Dondurmalarımızı bitirmek için bir ağacın altına oturmadan önce biraz göl kıyısını takip ederek sadece konuşup yürümüştük. Kalabalık azalmıştı ve yaklaşık beş dakika önce bize biraz mahremiyet sağlayarak tamamen gözden kayboldu.
Erimiş naneli dondurma dereleri, Anton'un külahından aşağıya ve parmaklarına doğru akıyordu. Anton kendi külahından son ısırığı alırken ben de kasemdeki çikolatayı çorba haline getirene kadar kaşığımla karıştırdım. Bir insanın başını ağrıtmadan nasıl bu kadar hızlı yiyebileceği tam bir gizemdi. ''Her tarafın dondurma olmuş.'' dedim.
Kendine baktı ve bacağına temizlemeye çalıştı. Tek başarabildiği bu yapışkanlığı kalçasının etrafına daha çok yaymak oldu. ''Siktir. Bir saniye.''
Bunun üzerine tişörtünü çıkardı, göle doğru koştu ve her tarafıma su sıçratarak içine atladı.
Yeniden su yüzeyine çıktı ve kurulanmak için başını iki yana salladı.
''Beni sırılsıklam yaptın.'' diye söylendim. Dondurmamdan bahsetmeye gerek bile yoktu; yarısı göl suyu olmuştu.
''Eh, ıslandın artık.'' dedi. ''Bence sen de gel.''
Şortuma kadar soyunup neredeyse hiç tanımadığım bu çocukla göle girme düşüncesindeki bir şeyler kuraldışı ve heyecan verici hissettiriyordu. Aptalca olduğunu ve onun hakkında böyle düşündüğümü bilirse muhtemelen kafayı yiyeceğini bildiğim halde. Bunun tamamen masum olma ihtimali oldukça yüksekti. Yine de öyleymiş gibi yapmak eğlenceliydi. Ayrıca bu kadar çekici bir oğlanla birazcık hayal kurduğum için kim beni suçlayabilirdi ki?
Fakat sonra, gömleğimi çıkardığımda Anton'un bana baktığını gördüğüme yemin edebilirim. Fakat sadece bir saniyeliğine.
Atladım.
''Biliyor musun, geldiğim yerdeki birçok insan yüzme bilmiyor.'' dedi Anton, başı suya dalıp çıkıyordu. ''Sungchan'a bizimle gelmesini teklif ettim ama bu yüzden beni ekti.''
''Daha önce yüzme bilmeyen birisiyle tanıştığımı hiç sanmıyorum.'' dedim. ''Bindiğin uçak okyanusa düşerse ne olucak?''
Anton kahkaha patlattı. ''Endişelendiğin asıl şey bu mu yani?''
''Eh, ama haklıyım! Yani, öylece suyun üstünde de süzülebilirsin tabii.''
Başını salladı. ''Mümkün değil, suyun üstünde sabit kalmak yüzmekten çok daha zor. Ben hiç yapamıyorum.''
''Gerçekten mi?''
''Evet. Nasıl yapıldığını hiç öğrenmedim.''
''Kolay. Sen sadece... '' Göstermek için kendimi sırtüstü bıraktım.
Beni taklit etmeye çalıştı ama sonunda yüzgeci olmayan bir balina gibi kollarını savurarak suyun altın düştü. ''Sana demiştim!'' dedi burnundan su püskürterek.
''Hayır, sadece dene ve... evet, biraz daha eğil..., hayır, biraz daha, An- işte.'' Ellerimi sırtının alt ve üst tarafına koydum ve onu uygun şekle soktum. ''İşte böyle.''
Cildi dokunduğum sıcaktı. ''Ah.'' diye fısıldadı yutkunmadan önce. ''İşte böyle.''
Sonra dikey pozisyonuna geçmek için döndü. Bu da yüzünü yüzümden on santimetre uzağa getirdi.
Fakat geri çekilmedi.
Bacaklarımız suyun altında birkaç kez çarpıştı. Ellerim cildine dokunduğu yerlerde hala yanıyordu. Beni şaşırtan bir yoğunlukla bana baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
get a guitar | wonton
Teen FictionWonbin ailevi sebepler yüzünden başka bir ülkedeki okula başlamak zorunda kaldığında karşılaştığı kişinin o tatlı ve kendinden emin çocukla alakası yoktu.