H

382 47 31
                                    



İlk kez okula heyecanla, koşarak gelmiştim. Bizi her gün içine çeken hapishanenin duvarlarından içeri, yüzümdeki tebessümle giriyordum.

Her ders boyunca saniyeleri sayan ben, kurduğu hayallerin büyüsüyle, kaybolan saatlerin farkına bile varmıyordu.

Fizik dersinde bile söyledikleri kulağıma doluyordu. Dirseğimi masaya , elimin içini de çeneme dayamıştım.

Sırtımdan dürtülmemle kendime geldim. Arkamdaki arkadaşıma dönüp ne oldu der gibi baktım. Oysa gözleriyle arkamı işaret etti. Tekrar önüme döndüğümde bana hafif sinirli gözlerle bakan fizik öğretmenimle karşılaştım.

Kafamı eğerek özür diledim. Sinirli ifadesini düzeltmedi, gözlerini dikmiş hala bana bakıyordu. Birkaç saniye sonra yavaş yavaş gülümsemeye başladı. Ardından kısa süreli bir kahkaha.

Elleriyle alkışlamaya başladı birden. Bütün sınıf eşlik etti.

"Sınıf birincimizin projesi elemeleri geçmiş. Arkadaşınızı tebrik edin gençler."

Derin bir nefes verdim. Kalbim az önce korkudan atarken şimdi şaşkınlıktan atıyordu. Sevinçten havalara uçmak üzereydim. Son günlerde bütün güzel şeyler üst üste geliyordu.

Ölmediğime bir kez daha şükrettim. Eğer ölseydim bunların hiçbirini yaşayamayacaktım. Yaşam sadece kötü şeyler çıkarmıyordu önümüze. Taşlı yollar bir anda çiçek bahçesine dönüyordu.

Ayağa kalkıp bütün sınıfıma teşekkür ettim. Kendimi yıllardır soyutladığım arkadaşlarımın gözlerinin içine baktım.

Kaçırdığım dostluklar önümde duruyordu. Ama geç de değildi. Hala değişmem için zamanım vardı. Hayat sadece üzülmek için, fazla kısaydı.

Teneffüsü haber veren zil çaldı. Bahçeye çıkma ihtiyacı hissettim. Fizik öğretmenimden ve arkadaşlarımdan ayrılıp dışarıya koştum.

Nefes nefeseydim. Aklıma gelen düşünce kırıntısıyla tüm dişlerimi gösteren bir gülümseme aldı yüzümü. Birkaç gün önceki RoNa ile aramda dağlar kadar fark vardı. Umudum... Hayatım... İnsanlara olan sevgim... hepsi, hepsi gelmişti vücuduma.

Sanki boş olan depomu Chan denen melek doldurmuştu...

Koşma sesinin geldiği yöne döndüm. Joon gelmişti. O da nefes nefeseydi.

Önce konuşmaya çalıştı. Fakat nefes alış verişi buna izin vermedi. Ellerini dizine koymadan önce işaret parmağını havaya kaldırdı.

"Sakin mi olsan? Boğulacaksın şimdi!" Haklıydım. Neredeyse hızlı nefes alıp vermekten boğulacaktı.

Gülümsedi kafasını kaldırıp, hala konuşamıyordu.

"B-h-en iyiyim de. Sen niye öyle kaçıyorsun kızım! Bir şey oldu sandım."

Kollarımı göğsümde bağlayıp iki kaşımı da havaya kaldırdım.

"Çok merak ediyorum da(!) Ne oldu sandın! Hayır yani ne olabilir(!)"

Ağzında bir ton şey geveledi. En sonunda da şu cümleleri kurdu:

"Ne yani ben öğle senin yanından bir anda koşarak çıksam sen merak-..."

"-Hayır etmem , neden edeyim? Yani etsem bile arkasından koşacak kadar etmem."

Kollarımı normal hale getirip gülümsedim.

" -etmez misin(?). Sağol gerçekten ne diyim(!)"

"Bir şey demene gerek yok rica ederim. "

İkimiz de birbirimize bakıp güldük. Uzun zamandır ben onu kovsam bile yine bir şekilde yanıma geliyordu. Arkadaşça uzanan elini babam yüzünden hep geri çevirmiştim.

✓ Daddy Issues | Bang Chan | SKZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin