"Güneşin gölgesine sinen Ay, yemin eder onun tüm karanlığını çekip aldığına."
Elimdeki kağıtlara o kadar odaklanmıştım ki Paulina'yı duyuyor ama ne söylediğini anlayamıyordum. Bir şeyler bulabilme umuduyla her satırını ezberlediğim bu kağıtları belki de beş yüzüncü kez okuyordum ama yeni bir sözcük eklenmesi bir yana virgülü bile aynı yerde duruyordu. Bombok teferruatlar, bir yığın öfke ve patlamaya hazır kafamla bambaşka bir düzlemde yaşıyordum adeta.
"Erçin."
Dakikalar sonra duyduğum bu isim değildi dikkatimi çeken. Dikkatimi çeken asıl şey Mete'nin sesindeki şaşkınlık, yalpalama ve ona "Merhaba Mete. İyiyim, teşekkür ederim. Sen nasılsın?" diyerek cevap veren dik başlı, iğneli, küt sesti. Sesinin havasına kattığı öyle bir ton vardı ki karşısındakinden zerre hoşlanmadığı kolaylıkla anlaşılıyordu. Başımı kaldırdığımda derin iki kuyuyu andıran gözlerle buluştum.
Bu siyah gözleri bir nefeste içime çekmişim gibi içimi kaplayan karanlık yüzümü buruşturma güdüsü oluştursa da kendimi tuttum ancak dudağında gördüğüm gülüşle kaşlarımı çatmaya engel olamadım. Çünkü ileri gitmeden gösterdiği gülümsemesi özellikle gözüme sokmak istercesine alayvariydi.
"Tanışıyor muyuz?" Dakikalar sonra karşısında durup kabaca sorduğum soruya karşılık öyle nazlı bir tonda "Hayır," dedi ki yeniden alaylı bir tebessümde bulunmasa belki o tonu dikkatimi çekmezdi ve tavrı da beni bu denli düşünmeye itmezdi.
Özellikle, adının Erçin olduğunu öğrendiğim kadına dikkat kesilmiş değildim ama bizden uzaklaştıktan kısa süre sonra az önce elini tutan adam bir anda ortadan kayboldu. Öncesinde kadına doğru eğilip bir şeyler söylerken onun bundan hoşlanmadığı açıktı. Bir şeyler söyleyecek gibi başını dikleştirdi ancak her ne ise vazgeçti ve son kez adama baktıktan sonra tıpkı biraz önce burada yaptığı gibi dudağında öldürücü bir gülümsemeyle onu uğurladı. Anlaşılan onun mizacı buydu.
Ve fakat beni rahatlıkla görebileceği karşımda bir masaya geçip dakikalarca gözlerini bana dikmesi sinirlerimi bozmaya başladı.
"Kim bu kadın?" Katlanan öfkemi sindirmeye çalışarak gözlerimi ondan aldım ve Mete'ye döndüm ama anlamış gibi bakmıyordu. Ona yardımcı olmak adına tekrar Erçin'e dönünce boğazını temizledi ve yanındaki adamın da dövüşçü olduğunu, bu sebeple tanıdığını söyledi. Tanışıp tanışmadığımızı sorunca hayır, diyerek kısaca konuyu kapattı. Ben de daha fazla üzerinde durmadım ve elimdeki kağıtlara döndüm.
Böyle bir ortamda odaklanmak zaten mümkün değildi ancak daha önce geldiğim, dövüştüğüm yerlerde bir şeyler hatırlayıp hatırlamadığımı denemek istediysem de sonuç yine hüsrandı. Hiçbir şey hatırlamamak, bilmemek beni aciz hissettiriyordu. Kendim için elim kolum bağlıydı, hiçbir yere varamıyordum.
Yarım saat geçti, Faris denen adam gelmedi, Erçin'le ara ara göz göze geliyorduk ve her seferinden siyah gözlerindeki o bakışı görmek boynumdaki tüm kasları geriyordu. Şimdiye kadar bana böyle dik dik bakan ya da bu tavırda bulunan olmamıştı. Belki istemeden de olsa şaşırmama neden olan buydu. Korkusuz, özgün ve öfkeliydi bu bakışlar. Başımı kaldırdıkça elindeki kadehi tazelediğini gördüm. Artık odağı ilk andaki gibi dikkatli ve tek bir noktada toplanamıyordu. Sarhoş olmaya başlamıştı, bunu görebiliyordum.
Başımı iki yana sallayıp masama ve asıl meseleme döndüm. Mete yine her zamanki gibi hiçbir şey bilmiyor ve Paulina'da hiçbir zaman kaybetmediği neşesiyle gah etrafı seyrediyor gah bizimle konuşup gülüşüyordu. Paulina'nın bitmek tükenmek bilmeyen bu enerjisini nereden sağladığını merak ediyordum doğrusu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNADAKİ SARKAÇ (+18)
Fiksi UmumHer şeyi unutan bir adamdan neyi hatırlamasını isterdiniz? Ya da neyi unutmasını? ............ "Peki beni ne zaman affedeceksin? Ya da öyle bir gün var mı?" Güldüm. Yüzüme uzanan elinin boğumları yaralı bereli, parmakları yara izlerinin küçük, beyaz...