5

197 26 45
                                    

Beni tuzağa düşürdü.

Ertesi sabah on dakikadan fazla geç kalmıştım. Bayan Kim'e nasıl bir bahane uyduracağımı düşünerek dolabıma varmıştım ki o garip, ürkütücü hissi hissettim. Hani şu arkanda biri var, belki bir seri katil hissi. Arkamı döndüğümde Anton'un burnumun dibinde dikildiğini, bana baktığını gördüm.

"Mesajımı almadın herhalde?" dedi havai bir tonda, sanki cevabı pek merak etmiyormuş gibi. Beni boş bir koridorda köşeye sıkıştırmakla meşgul olmasaydı buna inanabilirdim de.

Telaşlanmıştım ama bunu belli etmemek için elimden geleni yaptım. "Diyene bak." dedim ondan bile daha havai bir tonda. O kadar rahattım ki havalanıp uçacaktım. Tamam, belki de belli ediyordum.

Bir elini pantolonunun cebine soktu ve diğer elinin bir parmağını ağzına götürüp tırnağını yemeğe başladı. Bunu görünce deja vu yaşadım. Yazın onu hazırlıksız yakaladığım zamanlarda yaptığı şeydi bu. Tırnak yemek, uzağa bakmak, ağırlığını bir bacağından diğerine vermek. Çok tanıdıktı. Onu tanıyordum. Muhtemelen herhangi birinin yalnızca birkaç ay önce tanıştığı birini tanıması gerektiğinden daha da fazla.

Parmağını ağzından çıkardı. Başlıyorduk işte. Önceden düşünülmüş, dikkatli bir cevap vaktiydi. "Haklısın. Tamamen ikiyüzlüyüm."

Yine. Beklediğim bu değildi. Bana hiçbir şey borçlu olmadığına ya da yazın olanlara fazla anlam yüklediğime dair nazik bir nutuk çekmesi için kendimi hazırlamıştım. İki hafta boyunca bana bakmayı reddeden biri için şaşırtıcı derecede olgun bir cevaptı.

Bu, beni biraz rahatlattı. "Aynen. Bir açıklama alacak mıyım, yoksa?.."

"Ben de bunu konuşmak istiyordum."

"Eh, işte buradayım. Hadi konuşalım o zaman."

Birbirimize baktık. Anton yine tırnağını yemeye başladı. Erteleyici. Bayan Kim beni gerçekten öldürecekti.

Dolabımı kapadım ve geri geri yürümeye başladım. "Bak Anton, söyleyecek bir şeyin yoksa..."

O anda iki şey oldu.

Koridorun biraz ilerisinde bir kapı açıldı ve bir öğrenci, sınıftan dışarıya doğru adım attı. Sadece başının arkası gözüküyordu ama kısa, siyah beyaz sporcu ceketi Anton'un arkadaşı Sungchan'a ait gibi duruyordu.

Gelin görün ki haklıydım. Anton kısa bir ciyaklamayla ileri atıldı, yakınlardaki bir kapıyı açtı ve beni odanın içine itti.

Ben daha kendimi toparlayamadan Anton da içeri girdi ve bizi karanlıkta bırakarak kapıyı kapadı. Geri çekilmeye çalıştım ve ayağımı paspas kovası gibi gelen şeyin tam içine soktum. Daha doğrusu, kırılan plastiğin çıkardığı çıtırtı sesine bakılırsa eskiden bir paspas kovasıydı. Dengemi sağlayabilmek için bir elimi uzattım ve raf gibi bir şeye çarptım. Tanımlanamayan bir grup nesne gürültüyle beton zemine ve ayağımın üstüne düştü. Oldukça ağır bir şişe, ayak parmaklarımı resmen parçalarken acı içinde küfrettim. Orospu çocuğu.

"Tanrı aşkına, Wonbin, rahat dur." diye tısladı Anton karanlıkta.

"Ne yapıyorsun? Bu bir saldırı mı? Bağırmalı mıyım?"

"Sungchan'ın bizi görmesini istemedim."

"Ah, görgü tanıklarından kurtuluyorsun demek. Yani bu gerçekten bir saldırı mı?"

"Lütfen, Wonbin, biraz ciddi ol."

Dürüst olmak gerekirse, aslında ciddiydim. "Sungchan'ın bizi görmesi neden önemli ki?"

get a guitar | wontonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin