O noktadan itibaren Anton ile görüşüyor gibiydik. ''Gibiydik'' diyorum çünkü hiçbir zaman adını koymamıştık. Hem bu yüzden hem de bu durum hala hükümetin bir yerlerde gizlediği uzaylılardan daha büyük bir sır olduğu için. Ayrıca dürüst olalım ki hükümet kesinlikle bir yerde uzaylıları gizliyordu. Hükümet sadece bu konu hakkında nazlanıyordu.
Anton'la yaptığımız tam da buydu. Nazlanıyorduk.
Ne de olsa nazlanmak, ''biriyle her gün sabahtan akşama kadar mesajlaşmak, sesini duyabilmek için birbirini aramak ve mümkün olan her anda gizlice öpüşmek ve tüm bunları yaparken yalnızca birer tanıdıkmış gibi davranmak'' demekti, değil mi?
Doğru. Evet. O zaman kesinlikle nazlanıyorduk.
Bu yıl kış tatiline çıkmanın hayal kırıklığı yarattığı ilk yıldı muhtemelen. Anton'u koridorlarda, kafeteryada ya da müzik görgüsü dersinde görmeye alışmıştım. Birden elimde yalnızca sosyal medya, mesajlaşma ve haftada bir iki kez buluşup arabayla yalnız kalabileceğimiz bir yerlere gitmek kalmıştı.
Bu yüzden birdenbire bana mesaj atarak cuma akşamı boş olup olmadığımı sorduğunda kendimi Sooyoung teyzeyi arayıp Anton'un çocuk bakıcılığında bana katılması için izin isterken buldum.
Kapıya geldiğinde kolları twinkies, doritos ve pop tarts ile doluydu.
''Bunlar ne?'' diye sordum içeri girerken.
''Elim boş gelseydim annem beni öldürürdü. Hem Jia biraz abur cubura sevinir diye düşündüm.''
''Neyse ki uyuyor.'' dedim. ''Bunlardan birini ona verseydin sabahın altısına kadar yerlerde yuvarlanıp bağırarak tekerleme söylerdi.''
''Ah. Hepsini kendi başımıza yemeğe ne dersin?''
''Kesinlikle olur.''
''Harika. Ayrıca bunlar kısmen kutlama için de.''
Kapıda durdum. ''Neyi kutluyoruz?''
Kollarındaki abur cubur yığınını düzeltebilmek için olduğu yerde kıpırdandı. ''Seoul National Üniversitesi'ndeki hemşirelik programına başvurdum.''
''Öyle mi?''
''Evet. Kararsız kalmıştım ama şükran günündeki konuşmamızdan sonra yapmak istediğime karar verdim.''
Umutlu görünüyordu. Umutlu ve tatlı.
''Eh.'' dedim. ''Seni kabul etmezlerse akıllarını kaçırmış olmalılar.''
Bir korku filmi izlemeye karar verdik ve Anton ayakkabılarını çıkarıp koltukta Sooyoung teyzenin orada bıraktığı battaniyenin altına yerleşirken ben de abur cuburları orta sehpaya yaydım.
İşimi bitirdiğimde ben de yanına girebileyim diye battaniyeyi kaldırdı. ''Teyzen ve enişten ne zaman dönecek?''
''Akşam yemeğine çıktılar. Aylardır ilk kez böyle güzel bir şey yapıyorlar, o yüzden eve dönmek için acele etmeyeceklerini umuyorum.''
Anton başını salladı ve bacağımın üzerinde bir parmağını gezdirdi. Titredim. ''O nasıl?''
''Şey, aynı. Normalden biraz daha yorgun görünüyor ama çok fazla randevusu falan oluyor, bu yüzden olabilir. Artık bir şeyleri fazla düşünüp düşünmediğini bilmiyorum.''
''Evet, ne demek istediğini anlıyorum. Bir kez olsun eğlenceli bir şeyler için dışarı çıkmasına sevindim gerçi. Çocuk bakıcılığı yapmaya her zaman gönüllü olman çok güzel.''
Omuz silktim. ''Yardıma ihtiyacı var. Bu yüzden buradayız.''
Başını salladı ama film izlemek için döndüğünde dikkati dağınık görünüyordu. Ceketinin kalın siyah kapüşonu boynunun etrafında toplanmıştı ve alt dudağını ısırıyordu. Dünyanın en güzel dudaklarına sahipti. Yüce ruhani varlık, Lee Anton'u tasarlarken kusursuz dudakların tam şeklini, kalınlığını ve oranını içeren förmülü yeni keşfetmiş olmalıydı. Sonra da sırf gösteriş yapmak için o kusursuz dudakları bir ölümlüye yerleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
get a guitar | wonton
Teen FictionWonbin ailevi sebepler yüzünden başka bir ülkedeki okula başlamak zorunda kaldığında karşılaştığı kişinin o tatlı ve kendinden emin çocukla alakası yoktu.