları düşündükçe yüzüne yerleşen gülümsemeye engel olamadı. Onu düşünmekten nefret etse de Christian bir yolunu bulup düşüncelerine sızmayı başarıyordu. Kafasından atmaya çalışsada bir türlü başarılı olamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİM SENİNLE
Historical FictionAşka inanmayıp karısına ihanet eden ve her seferinde kadınlarla gününü gün eden yakışıklı dük bir gün aşık olur. Fakat aşık olduğu kadın yıllar önce Fransa'ya postaladığı ve ondan nefret eden karısından başkası değildir.Artık dük için hiçbir şey es...