8

175 23 21
                                    

Pekala, birkaç insan anlaşılan neredeyse yüz kişiydi. Görünen o ki cuma gecesi mekanının Lost and Found olduğu tüm okulda yayılmıştı. Bunun basketbolcu çocukların işi olduğuna dair oldukça büyük bir his vardı içimde. Böylesi bir güce sahip olmanın nasıl hisettireceğini merak ettim. Yalnızca bir şeyi kendin yaparak neredeyse hiç Tanımadığın insanların hayatlarında ne yaptığına karar verebilmek nasıldı?

Jaehyun ve Yuta, kalabalığı görünce biraz gerildi. Birazdan kastım şuydu: Jaehyun tam o saniyeye kadar unuttuğu ödevlerini bahane ederek caymak için içtenlikle uğraşırken Yuta da o kadar titriyordu ki içerken yarım bardak suyu üstüne döktü. Hendery ise her saniyenin tadını çıkarıyordu. Haechan da sahne kurulmadan önceki yarım saat boyunca, ışıldayan gözlerle kaç izleyicinin geldiğini söylemek için gidip geldi. Heyecanlanmak için iyi bir sebebi vardı. Böyle bir kalabalık toplamak, grubun itibarı için harikalar yaratırdı. Bir sonraki konser için yer bulmakta büyük ihtimalle zorlanmayacaktık. Lost and Found, bu gece muhtemelen hafta boyunca sattığı içeçek ve atıştırmalıktan daha fazla satacaktı.

Ben daha farkına varamadan sahneyi kurmanın zamanı gelmişti. Neyse ki sahneye çıktığımız da Jaehyun ve Yuta üstlerindeki gerginliği attı. Hatta bu, Jaehyun'a yeterince hakkını vermiyordu. Bütün o delirmesine rağmen, provalarda hiç görmediğim bir şekilde sahneye ait görünüyordu. Klavyeyle ortadaki mikrafon arasında sorunsuzca gidip geliyor, oradan oraya atlıyordu. Kalabalığın yüzde doksan dokuzunun dinlemeyi tercih etmeyeceği bir müzik olduğundan neredeyse emindim ama Jaehyun'un coşkusuna katılmamak çok zordu.

Bana gelince, elime yüzüme bulaştırmadım. Büyük oranda. Belki birkaç nota ama fark edilebilecek derecede değildi. En azından hiç kimseyi yanıltmadım, o yüzden bunu büyük bir başarı sayıyordum. Neyse ki ebeveynlerim beni standartlarımı düşük tutarak makul bir başarı elde etmekten memnun olacak şekilde yetiştirmişti.

Sonra birden bitti. Müzik aletlerimizi toplamakla geçen birkaç dakikadan sonra, bir DJ sahneye yerleşirken biz de kalabalığa katılmak üzere çıktık.

Çıkar çıkmaz Eunseok kollarını bana doladı. ''Wonbin-ah, bu çok iyiydi. Tanrım! Lanet olası bir rock yıldızı gibiydin, biliyorsun değil mi?''

''Harikaydı, Wonbin.'' diye söze karıştı Sohee, koluma dokunarak. Sesi her zamankinden daha yumuşaktı, gözleri yorgun bakıyordu. Okul gününde akşam dışarı çıkmanın sorunu buydu sanırım.

''Olağanüstü.'' dedi Shotaro ifadesizce, arkalarda durarak. Her zamanki gibi yine samimi olup olmadığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Muhtemelen değildi.

Çocukların hepsinin elinde gazoz bardakları vardı ve Eunseok bir tane de bana uzattı. Shotaro barmene baktı ve cebini görebilmem için yan döndü. Gümüş bir mataranın parıltısını gördüm. ''Kutlamak için ufak bir şeyler ister misin?'' diye sordu.

Tabii. Yalnızca Shotaro muydu yoksa hepsi mi içiyordu merak ettim. Büyük ihtimalle tüm barda cebinde matara taşıyan tek kişi o değildi elbette. ''Hayır, teşekkürler.'' dedim gergince. Gergindim çünkü tepkisinin ne olacağını biliyordum.

Gizlemeye gerek bile duymadan gözlerini devirdi. ''Neden uğraşıyorum ki?'' diye mırıldandı kendi kendine.

''Yavaş git, tamam mı?'' dedi Eunseok, Shotaro'ya. ''Dağıtırsan bizi buradan atarlar.''

''Tamam, anne.''

Tam o anda Sungchan'la Seunghan konuşmak için yanımıza geldi ve Shotaro, Sungchan'ı selamlarken Eunseokta Sohee ile bana başını salladı. ''Yaşam tarzını başkalarına gerekçelendirmek zorunda kalmadan ve hiç spor yapmadan istediğinizi yiyip içebilmek güzel olmalı.''

get a guitar | wontonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin