Anton:
Benimle gölün içinde buluş.
İskelenin sonunda, sizin evin sağ tarafında.Gölün kenarında demek istemişti, değil mi? İçinde kısmı bir yazım hatası olmalıydı, değil mi? Saat gece ikiydi. Bana mesaj attığında uyandığım için şanslıydı.
Fakat iskelede kimse yoktu. Öte yandan, iskelenin sonunda zar zor görünen bir kıyafet yığını vardı.
Tam olarak, kesinlikle, gerçekten yalnız olup olmadığımdan emin olmak için hızla etrafa bakındım ve iskele boyunca aceleyle ilerledim. Beni korumasız hissettirmek içi çok iyi bir yol, Anton.
İskelenin az ilerisinde, suyun içinde duruyordu ve küçük, fırtınalı bir yüz karanlık gölden bana gülümsüyordu. ''Ne yapıyorsun?'' diye sordum.
''Yüzmek için harika bir gece, değil mi?''
''Dört saat sonra eve gitmen gerekmiyor mu?'' diye sordum. Çoktan kendimizi veda etmeye zorlamıştık. Bütün geceyi surat asarak, onu yeniden görmeyi ümit ederek ve büyük ihtimalle göremeyeceğimi kabullenerek geçirmiştim.
''Sürücü koltuğundaki ben olmayacağım. O zaman biraz kestirebilirim. Seni yeniden görmek istedim.''
''Anton...''
''Hadi gel.''
''Ama karanlık.'' diye mızmızlandım.
''Hiçbir şeyin seni yemesine izin vermeyeceğim. Söz veriyorum.''
Tereddüt ettim. Sadece onun için. Yemin ederim ki dünya üzerinde Anton dışında hiç kimse beni gece yarısı soyunup bu buz gibi, ölümcül göle dalmaya ikna edemezdi.
Fakat yapmıştım, değil mi?
Suya girer girmez kollarını omuzlarımın etrafına doladı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Beni bir daha bunu hiç yapmayacakmışçasına öptü.
''Yarını siktir et.'' diyebildim geri çekildiğimde.
''İstesen de istemesen de gelecek.''
''Biliyorum. Sen de gitmiş ve birkaç hafta içinde beni unutmuş olacaksın..''
Anton güldü ve başını salladı. ''Seni kesinlikle hiçbir zaman unutmayacağım. Hiç bu kadar mutlu olduğumu sanmıyorum. Bu öylece kaybolup gidemez, sırf biz...''
''Ülkenin iki ucunda olucaz diye.''
''Daha kötüsü olabilirdi. Avustralya'da falan da yaşıyor olabilirdin.''
''Ne farkı var ki?''
Beni yeniden öptü. Yirmi altı numaralı elveda öpücüğü. ''Yeniden birbirimizi görmek için bir yol bulacağımıza söz ver.''
''Buna söz veremem.''
''O zaman yalan söyle. Lütfen.''
-
Ertesi günkü müzik dersine dek Anton'la tek kelime bile konuşmadık.
Yanımdaki sıraya otururken bana hafifçe gülümsedi. Her şey yolundaymış ve o dans hiç yaşanmamış gibi davranacağımı umuyormuşçasına. ''Selam.'' diye fısıldadı.
Selam.
Sinirden köpürüyordum.
''Artık seninle görüşmek istemiyorum.'' diye karşılık verdim fısıldayarak.
Bana, suratında yeni yavru köpeğinin vahşice öldürüldüğü söylenen birinin ifadesiyle baktı. Cevap vermek için kendini toplarladığı sırada ders başladı ve çenesini sıkarak sırasına çöktü. Bayan Choi hazırladığı kitapçıkları dağıtmak için ara verene kadar öyle kaldı. Sonra, gayet rahat bir şekilde sınıfa doğru bakarken, ''Lütfen bunu yapma.'' diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
get a guitar | wonton
Teen FictionWonbin ailevi sebepler yüzünden başka bir ülkedeki okula başlamak zorunda kaldığında karşılaştığı kişinin o tatlı ve kendinden emin çocukla alakası yoktu.