N

304 34 25
                                    

Bu bölümler biraz olaysız oluyor. Elimde olan bir şey değil neyse. Chan zaten başlı başına bir olay amaaan herneyse işte

iyi okumalar. Diğer bölümü birazdan atacağım.

.........................................

Chan birden ayağa kalktı. Önüme geçti ve gözlerimin tam içine baktı yeniden.

" Senin de ayağa kalkman için elinden tutacağım. Ne zaman bana ihtiyacın olursa yanında olduğumu hisset. Senin yükünü boşaltmak için buradayım. Bu hayattaki her bir güzel şeyi hakediyorsun. Şimdi ise beraber eğlenelim!"

Elini önüme doğru uzattı. Bir ona bir eline baktım.

"E hadi kızım. Bugün ilk kez bir kızım oldu. Bana yardımcı ol lütfen."

O kadar güzel gülüyordu ki. Gözleri parlıyordu bir yıldız edasıyla. Evet yıldızımdı benim. En karanlık gecede benim umudum olmuştu bu insan.

Sıcacık ellerine uzandı çekingen parmaklarım. Beni çekerek kaldırdı oturduğum yerden. Az öne bana kızım demişti değil mi? Kalp atışlarım hızlandı koştururcasına.

Küçük olan ellerim ilk defa kendinden büyük parmakları karşılıyordu. Parmaklarımın bile ihtiyacı vardı bir sevgi kırıntısına.

Ne yapacak diye bakarken önce maskesini iyice yüzüne çekti. Sonra o minik ve tatlı kahkahasını atıp, tuttuğu elimle birlikte koştu. Ne olduğunu anlayamadan arkasında bende koştum.

Az ilerdeki salıncağın önüne geldiğinde durdu birden. Ani frenlemesine anlam veremezken etrafa baktım. Gece olduğundan etraf ıssızlaşmıştı.

Salıncağı işaret etti parmakları bu sefer. Diğer elini elimden ayırdı.

"Binmeyecek misin Rona? Seni uçurmak istiyordum oysa buralardan."

Küçük bir kahkaha attım ve anı yaşamaya odaklandım.

Kendimi salıncağa yerleştirdim. Oturduğum salıncaktan tuttu. Sonra geri geri gitmeye başladı. Ayaklarım yerden uzaklaştıkça gerçekten uçtuğum hissine kapılıyordum.

Geriye gitti. Biraz daha , muhtemelen çekebildiği en son noktaya geldiğinden bıraktı beni. Salıncak önce çektiği yoldan geri döndü. Sonra gökyüzüne doğru hızlandı. O an emindim ben bugün yıldızlara ulaşıyordum. Küçük çocuk kahkahaları duyuldu Dolunay olan Ay ışığında.

İlk defa kendimi küçük bir çocuk gibi hissettim. Gerçekten bir çocuk gibi gelecek kaygısı olmadan sadece uçmaya odaklandım. Yaşayamadığım çocukluğumu yaşıyor. İçimdeki çocuğun büyümesine izin veriyordum.

Chan ona her yaklaştığımda beni hızlandırıyordu.

Büyülü bir an gibiydi.

Artık belli bir seviye gelince Chan da yanımdaki salıncağa oturdu. Ayaklarıyla ileri geri yaparak sallanmaya başladı. Kendimi öyle kaptırmıştım ki bana yetişmesine izin vermedim. İçgüdüsel ve çocuklardan gördüğüm şekilde hızlanmaya çalıştım. İşe yaramıştı.

"HAha! Chan Oppa beni geçemezkiii!!"

"Öyle mi ? Bekle ve gör o zaman!"

İkimiz de kendimizi kaygısızca sallanırken bulduk.

Gökyüzüne doğru sallandım. Uzaklara gittim. Nefes alışlarım keskinleşti. Sonra bakışlarımı yanımdaki salıncağa çevirdim.

O kadar güzel gülüyordu ki. Gökyüzüne bakan gözleri bir sanat eseriydi.

Salıncaktan indiğimizde köşedeki merdivenlerden kaydırağa çıktım. Dümdüz ve uzun bir beni bekliyordu. Ucunda da çömelmiş bir adam.

Ellerimi havaya kardırıp kaydım. Kalbim bu heyecana karşı tepki gösteriyordu. Meğer kalp sadece korkudan üzüntüden böyle atmıyordu. Mutluluk da onun böyle atması için yeterliydi.

Kaydırağın sonunda yakaladı beni küçük bir çocukmuşum gibi.

Gülmekten başka hiçbir şey yapmıyordum.

Bir süre sonra bir grup genç doldu parka. Üstlerinde hala okul forması, benimkilerle aynı. Ama hiçbirini tanımıyordum.

Chan Oppa da fark etmiş olacak ki yüzünü ciddi bir hale sokup, salıncakta çenesine indirdiği maskesini eski haline getirdi. Kafasıyla gidelim işareti yaptı. Sonra arkasını dönüp uzaklaştı.

Bankın üzerindeki bomboş olan çantamı alıp yetişmek için yanına koştum. Çocukların görüş alanından çıktığımızda aklıma eve haber vermediğim geldi. Sonraysa acı bir gülümseme. Telefonumu kapattım ve çantama attım.

"Çantanı verir misin taşıyım?"

"Hah? Gerek yok Oppa. Zaten içinde kitap yok şuan."

"Olsun ver de ben taşıyım. Birlikteyken yüklerini paylaşmalısın."

Utandım. Garip hissettirmişti. Yavaş ve gülümseyerek çantamı aldı.

"Acıktın mı RoNa?"

Midem belki bomboştu ama aç hissetmiyordum.

"Hayır , değilim."

" Ama ben açım, bana bana eşlik eder misin?"

Kafamı gülümseyerek aşağı yukarı hareket ettirdim.

...

Bir tane restoranın önüne geldiğimizde durdu Chan. Büyük bir yapısı vardı. Giriş cephesi ful camla kaplıydı. İçeriye girdiğimizde birkaç insana selam verdi. Muhtemelen her zaman geldikleri bir yerdi burası.

Sıcak bir ortam karşıladı bizi. Kahverengi ve yeşilin tonları hakimdi. Her masa birbirinden bitkilerle ve aralıklı tahta sütunlarla ayrılmıştı.

Chan ilerledi restoranın sonlarına doğru. Restoranın alanına göre pek müşteri olmasa da yinede bence de pek göz önünde olmamak iyiydi.

Dört kişilik bir masaya oturduk. Chan maskesini çıkarıp kenara koydu. Artık etrafımız aydınlık olduğundan yüzünü çok daha net görüyordum. Bende çıkarıp onun gibi kenara koydum. Ardından bir garson geldi.

"Hoşgeldiniz , ne alırdınız?"

Chan selamını aldı adamın. İnsanlara olan saygısı büyülüyordu insanı. Ona baktığım her bir saniye daha çok çekiliyordum Chan adlı denize.

Bana döndü önce. Bakışlarıyla bir şey demek zorundaymış gibi hissettim. Aklıma gelen ilk yemeği söyledim.

"Bibimbap, olabilir."

Chan kafasıyla onayladı. Sonra garsona döndü tekrar;

" O zaman 2 Bibimbap , 1 porsiyon Kimbap alalım."

Garson gitti. Chan, telefonundan gelen aramayla ayağa kalkıp uzaklaştı.

Geri geldiğinde karşıma oturdu tekrar. İçimden sanki onu işi varmış da tutuyormuş gibi hissettim.

"Oppa eğer işin varsa ben gidebilirim." dedim sakince gülümseyerek.

"Hayır RoNa. Programla ilgili birkaç şey sordular sadece."

Sözünü bitirdiğinde tekrar çaldı telefonu. Ekrandaki ismi gördüğünde mutlu olduğu her halinden belliydi. Bu sefer oturduğu yerden açtı telefonu.

"Ouh Leeknow-yah?"

(Allahım Chan her lee knowyah dediğinde eriyen ben delirdi. Bir insan bu kadar şapşik tatlı ve aynı zamanda bu kadar yakuşaklı olamamalı..)

"Geçen akşam geldiğimiz yerdeyim."

"İyi bekliyorum."

"Ouh. Tamam. Bay bay."










✓ Daddy Issues | Bang Chan | SKZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin