Teyzemin durumu o günlerde kötüleştikçe kötüleşiyordu. Bana soracak olursanız daimi bir kötüleşme halinde yaşıyordu. Kimsenin sorduğu yoktu tabii. Bana bir şeyler anlatmayı da bırakmışlardı. Çoğu zaman yetişkinler yeişkin işlerini hallederken bana yalnızca Jia'ya bebek bakıcılığı yapmam söyleniyordu. Sanırım neler olduğunu duymayı kaldıramayacağımı düşünüyorlardı. Ya da belki de ne kadar az şey bilirsem Jia'ya olayların ciddiyetini ağzımdan kaçırma riskinin bir o kadar azaldığını düşünüyorlardı. Kim bilir? Ne olursa olsun, aileme ne kadar baskı yapsam da beni kesin bir karanlığın içinde tutuyorlardı.
Garip bir şekilde bu, iyi bir şeydi. Eğer kimse bana durumun ne kadar kötü olduğundan bahsetmezse kendimi hala durumun geçiçi olduğuna inandırabilirdim. Az da olsa.
Neyse, Jia'nın okuldan sonra ile uyku vakti arasındaki bakıcı olarak geçtiğim yeni pozisyonumdan dolayı bas gitar çalışmak için pek şansım olmuyordu. En azından ciddiyetle çalışamıyordum. Ve gruptaki diğer çocuklar alabildiğine ciddiydi. Diğerleri hata yapmazdı. Provada hata yapıp diğerlerinin ritmini bozarsam bu yüzden kendimi kötü hissetmeme sebep olmazlardı ama aralarında bunu yapanın sadece ben olduğum oldukça barizdi. Bu yüzden, öğle yemeğini tamamen atlayıp kendimi gözüm kapalı çalacak hale gelene dek tekrar etmeye başladım.
Ekim ayının başlarında, bu öğle aralarından birinde, yaptığım şeye o kadar odaklanmıştım ki kapının açıldığını duymadım. Gözümün ucuyla bir şeyin hareket ettiğini göre kadar Anton'u fark etmedim. Bırakın Anton'u, herhangi birini görmeyi bile o kadar beklemiyordum ki şaşkınlıkla yerimden zıplayıp küfrettim.
Anton eğlenerek kaşlarını kaldırdı. ''Üzgünüm. Geldiğimi duydun sandım.''
Off. Bugün özellikle iyi görünüyordu ve zaten genel hali düşünülünce bu daha da fazlaydı. Bordoyla sürdüm arası renkte uzun kollu, üzerine tam oturan bi gömlek ve en az onun kadar dar, haki renkte bir pantolon giymişti. Bu da yetmezmiş gibi, parfümünün tatlı ve yoğun kokusu odanın diğer ucundan burnuma geliyordu. Yaz boyunca sürdüğünün aynısıydı. Eğer kokular hatıraları uyandırıyor olmasaydı belki de duygularımı yüzüme yansıtmamayı başarabilirdim.
Sanki geçici bir çizim tahtasıymışım gibi başımı hafifçe iki yana salladım ve suratım yeniden boş bir levha haline gelince gitar çalmaya geri döndüm. ''Burada ne yapıyorsun?'' diye sordum.
''Eunseok burada olduğunu söyledi.''
Hain. ''Bunu bilmen gerektiğini nereden çıkardığını hayal bile edemiyorum.''
Çalmaya devam et. Bu müzik aleti, Anton'un olabileceğinden çok daha ilgi çekici.
Boğazını temizledi. ''Benimle mi ilgiliydi emin olamadım. Yardımcı olacaksa çocuklara senin masandan uzak durmalarını söyleyebilirim.''
Çalmayı bıraktım. ''Seninle bir ilgisi yok.'' diye tersledim. ''Evde prova yapamıyorum, o yüzden bir yere ihtiyacım vardı.''
Anton duvarın oradan bir sandalye çekti, ters çevirdi ve ellerini arkasına birleştirerek oturdu. Tabii. Buraya yerleşiyordu demek. İzin istememiş olması iyiydi çünkü vermeyecektim.
''Neden evde prova yapamıyorsun ki?'' diye sordu.
''Jia her gece bizde. Hiç fırsat vermiyor.''
Yüzü yumuşadı. ''O nasıl? Jia'yı özledim.''
''O iyi.'' Yeniden çalmaya başladım. Konuşamayacak kadar meşgul olduğumu gösterecek bir şey varsa o da buydu.
''Teyzen nasıl?'' diye sordu yumuşakça.
Bunu beklemiyordum ama boğazım tıkandı ve kalbim göğsümden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Ağzımda safra tadı vardı. Parmaklarım gitarın üstünde hareket etmeyi bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
get a guitar | wonton
Teen FictionWonbin ailevi sebepler yüzünden başka bir ülkedeki okula başlamak zorunda kaldığında karşılaştığı kişinin o tatlı ve kendinden emin çocukla alakası yoktu.