6.BÖLÜM

103 27 5
                                    


Selamlar sevgili okuyucular . Uzun bir aradan sonra yine sizlerleyiz ...

"Hayat iyi , biz kötüyüz "
(Dostoyevski )


Medya :Aytekin TANDOĞAN (Aras AYDIN )

Bölüm şarkısı ;Really slow motion -Deadwood

6.BÖLÜM:GERÇEKLERİN KUZGUNLARI
*sözler ve kinayeler ,
Birbiri ardına gelen firareler *

Daha farklıydım bugün . Daha yorgundum , daha sıkkındım . Gözlerimin bir odağı yoktu , öylece izliyordu gelen mesajı .
Pek fazla şey yazmıyordu mesajda aslında .
'O dosyayı bana getir ' adlı kısa bir mesajdı .
Kimin yazdığı belliydi , neden yazdığıda belliydi . Odamda öylece durmanın bir manası olmadığını biliyordum . Saat 11.59 olmuştu bile .

Aytekin Savcı'nın öğlen yemeğine çıkmasına bir dakika vardı .
Telefonumu cebime sıkıştırdıktan hemen sonra siyah , kaliteli kapının kulpunu tutup aşağıya çektim . Her katta özel odalar bulunurdu .

Kamera odası ve arşivde bunlardan birisydi .
Her gelen elini kolunu sallayarak giremiyordu ortama.
Her katta o katın kameralarını kontrol eden odalar vardı . Yani etkisiz hale getirmem gereken kameralar için alt kata inmeme gerek yoktu .

Herkes öğlen yemeğine gittiğinden ben ve Aytekin Savcı kalmıştık . O da bir dakika sonra gidecekti yemek yemeye . Gideceği restoran buraya arabayla on beş dakika kadardı .
Bu yüzden elimi hızlı tutup kimseye görünmeden ve kamera açılarına dikkat ederek kamera odasının kapısını çaldım . Kimsenin olmadığının bilincindeydim ancak bir önlemdi bu benim için . Kapıyı açmadan hemen önce başımı bir sağa bir sola çevirip etrafı inceledim .

Odam , Aytekin Savcı'nın odası ve bizim kattaki kamera odası yan yanaydı . Çoğu kişi yemeğe gittiği için kattaki ışıkların yalnızca başta olanı ve sonra olanı açıktı . Gri bir hava baskındı etrafta . Bizim katın kamera görevlisi Şükrü abi biraz boğazına düşkün bir insandı . Bu yüzden öğlen arası beşiktaşta olan evine kadar gidip geliyordu yemek için . Doğrusu bu benim işime gelmişti . Kolumdaki saatime baktım . Saat tam on iki olmuştu .

Onun kapısının açıldığını duyunca dudaklarımı birbirine sıkıca bastırıp yavaşça ve sessizce kapıyı açıp kendimi içeriye attım .
Allah'tan etraf karanlık olduğundan kamera beni çok belli etmezdi . Karşımda kocaman ekranların olduğu bir masa vardı . Ortada normal bir bilgisayar vardı ve bu koca ekranların herbirine özenle bağlanmıştı . Hemen masanın diğer yanında bir koltuk vardı . Koltuk kahverengi ve deriydi . Koltuğun başında da bir askılık vardı . Üzerinde ise Şükrü abinin ceketi vardı . Yavaşça ayakkabılarımın ucunda yürüyerek bilgisayara yaklaştım . Şöyle ekranlara da göz gezdirdim . Bizim katta kimse yoktu . Merdivenlerde boştu .

Bilgisayarda ise bir yeşil bir kırmızı işaret vardı . Kırmızı işaretin altında 'close ' yazarken yeşilin altında 'to keep on ' yazmaktaydı . İngilizce üzerine yoğun bir eğitim aldığımdan kelimeleri çevirmek zor olmadı . Close "kapatmak"tı , to keep on ise "Sürdürmek"ti . O an mouse 'a dokunmak istemediğimden etrafa söyle bir göz gezdirdim. Kenarda birkaç peçete duruyordu . Hemen onlara yaklaşıp elimi bir yere sürmemeyi amaçlayarak bir tanesini aldım . Tekrar masaya yönelip peçeteyi mouse'un üzerine koyup elimi de peçeteyi desteklemek ister gibi üzerine sardım . İmleçi hareket ettirerek 'close ' yazan buttona tıkladım .

SONRAKİLERİN ÖNCÜLERİ : GÖLGE KİM ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin