"Benimle alay ediyorsun." dedi Anton, basketbol topunu benden almak için atılarak. "Bu kadar kötü olamazsın." dedi basketbol takımının yardımcı kaptanı. Kötü günlerinde takım oyuncularına karşı daha da cesaret verici davrandığını umuyordum.
Topu sürmeye çalışarak geri adım attım ama top sekmediği için boşluğa vurdum. "Yemin ederim ki etmiyorum." dedim. "Bu beceriler doğuştan gelir. Denesem bile beceremiyorum." Anton, topu almak için hamle yaptı ve ben de vücudumla üstüne kapandım. "Hala benim sıram, mola!!!"
"Hakkını kaybettin."
"Başarısız oldum diye bana ayrımcılık yapamazsın, Anton."
"Canım ne isterse yaparım, burası benim evim. Hadi, hadi." Anton ellerini çırptı ve ben de topa sarılmış bir halde ayağa kalktım. "Peki, tamam. Top sürmeye sonra dönebiliriz. Pas vermeyi başarabilir misin?"
"Toplarla aramın iyi olup olmadığını mı soruyorsun, Anton-ah?" diye sırıttım ve topu elimden çekip almak için atıldı. "Tamam, tamam, üzgünüm! Kötü bir şakaydı. Odaklanıyorum. Lütfen, nasıl pas verileceğini açıkla."
Anton, ifadesizliğimin ciddi olup olmadığını çözene kadar babası evin arka tarafından başını uzattı. "Hey, siz ikiniz. Markete gidiyorum. Akşam ki ızgara için bir şey ister misiniz?"
Anton, dikkatimin dağılmasını topu geri almak için bir fırsat olarak kullandı. Hem de ellerimin arasından. Bu çocuğun ailesi ona kibar olmayı hiç öğretmemişti. "Hı hı, hamburger yapabilir miyiz, baba?" diye sordu.
"Tabii ki, sen ne dersin Wonbin?"
Anton, bana uyaran bir yan bakış attı. Bunun anlamını biliyordum. İmalı sözler ikimiz yalnızken eğlenceliydi ama babası bir şeylerden şüphelenir ve yazın kalanında görüşmemizi yasaklarsa hiç keyifli olmazdı. "Hamburger iyi fikir, Bay Lee."
Anton'a döndüm, sırıtarak başımı salladım. "Bana hiç güvenmiyorsun."
"Çünkü seni tanıyorum."
"Ayrıntılar, küçük ayrıntılar."
Anton omuz silkti, arkasına baktı ve topu omzunun üstünden geriye fırlattı. Doğrudan potaya girdi. Gerçekten etkilenmiş bir şekilde tezahürat yapmaktan kendimi alamadım. "Vay canına! Bu gerçekten harikaydı."
"Bekle, girdi mi?"
"Kesinlikle."
"Hadi ya? Tamamen şans." Döndü ve yumruğunu kaldırdı.
"Ne kadar alçakgönüllüsün."-
Bana baktı.
Hayır, bundan emindim. Anton'un bana baktığını düşündüğüm ama aslında arkamdaki ya da üstümdeki ya da altımdaki ya da etrafımdaki bir şeye baktığı zamanlar olmuştu ama şuanda kesinlikle bana bakıyordu. Şaka değildi bu.
Tabii, sadece bir saniye sürmüştü ama olsun. Onu gördüğümde başka tarafa baktı. Kazara yapılan bir şey için fazla şüpheli. Ayrıca, masası kafeteryanın tam zıt köşesindeydi. Doğrudan bana bakmıyorsa, benim de ona baktığımı fark etmesine imkan yoktu.
"Hey, Eun, çiğnesen mi acaba?" dedi Shotaro, çatalı ağzına doğrultmuş bir halde Eunseok'a bakarken.
Eunseok kocaman açılmış gözleri ve dopdolu yanaklarıyla omuz silkti.
Ah, olamaz. Yine yaptı. Bana niye bakıyordu? Biri bir şey mi söylemişti? Bugün seksi mi görünüyordum? Kıyafetime baktım. Bu kot pantolonu uzun zamandır giyiyordum, o yüzden olamazdı. Gömlek, omuzlarımı olduğundan daha geniş gösteriyordu; bu olabilir miydi? Ya da belki de saçlarımdı? Ne yaptıysam bundan sonra ölene kadar her gün aynı şeyi yaptığımdan emin olmalıydım. Kolaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
get a guitar | wonton
Teen FictionWonbin ailevi sebepler yüzünden başka bir ülkedeki okula başlamak zorunda kaldığında karşılaştığı kişinin o tatlı ve kendinden emin çocukla alakası yoktu.