Christian teyzesinin bu yorumuna karşılık umursamaz bir tavırla omuz silkerek karşılık verdi. Evet hiç bir zaman başkalarının düşüncelerini ve hislerini umursamamıştı. Her zaman canı ne isterse onu yapardı. Kimseninde onu engellemesine izin vermezdi. Bunun nedeni ise yetiştirilme şekliydi. Babası ve annesi onun her zaman her istediğini yerine getirmiş hatta ona ingiltere kralı gibi davranmışlardı. Christian bu yüzden kendini herkesten üstün görürdü. Kimsenin onun yanına ciddi manada yaklaşmasını istemezdi. Hislerini kimseyle paylaşmazdı. Çünkü o ulaşılmazdı. İnsanlar onu izin verdiği kadarıyle tanıyabilir ya da onunla konuşabilirdi. Başka türlüsü zaten mümkün değildi.
Genelde insanlarda onunla konuşmak hatta onunla kısa hoş bir sohbet edebilmek için birbirini çiğnerlerdi.
Christian da onları kibirle izleyerek hepsini alaycı gözlerle süzerdi.
Sonuçta o karun kadar zengindi, yakışıklıydı ve sosyetenin en çok konuşulan isimlerinden biriydi.
Havaya girmesi için bunun gibi bir çok sebebi daha vardı.
Teyzesinin sesli bir şekilde boğazını temizlemesiyle düşüncelerinden sıyrılıp boş gözlerle ona baktı.
"Bazen hissizin teki olduğu düşünüyorum. Gerçekten bir kez olsun birinin ne hissettiğini umursadığın oldu mu?" Diye sordu teyzesi.
Christian ise kuru bir şekilde 'hayır' diye cevapladıktan sonra kendine bir kadeh porto şarabı doldurdu. Bu aralar yaptığı tek şey sarhoş olana kadar içmekti.
Teyzesi aldığı cevaptan hoşnut olmayarak sesli bir şekilde homurdandı.
Gitme vaktinin geldiğini anlayarak sessizce çıkıp gitti. Christian boş gözlerle teyzesinin ardından baktı. Evet kabalık ettiğini biliyordu ama elinde değildi. Yalnız kalmak istiyordu. Zaten hep yalnız değil miydi?
Şarabından bir yudum aldıktan sonra masasının üzerindeki evraklara gelişigüzel baktı. Zamanın çoğunu çalışarak geçiriyordu. Gerçi servetini elinde tutabilmesi için bunu yapmak zorundaydı. Deri koltuğuna oturunca biri kapıyı çaldıktan sonra içeriye girdi. Uşak Burgonya dükünün geldiğini haber verdikten sonra Christian onu içeri almasını söyledi ardından uşak usulca dışarı çıktı.
****
Cassandra yaşadığı şokun etkisinden hala kurtulamamıştı. Evlendiği adam tam bir kaçıktı. Kesinlikle iflah olmaz biriydi. Onunla ne yapacağını hiç bilmiyordu.
Aslında biliyordu. Onu bir güzel parçalarına ayırıp her bir parçasını sokak köpeklerine yedirmeliydi. Evet bunu yaparsa dünyanın en mutlu kadını olacaktı. Bu adam onun sadist damarının ortaya çıkmasına neden oluyordu.
Üzerindeki geceliğini hışımla çıkardıktan sonra hizmetçisinin yardımıyla korsesini giyindi. Hizmetçi korsesinin bağcıklarını sıkarken canını acıtınca hizmetçisini fırçalayarak bütün sinirini ondan çıkardı. Şarap rengi elbisesinide giyindikten sonra Fransız bir markinin eşi tarafından bir partiye davetli olduğunu hatırladı. Uşağa arabayı hazırlatması için emir verdi. Belki biraz eğlenerek kafasını dağıtabilirdi.
Markinin evine geldiğinde bir an önce kendini bahçeye attı. Tanıdıklarıyla birbir selamlaşırken ayaküstü bir kaç kişiden yeni dedikodular öğrenmeyide ihmal etmedi.
Sosyetede ne olup bittiği her zaman ilgisini çekiyordu. Sonuçta bir düşes olduğu için kendine başka uğraşlar bulamıyordu. Sabahtan akşama kadar balo, parti,suarelere katılmaktan günün nasıl geçtiğini anlayamıyordu. Fakat Cassandra bu tarz şeyleri seviyordu. Her zaman gösteriş meraklısı, kendini yükseklerde gören biriydi. Gerçi buna yetiştirilme tarzının büyük bir etkiside vardı. Sonuçta bir dükün tek kızıydı ve ondan beklenileni yaparak bir dükle evlendi. Ardından ihtişamlı yaşantısına biraz daha zenginlik katarak yaşamaya devam etti. Kocası İngiltere'nin en nüfuslu ve zengin adamlarından biriydi. Elinin uzanamayacağı yer yoktu. Hayalinin ötesinde bir zenginliğe sahipti. Ama zenginliği bir tek para, mal ve mülklerle sınırlıydı. Kişilik olarak beş para etmezdi. Gerçi şu anda kendisininde ondan geri kalır yanı yoktu. Fransa'ya geldikten sonra günahkar olarak yaşamına devam etmişti. Herkesin onu kınamasına ve lanetleyip bir daha onunla konuşmak istememesine neden olacak bir sürü günah işlemişti. Sanki içinde bir yerlerde saklı olan şeytan daha fazla dayanamayarak kendini ortaya çıkarmıştı. Cassandra her ne kadar bazen yaptıklarından pişmanlık duysada kısa bir süre sonra yeniden kendisini eskisi gibi hissediyordu. İçinde ise pişmanlığa dair en ufak kırıntı dahi kalmıyordu. Fakat bundan fazlasıyla memnundu. O kadar günahın üzerine birde vicdan azabı çekmek insanı hayattan soğutabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİM SENİNLE
Historical FictionAşka inanmayıp karısına ihanet eden ve her seferinde kadınlarla gününü gün eden yakışıklı dük bir gün aşık olur. Fakat aşık olduğu kadın yıllar önce Fransa'ya postaladığı ve ondan nefret eden karısından başkası değildir.Artık dük için hiçbir şey es...