Okul her zamanki gibi sıkıcıydı. Bugün Alper'i göremediğim için ekstradan sıkıldım. Ediz okul çıkışında onu beklememi tembih etti. Ne kadar bu kadar çaresiz bir duruma düşmem utanç verici olsada bu duruma rağmen benim yanımda olduğu için Ediz'e bir hayat borçluyum.
Ediz'in kuzenim çıkması kesinlikle beklenmedik bir durumdu. Her an birisi gelip bunların hepsinin bir şaka olduğunu söyleyecekmiş gibi hissediyorum. Kendimi heyecanlı hissediyorum. Sanırım her şeye tekrardan başlıyorum.
Teneffüs zili çaldığında kapının önünde bekleyen Ediz'i gördüm. Göz göze geldiğimizde beni yanına çağırdı. Hızlıca sıradan kalkıp kuzenimin yanına gittim. Benden daha uzundu. Onun çenesine falan geliyordum. Bana baktı gülümsedi ve saçlarımı okşadı. "Tam bir bebeksin." dedi ve saçlarımı okşamaya devam etti. Ona pis pis baktım. "Tamam tamam bakma öyle. Son bir ders kaldı. Dersten sonra ilk oraya gidip eşyalarını alacağız sonra bize geçeceğiz." dedi, kafamı salladım. "Annenlerin beni isteyeceğinden emin misin?" dedim utanarak. "Evet, hatta annem senin evden kaçtığını duyunca seni okulda görürsem derhal ona götürmemi söylemişti. Birileri sağolsun bu plan bir süreliğine aksadı." Dedi sahte bir sinirle.
"Galiba biraz fazla popülersin. Geldiğinden beri gelen geçen bize bakıyor." Dedim Ediz'e. "Tabi oğlum boşuna sayısal başkanı değiliz ya." dedi. "Aklıma gelmişken sen ikinci dönem için ne yapmayı planlıyorsun? Dile geçmeyi düşünüyorsan Oğuz hakkında bir şey yapmamız gerekir çünkü onu biraz bile tanıdıysam onu tahtından düşürürsen kendisiyle birlikte seni de düşürmek için elinden geleni yapar."
"Sana bir sorum var Ediz. Ailen benim eşcinsel olduğumu öğrenirse nasıl bir tepki verir?" dedim cevabından deli gibi korktuğum soruyu dile getirerek.
"Ailem homofobik değil. Hatta amcalarımdan birisi eşcinsel. Fakat onlar Hollanda'da yaşıyor o yüzden onu, eşini ve ikizleri çok görmüyoruz. Sen artık bu ailenin bireyisin Tuna. Ne kadar bana kendi isteğinle açılmamış olsanda ailene kendini bu konular hakkında rahat hissedince açılmanı istiyorum. O yüzden Oğuz konusunda ya birlikte bir şeyler yaparız ya da olayı kendi ellerime alırım." dedi. Konu Oğuz olunca Ediz neden olduğunu bilmediğim bir şekilde soğukkanlılığını kaybediyor.
"Neden Oğuz'dan bu kadar çok nefret ediyorsun?" dedim merakla. "Değer verdiğim insanlara zarar veren, kendini üstün sanan bir zavallı. Ondan iğreniyorum desek daha doğru. Bu dünyada en çok onun gibilerden nefret ederim." dedi ciddi bir şekilde. "Açıkçası onun hakkımda söyleyeceklerinden artık korkmuyorum. Zaten bir insanın yaşamaması gereken şeyleri çoktan yaşadım sencede biraz bile olsa kafa dinlemek benim hakkım değil mi?" dedim. Cidden canım sıkılmaya başladı, biraz olsun kafa dinlemek istiyorum artık.
"Neyse bu konuları kapatalım. Son derse gireceğiz. Sizin ders ne?" dedi konuyu değiştirmek için. "Osmanlıca dersi. Tabi siz sayısallar bu işkenceyi çekmiyorsunuz." dedim somurtarak. "Benim yerime geometriye git sonra konuşalım kim işkence çekiyormuş." dedi gülerek. "Hiç uğraşılmaz." dedim gözlerimi açarak. Matematiği sevmiyorum. Yapabilsem bile matematik bana sıkıcı geliyor. "Neyse ben yavaştan sınıfıma gideyim. Çıkışta beni beklemeyi unutma!" dedi ve uzaklaştı Ediz. O gittikten sonra bende sınıfa girdim ve önceki hafta verilen yazma ödevini masamın üstüne çıkardım.
Kırk dakika boyunca boş boş oturdum. Tahtaya yazılanları yapmak dışında hiçbir şey yapmadım. Son beş dakika kala serbest kaldık. Herkes toplandı ve arkadaşlarıyla konuşmaya başladı. Ses giderek yükseliyor ve yüksek ses kulaklarımı yırtmak istememe sebep oluyor. Okul hakkında en nefret ettiğim konu kalabalık olduğu için sesli olması.
Son üç dakika kala öğretmen daha fazla dayanamayıp bizi erken bıraktı. Dışarıda her zaman oturduğum banka gittim ve telefonumla sosyal medyada dolaşmaya başladım. İlgimi çeken bir şey yoktu, Alper'in bana instagramdan istek atmış olması dışında. Bir dakika Alper bana istek mi atmış?
Cidden ne yapmaya çalışıyor? Okulda popüler olduğu için fazla takipçisi var ve çok az kişiyi takip ediyor. Eğer isteğini kabul edersem bu durum ona da bana da sorun açar.
Aniden elimdeki telefonu birisi aldı. Kim aldı diye bakınca karşımda Ediz'i gördüm. "Vay birileri adım atma kararı almış." dedi ve sırıttı. "Sence kabul etmeli miyim?" dedim. "Neden kabul etmeyesin? Sonuçta isteği atan o böyle bir şeyde kabul etmek her zaman en mantıklısıdır." dedi ve telefonumu bana geri verdi. Fazla düşünmeden isteği kabul ettim ve geri takip attım.
Telefona daha fazla bakmak saçma düşüncelere kapılmama neden olacağı için telefonumu cebe attım ve Ediz'le kaldığım yere doğru yürümeye başladık.
Sonunda geldiğimizde onu iki kat yukarı çıkardım ve kaldığım küçük odayı gösterdim. "Cidden burada mı kalıyordun? Oğlum sen salak mısın burada kalacağına maphusa düşsen daha iyiydi." dedi ve yerdeki test kitaplarını toplayıp bir poşete yerleştirmeye başladı. "Hadi bana yardım et bir an önce burayı toplayalım sonra metroya binip bizim eve geçeceğiz." dedi ve bana bir poşet attı. Yerdeki eşyalarımı toplamaya başladım.
Her şeyi topladıktan sonra poşetleri aşağıya indirdik. Aşağıda siyah bir araba duruyordu. "Eşyaların çok olduğunu görümce babamdan yardım istemiş olabilirim." dedi Ediz. Derin bir nefes aldım "Yapacak bir şey yok." dedim. Ediz arabanın bagajını açtı ve elindeki poşetleri yerleştirmeye başladı ve bende ona yardım ettim. İşimiz bitince arkaya oturduk. Önde kırklarında olan sakallarında tektük beyazlar olan siyah saçlı siyah kaşlı bir adam duruyordu. "Merhaba ben Tarık." dedi güler yüzle. "Ben Tuna memnun oldum. Bana yardımcı olduğunuz için teşekkür ederim." dedim utanarak. "Elimizden geleni yapmak sorumluluğumuzdur. Artık sen de benim oğlumsun. Gözümde bundan bir farkın yok." dedi. Ediz kendisine bu denmesine alınmıştı "Çok kırıcısınız beyefendi." dedi ve kafasını dramatik bir şekilde çevirdi. Tarık bey sabır diledi ve önüne döndü.
Sonunda evlerine gelmiştik. Bizim evden çok daha güzeldi. Güvenilir bir mahallede ve muhtemelen oldukça pahalı bir sitede yaşıyorlar. Bagajdaki eşyaları aldık ve onları takip etmeye başladım. Bir binaya girdik ve asansöre bindik. 13. kata çıktık ve 25 numaralı evin önüne geldik. Ediz cebinden bir anahtar çıkardı ve kapıyı açtı.
İçeri girdik ve ayakkabılarımızı kapının hemen yanındaki kahverengi dolaba koyduk. Ediz ve babası üstlerindeki ceketleri askılıda astılar fakat ben ceketimi çıkaramadım. O ceketin altında çirkinlik yatıyor ve bu çirkinliği insanların görmesini istemiyorum.
"İyi misin?" dedi Ediz daldığım için. "Sorun yok." dedim ve gülümsedim. "Ceketini çıkartmayacak mısın?" dedi şaşkınlıkla. İçerisi ceketle durmak için fazla sıcaktı. "Yok çıkartmayacağım." Dedim. "Peki sen bilirsin. O saman sana odanı göstereyim." dedi heyecanla.
"Koridorun sonundaki oda benim odam onun yanındaki oda ise senin." dedi ve cebinden bir anahtarlık çıkarıp bana verdi. "Mavi olan evin anahtarı yeşil olan odanın anahtarı." dedi ve kapıyı açtı. Lacivert duvarları olan güzel bir odaydı. Kahverengi bir dolap, bir çalışma masası, büyük bir yatağım ve bir duvarı kaplayan bir kitaplığım vardı. "Umarım beğenirsin. Hoşuna gitmeyen bir şey olursa bana söyle lütfen."dedi. Hayretle Ediz'e baktım "Beğenmemek mi? Hayatımda gördüğüm en güzel odalardan biri." dedim. Ediz gülümsedi. "Artık tamamıyla senin. O zaman rahatına bak akşam yemeğine çağırırım." dedi ve odadan çıktı.
Odada yalnız kalınca yatağa oturdum. Hayatımda ilk defa bu denli mutlu hissediyorum. Sonunda bir ailem olmuştu. Neden olduğunu bilmesemde gözlerim dolmuştu. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Bu sefer gözyaşlarım mutluluktandı. O kadar acıdan sonra mutlu olabilmiştim, artık ev sözcüğü bana acı vermeyecek. Sonunda içimdeki küçük çocuk sevilecek. Belki işler istediğim gibi olmaz ama olmasını istiyorum. Hayatımda ilk defa kendim için bir şeyler istiyorum ve bence onca şeyden sonra bunu hak ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarışın oğlan bxb
RomanceSarı saçlarıyla her kızın hayallerini süslüyordu Alper. O kızlardan bile az şansı olsada sarışın oğlandan vazgeçemiyordu Tuna. Bxb