(P'O)10

254 48 98
                                    

Oy ve yorum 🧡
•••

Üstat Lee Felix diyeceksiniz ve hayır başka bir kelime kabul etmiyorum. Hm majesteleri de olabilirdi ama o pek duruma uymazdı sanki. Dahi deseler... yok ya az kalırdı bence mükemmelliğime. Üstat iyi iyi.

Kendimi geriye atıp anfideki yerime iyice yerleştim. Sınavım değerlendirdildikten sonra direk ikinci sınıfa geçirilmiş hatta ve hatta sınıfa oturtturulmuştum profesör tarafından. Sanırım başka bir yere gitmeden endişe duyuyordu. Üzgünüm ama devamsızlığımı hakkıyla zorlamayı düşünüyorum. Belki de sadece vize sırasında rastlardık kendisine bilemiyorum.

"Ben bu yıl size histoloji yani doku bilimi dersini verecek olan Lee Gahyeon. İyi geçinelim düzenli çalışıp not için yalvarmayalım lütfen çünkü bu konuda tavizim yok. Ayrıca ah evet biliyorum gıcık olarak adlandırılacağım ama devamsızlık geçtiği an ne olursa olsun sınıfta bırakırım. Seneye yine birlikte oluruz. Güzel değil mi?"

Kadın o kadar netti ki gözümün seyirmesine engel olamadım. Çetin cevize denk gelmiştim. Beden diliyle bile anlatıyordu taviz vermeyeceğini resmen bilinç altımıza sokuyordu kelimelerini. Agh. Kadın çok iyi hiç sevmedim. Ders kaydımı başka bir derse alamıyor- "Uygulamayı neredeyse her derste yapacağız. Mikroskoplarımız ve okulun büyük labaratuvaru bu yüzden var, değil mi?"

Tamam şey sanırım buna katlanabilirim.

"Hocam aramızda bir dahi varmış. Onunda girmesi zorunlu mu?" Gülüşüme sesiyle gözlerim kısıldı. Ha? Beni tanımayarak benimle dalga mı geçiyordu bu aptallar?

"Öğrenci olan herkesin girmesi zorunlu. Ayrıca evet aramızda bir dahi var. Bunun anlamı da çan sisteminin bu sınıfta olmamasına denk geliyor."

Aman tanrım bu kadını sevdim. Go girl! Güldüm ve bacak bacak üstüne attım. Herkesten bir sıra gerideydim bu yüzden rahattım açıkçası. Ahaha. Nasıl da koymuştu ama lafı. "Ne? Cidden mi ya? Hocam ama haksız-"

"Tembellik haksızlık değildir. Çalış ve bu sisteme. İhtiyacın olmadan geç. Herkes şimdi teker teker ayağa kalkarak kendini tanıtsın. İlkokulda ki gibi evet."

Üstüme bassa sesim çıkmaz bu arada. Bağla beni yatağa kadın. Elimdeki kalemi döndürdüm mutlulukla. Ah durun. Shuhua'm vardı. Kuma getirmem olmazdı sanırım. Bilemiyorum mekan değiştikçe kalbimin sevdiği de değişiyordu. Şerefsizim sanırım biraz.

Sıranın bana geldiğini fark ettiğimde ayağa kalktım. Kendimizi tanıtmak... "Lee Felix. Avusturya'dan geliyorum. İkinci yılımı bir yıl dondurmuştum ancak şu an buradayım. Az geldiğinin farkındayım ancak dahi diyerek zeka seviyemi indirgeyebilirsiniz. Sanırım üstat kelimesi çan sisteminin son bulmasıyla size biraz ağır kaçar."

Omuzumu silktim ve yeri yerine oturdum. Hoca kaşlarını kaldırmış oturan herkes ise bana dönmüştü bakmak için. Hey hadi ama daha önce hiç mi benim gibi güzel yakışıklı zeki özgüvenli birini görmediniz. Ah yazık. Buraya sadece ders çalışıp hayatı unutarak gelen inekler olduğunuzu unutmuşum.

"Dalga mı geçiyorsun ya? Cringe cidden"

"Ah kızım inan bana senin yırtık kilotlu çorabının üstüne giydiğin pembe etek kadar olamaz. İlk günden hangi erkeği düşürsem kar diyorsun sanırım ancak yönetmelikten de haberin yok gibi."

Kız ayağa bağırıp, asla ne dediğini anlamamıştım mal sanırım, üstüme gelmeye başlayınca dahi yerimden kıpırdamadım. Hadi bana vur. Bana vur ki nefsi müdafa yapabileyim böyle tutup çekeyim saçını. Ah siktir uzun zamandır kavga etmiyordum elim kaşınıyordu!

"Benim dersimde ayağa kalkabileceğini kim söyledi küçük hanım?" Gahyeon, ikinci karım, olaya el atıp kızı omzundan tuttu ve yerine itekleyip oturtturdu. Durun. Sanırım kıskandım. Bana da dokun lütfen sensei. "Özgüvenli kişileri severim ancak kibirli bir aptal olmakla arasında ince bir çizgi vardır." Bana döndüğünde gözlerimi büyüttüm hevesle. "Buna dikkat et çocuk."

.
.
.

"Ben." Elimdeki yemek tepsisini masaya koydum ve oturdum sandalyeye. "Aşık oldum."

Seungmin başını iki yana sallayıp yemeğe devam ederken Jeongin merakla bana döndü. Yanında oturan gri takım elbiseli zaatta bana bakıyordu bütün dikkatiyle. Ne oldu anandan vazgeçeceğimi mi sandın? Hayır koçum shuhua benim ondan vazgeçmem Gahyeon sadece kampüs alanıyla sınırlı.

"Benim sevgilime olma da." Karşı çapraz ve yanım bir anda kırmızılı ikiliyle dolunca kaşlarımı kaldırdım. Jisung her zamanki gibi telefonuna bakıyor Minho ise laf sokmasına rağmen dostane bir edayla bana bakıyordu. Hala nasıl sevgililer bilmiyordum. Jisung'un asla ilgisini çekmiyor gibiydi Minho. Hatta direk ona kötü davranıp tersliyordu ancak sevgili olduklarını da inkar etmiyordu. Hm. Banane. Kavga ederlerse birini dövmek için araya girerim o kadar fazlası beni alakadar etmez.

"Civciv sözün yarıda kesildi. Kime aşık oldun?"

Meraklı sesle bana soru soran karımın oğluna baktım. Az önceye kadar yemek yemesine rağmen bu konu oldukça ilgisini çekmiş gibi duruyordu. İstemsizce yutkundum. Niye önem versindi ki? Saçmaydı.

Şu an düşüncelerimi susturmak için salağa yatıyorum evet.

"Kendisiyle iki gündür tanışıyoruz ama birini severse bize böyle pat diye diyecek bir tip değil. Kesin olanaksız biri." Seungmin peçeteyle ağzını sildi yavaşça. Sonra da ikiye katlanmış ve tepsinin kenarına düz bir şekilde koymuştu. Has siktir çok zarif ve çok zeki bu çocuk aşırı hoşuma gidiyor. "Yanlış mıyım?"

"Evlenmeye ne dersin evet dersen shuhua dan vazgeçebilirim?" Elimdeki çubukları Seungmin'e doğrulttuğumda çaprazdaki grili, evet adını demeyeceğim asla, kendi çubuklarıyla benimkileri kendine çevirmişti. "Hey annemi rahat bırak."

Nedense konunun bu olmadığını hissediyordum ama gıcıkça gülümsedim. "Ah üzülme oğluşum sizin evi de arada ziyaret ederim. Gelirken lego almamı da ister misin?"

Bana baktı. Şeffaf gözlükleri ardından gözünü kırpmadan bana baktı sonraysa ayağa kalktı. Yutkundum. Tepsisini de almamış bir şey demeden öylece ayağa kalkmıştı. Gözlerimi kıprıştırıp arkasından bakmayı kestim. Karşımdaki jeongin gözünü kısmış bana bakarken suçlu hissediyordum kendimi.

İğrenç ve asla böyle hissetmekten kendimi alamadığım bir histi.

"Ona takılma. Sakinleşince gelir ne derdi olduğunu söyler öyle anlaşırsınız." Minho önündeki patatesi batırıp Jisung'un ağzına uzattı. O da bir şey demeden kabul etmişti bunu. "Hep böyle olur. Anlayışlı ve çözüm odaklı biridir. Sabret sadece."

"Onun anlayışını isteyen kim ki?"

Önümdeki patatese batırdım ve ağzıma attım büyükçe. Sorun yoktu bir anda öyle tepki veren oydu. Bende değildi ki sorun. Ben. Ben ama. Hayır. Suçlu değildim ben bu konuda ben ben ben hayır ben yani ama ben- "Peşinden gitmeye ne dersin hyung?"

Jeongin'in sesini duymamla elimi tutması bir oldu. Kendime geldim hızlıca. Elim titremeye başlamıştı ben fark etmeden. Derin bir nefes aldım. Görmüş ve kimse görmesin diye böyle yapmıştı muhtemelen. Jeongin... gıcık ama düşünceli bir veletti. "Hem sende sinirlisin peşinden gidersen kavga çıkar birazcık eğleniriz."

İstemsizce güldüm ve dediğine hak vererek ayağa kalktım. O sabretmemi istiyor kendine gelmesi için zaman istiyordu ama hiçbir şeyden haberi olmayıp trip yiyen kişi bendim. Cidden şu an haklıydım. Evet. Haklıyım.

"Hah kampüsün tehlikeli varlığının sevgilisi olduğu ne kadar da belli."

Ben oturduğumuz masadan uzaklaşırken duymuştum bunu. Hm? Jeongin sevgilisinden bahsetmişti ama gerçek olduğunu açıkçası düşünmemiştim. Jisung'un tepki vermesine neden olacak biri miydi gerçekten? Başımı iki yana sallayıp koşmaya başladım. Döndüğümde sorguya çekerdim elbet.

İlk önce dövmem gereken bir grili vardı.

Payoff •Changlix•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin