2

305 45 88
                                    

New Jersey'de ki yazlik evimizin orda ki göl kenarında oturmuş ayaklarımı uzatmıştım. O kadar sıcak bir gündü ki ufuk çizgisi dalgalanıyor gibi görünüyordu. Gökyüzü her zamankinden daha koyu ve derin bir mavi renkteydi, gölün karşısındaki köknar ağacı kaplı tepelerle tam bir tezat oluşturuyordu.

Sağ tarafımdaki bir gölge, bana yalnız olmadığımı söyledi.

Tanımadığım bir çocuk yanıma oturdu, bu sırada göle bakıyordu. Kısa kot şort ve buğday tenini gösteren v yakali bembeyaz bir gömlek giymişti. "Daha ne kadar görünmez insanları izleyeceksin?" diye sordu bana bakmadan. Komiklik yapıyordu, hoşuma gitmişti.

"Onlar var ama sen göremiyorsun." diye takıldım. "Ah, harika. Biraz daha sakin bir yere gidelim mi o halde?" Gülerek kafamı hayır anlamında salladım. "Buradan daha sakin bir yer düşünemiyorum, üzgünüm."

Ayakkabılarını çıkartıp yerleşti. "Neyse ki bugünümü tamamen boşaltmıştım."

Kahkaha attım. "Tanımadığın insanlara karşı hep böyle misindir?"

"Hayır, sadece sana özel bu." gülerek elini uzattı. "Ben Anton." "Ben de Wonbin. Tanıştığımıza memnun oldum Anton."

Sırıtarak sırtını iskeleye yasladı ve beni de yanına çekti. "Buralarda yenisin seni ilk defa görüyorum. Nereden geldin?" "Buraya Seul'den geldim, tatil için. Peki sen buralarda mi yaşıyorsun?"

"Aslında hayır, çocukluğum burada geçti evet ama Gimpo'da yaşıyorum." Kafasını bana doğru çevirip gözlerime baktı, suratımı inceliyordu. Suratı çok ama çok yakındı.

"Bundan sonra seninle çok iyi anlaşacağımızı düşünüyorum Wonbin-ah..."

İsmimi onun ağzından duymak, kalbimi tekletti. Bundan sonra tatilimin nasıl olacağını merak ediyordum.

-

Saat yedi buçuk gibi Eunseok'un evindeydim. Bu kasabada bir şeyler vardı, herkes malikane gibi evlerde yaşıyordu sanki.

Eunseok'un annesi, beni doğrudan merdivenlerden yukarıya yönlendirdi.

Shotaro ve Sohee, çift kişilik yatakta bağdaş kurmuş oturuyorlardı. İçeri girdiğimde hepsi dönüp bana baktı, sonra Sohee rahatlayarak içini çekti ve Eunseok'un yastığının arkasına sakladığı votka şişesini çıkardı.

Sohee bir eliyle yatağınjn kenarına vurdu, diğeriyle de içkisini doldurdu. "Wonbin-ah, gelmişsin."

Shotaro ellerini çırptı, dolabının içinden siyah saten bir gömlek çıkardı ve bana döndü. "Selam, sana bardak getireyim ya da direkt şişeden iç. Bu geceden önce sert bir içkiye ihtiyacın olabilir."

Bu da ne demek oluyordu şimdi? Üstelemeyi düşündüm ama sonra bir süre daha iyi davranmaya karar verdim. Şu an dahil olduğum grupta düşman edinmeye gerek yoktu. "Şimdilik böyle iyiyim, teşekkürler."

Shotaro sadece beyaz kısmı görünecek kadar gözlerini devirdi. "Dur tahmin edeyim, içki içmiyorsun?"

"Pek değil." dedim umursamayarak. İçki içmek insanı havalı yapmıyordu sonuçta, içmeye ne gerek vardı ki? Bunu tam bir gösterişçi pislik gibi görünmeden söylemenin hiçbir yolu yoktu, o yüzden vacgeçtim.

Shotaro bardağını kaldırdı. "O zaman bırakta bu gece özel olsun."

Ona gülümsedim. "Hayır, teşekkürler."

Sohee gergince ikimize baktı. Shotaro gözlerini kırpıştırdı, sonra da içkisinden büyük bir yudum aldı. "Neyse ne, rahatla. Sen sigarada içmiyorsundur. Küfür etme ve evlenmeden seks yapma hakkındaki düşüncelerin ne, bizimle paylaşır mısın?"

get a guitar | wontonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin