Küçükken anneme hep polis olmak istediğimi söylemiştim. Suçluları yakalacağımı, adaletsiz olan bu dünyada adaleti ben sağlayacağımı ve asla pes etmeyeceğimi söylemiştim. Ama şu bir gerçek ki polis olmak adaleti sağlamıyordu. Polis olmak rezillikti. Bazen aylarca bazen de yıllarca birini yakalamak için uğraşıyordun. Bazenleri hiç uyumuyordun. Hayat polis olduysan daha da zorlaşıyordu. İstediğim hayat kesinlikle bu değildi. Hayal ettiğim, rüyalarımda olan hayat bu değildi. İşe gidip geleceğim, gerekirse bir kaç gün uykusuz kalacağım sonra da evime gidip rahatça takılacaktım. Ben böyle istemiştim. Böyle düşünmüştüm. Hayallerine ulaşmış olmak güzeldi, ona lafım yoktu ama hayalimin bu kadar zor bir şey olduğunu bilmiyordum. Normal insanlar gibi olmak istememe sebep olacak kadar bıkmıştım mesleğimden, kavuştuğum hayalimden. Filmlerdeki gibi hep bir tehlike hep bir çatışma oluyordu. Öğretmen olsaydım belki daha rahat ederdim. Sadece evde ve okulda geçerdi zamanım. Kendime vakit ayıracak hafta sonum olurdu. Ama polis olmuştum. İstediğim mesleği olmuştum. Küçüklükten beri kafamdan çıkaramadığın mesleği olmuştum ama mutlu değildim. Olamıyordum. Hayatım karmaşadan ibaretti. Galiba ne kadar mutsuz olsam da alışmam lazımdı. Bu yaşantıya alışmalıydım..Gece olan olaydan sonra derince uyumuştum. Doğrusu uyumuştuk. Yanımda Jungkook ile. Bana iyice yapışmış ve sıkıca sarılmıştı. Bırakmak istemiyor gibiydi. Saçlarını okşayarak izledim onu bir süre. Gece anlattığı suçları yapacak biri değildi. Öyle bir insan değildi. Sevdiğine sahip çıkan, koruyup kollayan ve onun için hayatını riske atan biriydi. Annesi için yapmadığı şey kalmamıştı. Annesine olan sevgisi anlatılamazdı. Anneme bu kadar bağımlı olan biri olsaydım ben de bu olanları yapardım. Ama ben öldürmektense tutuklamayı, çalmaktansa çalışıp para kazanmayı, tehdit edildiğimde polisi aramayı tercih ederdim. Ama hayat ona böyle yapması için zorlamışsa ne yapabilirdi ki bunlardan başka?
Kıpırdanmasıyla gözlerimi hızlıca kapatmış ve uyuyormuş gibi yapmıştım. Kafasını kaldırıp yüzüme bakmıştı bir kaç saniye sonra da dudağımda ufak bir dokunuş hissetmiştim. Dudağımdan yanağıma geçmiş oraya da dokunuş yapmıştı. Huylanıyorum ama belli edersem utancımdan yerin dibine girebilirdim. Elini belimden çekip önüme gelen saçlarımı geriye doğru yavaşça taramıştı. Her tarayışında bana iltifatlar ediyordu. Gözlerimi hafif kırpıştırıp ona bakmıştım. Dişlerini göstererek gülmüş ve burnunu burnuma sürterek 'günaydın' demişti. Ona ayak uyduramazdım. Kafamı çekip hızlıca kalktım yanından. O da oturmuş ve ben lavaboya gidecekken bileğimi tutmuştu.
" Konuşmayacak mıyız?"
" Sabah sabah mı? Daha yeni kalktık Jungkook."
" Jimin."
" Bırak bileğimi. Lavaboya gitmeliyim."
" Git gel öyle konuşalım?"
" Akşam konuşuruz. "
" Jimin."
" Ne var ne?!"
" Kalbimi kırıyorsun. "
" Ne yapayım? Kırılmasın kalbin."
" Dünden bugüne ne değişti? Birden kaba oldun?"
" Sabah kalkarken hep öyle olur Jungkook. Sen takma."
Taehyung yanımıza gelerek söylemişti. Jungkook anlar gibi başını sallamış ve bileğimi bırakmıştı. Ben lavaboya gittiğde onların sesleri hala geliyordu.
" Beni sevmeyecek.."
" Seni baban sevmemiş elin herifi mi sevecek? "
Taehyung'un dedikleriyle benim bile kalbimde bir ağrı olmuştu. Jungkook'un burun çekişini duymuştum. 'Haklısın' diyerek gitmişti. Adım seslerinden belli ki annesinin yanına gidiyordu. Lavabodan hızlıca çıkıp Taehyung'un kafasına bir tane patlattım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN BÜYÜK SUÇUM / JİKOOK
Fiksi Penggemar" Baksana bize. Çok yakışmıyor muyuz?" " Bir suçlu ve bir polis. Yakışmamız imkansız. " " İmkansız diye bir şey yok Komiserim. " " Konu sen ve bensek her şey imkansız Jeon Jungkook."