Gün daha yeni ağarmaya başladığında uyanarak yatakta birkaç kez döndü. Odanın hala karanlık oluşu tamamen uyanmasını zorlaştırsa da bugün yapacağı işler aklına geldikçe kendi kendine söylenerek yataktan kalktı. Daha zinde olabilmek için soğuk suyla yüzünü yıkadı.
Komodinin üstündeki altın kaplama cep saatini gördüğünde aklına babası geldi. Aile yadigarı olan bu saati babası ona on yedi yaşındayken vermişti. Birkaç ay sonra da yakalandığı ölümcül bir hastalık yüzünden de hayatını kaybetmişti. Christian her normal evlat gibi babası aklına geldiğinde içinde hüzün ve özlem gibi duygulara ev sahipliği yapmak istese de başaramıyordu.
Ailesindeki insanlar aklına geldiğinde hissettiği tek şey kocaman bir hiçlikti. Aslında bu konuda kendini suçlu bulmuyordu. Hayatı boyunca sevgisiz ve en ufak bir ilgiye bile muhtaç olarak büyütülmüştü. Bu yaşına kadar sevmenin ve sevilmenin ne demek olduğunu bilmeden gelmişti.
Babası her seferinde ona 'İnsanlara karşı beslediği sevginin onu felakete sürükleyeceğini. Bu yüzden zayıf insanların sevmek ve değer vermek gibi büyük bir hataya düşerek kendilerini mahvedebileceklerini...' söylerdi. Tabi başta bu ona çok saçma gelse de zamanla insanı en çok kıran ve üzenin en sevdikleri olduğunu gördükçe babasına hak vermeye başlamıştı. Büyüdükçe de sevginin ne demek olduğunu unutmuş kaskatı bir varlığa dönüşmüştü. Böyle birine dönüşmesinin en büyük nedeni babasıydı. Annesi de babası kadar katı olmasa da onunda kendince buna benzeyen düşünceleri vardı. Böyle bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldiği için Christian'ın normal bir birey olması beklenemezdi. Aslında halinden şikayetçi değildi. Hayatı boyunca kimse tarafından gerçek manada kırılmamış ve üzülmemişti. Savunma mekanizması bu konuda oldukça iyiydi. Kimseyi içeri sızdırmıyordu. Yıllardır bir kez olsun onu hayal kırıklığına uğratmamıştı.
Fakat diğer türlü bir hayatı olsaydı nasıl olurdu diye hayal etmekten kendini alamıyordu. Belki de babasının kınadığı o yaşamı sürmek onu daha iyi hissettirebilirdi. Bazen merakı, rahatsızlık verecek düzeye ulaştığında bile bu konuyla ilgili herhangi bir şey yapabilme cesaretini kendinde bulamıyordu.
Dışarıdan her ne kadar korkusuz görünse de aslında korkağın tekiydi. Birini sevmekten korkan, korkağın teki... Böyle düşündüğünü kendisi dışında hiç kimse bilmiyordu. Aslında genel olarak ne düşündüğünü kendisi dışında kimse bilmezdi. Çünkü hayatı boyunca bir sırdaşı ya da yanında rahatça konuşabileceği biri olmamıştı. İnsanları yanına yaklaştırmaktan çekinirdi. Yalnız olmanın ona uzun vadede huzur getireceğini düşünse de bazen şüpheye düştüğü de oluyordu.
Altın kaplamalı cep saatinin üzerindeki işlemeleri biraz daha inceledi. Saatin gösterişli bir yanı yoktu. Fakat maddi değerinin ortalama bir ailenin yıllık ihtiyaçlarını karşılayacak kadar fazla olduğunu biliyordu. Saati tekrardan eski yerine koyarak üstünü giyindi. Kahvaltı yapmak için aşağıya indi. Bir an önce yemeğini yiyip, çıkmalı ve ortağıyla görüşmeliydi. Katılması gereken bir müzayede vardı. Cornwall'da olan maden ocaklarının açık arttırmayla satılacak olan hisselerini istiyordu. Bu iş fazlasıyla karlı gözüküyordu ve servetine servet katmak söz konusu olduğunda Christian asla affetmiyordu.
Yemek odasının rahatsız edici sessizliği eşliğinde kahvaltısını yaparken kapı gıcırdayarak açıldı. Cassandra mahmur gözlerle ona bakarken hiçbir şey söylemeden içeri girdi. Christian gözlerini karısından ayırmayarak oturduğu yerde dikleşti. Karısının üstünde hala dün ki kıyafetleri vardı. Bunun tek bir açıklaması vardı. Cassandra geceyi başka yerde geçirmişti. Christian bedenini saran öfkeyi kontrol altına almaya çalıştı. Her zamanki gibi sakinliğinden taviz vermeyerek bir buz kütlesini andıran soğuk bakışlarını karısının gözlerine dikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİM SENİNLE
Historical FictionAşka inanmayıp karısına ihanet eden ve her seferinde kadınlarla gününü gün eden yakışıklı dük bir gün aşık olur. Fakat aşık olduğu kadın yıllar önce Fransa'ya postaladığı ve ondan nefret eden karısından başkası değildir.Artık dük için hiçbir şey es...