Yirmi beşinci bölüm

169 12 0
                                    

T: *Uyandığımda bir sandalyeye bağlanmıştım. Sandalye duvara sabitliydi. Ayrıca bende hem halat hem de kelepçe ile bağlıydım. Kurtulmam imkansızdı. O sırada içeri bay gizem girdi.*
X: Günaydın küçük polis.
T: Ben küçük değilim. Sen kaç yaşındasın?
X: 22.
T: Aramızda 2 yaş var.
X: O zaman adını söyle.
T: Çok beklersin. *Bay gizem bir adam çağırdı.*
X: Git bunun bilgilerini bul.
A: Maskesini çıkarabilir misiniz efendim?
X: Tabi.
T: Hayır! *Bana yaklaşınca ona kafa attım. O ise psikopat gibi gülmeye başladı.*
X: Şimdilik boş ver gidebilirsin.
A: Tamam efendim.
X: Direnişini sevdim.
T: Psikopatsın.
X: Neden hiç korkmuyorsun? Şu an istesem seni öldürebilirim.
T: Ölümden korkmuyorum. Ve ölüden bir farkım yok. Üzerime toprak atılacak sadece.
X: Peki içinde kalacak bir şey var mı?
T: Evet.
X: Nedir?
T: Birinden intikam almam lazım.
X: Öyle bir şey olamayacak maalesef. Eğer polis olmasaydın ve seninle farklı bir şekilde tanışmış olsaydık emin ol sana yardım ederdim. Bu dünyaya göre fazla safsın. Temizsin.
T: Emin ol senden yardım istemezdim. Mafyalardan nefret ettiğimi söylemiştim.
X: İyi de polis olmasaydın dedim.
T: Mafyalardan nefret etme sebebim polis olmam değil.
X: Peki yeter bu kadar. Şimdi eğer bana emniyetin bildiğin tüm sırlarını söylersen canın yanmaz.
T: Öyle bir şey olmayacak. *Eline bir bıçak aldı ve yanıma geldi. Kolumu açtı ve derin bir çizik attı. Yüzüne sırıtarak baktım. Bir tane daha çizik attı. Bu daha derindi. Yine sırıtınca bir adam çağırıp ona bir şeyler söyledi. Adam az sonra geldi. Elinde bir kaç kablo ve demir teller vardı. Adam kablonun başını elektriğe bağladı. Ve çıkıp gitti. Sonra bay gizem gelip demir teller ve kabloları birleştirdi. Demir telleri parmaklarıma sardı. Hala ona sırıtarak bakıyordum.*
X: Yüzünü görmenin vakti geldi küçük ajan.
T: *Daha elektrik vermemişti. Çırpınmaya başladım ama nafile. Yüzümü açtı. Hemen başımı eğdim. Yüzümü görmemişti. Çenemi kavradı. Ve güç uygulayarak yüzümü kaldırdı. Yüzümü görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. Ateşe dokunmuş gibi hemen çenemdeki elini çekti. Söylediği şeyle döndüm. İlk defa gerçek sesini kullanmıştı.*
X: Tuana!
T: *Sesi... Sesi o kadar kalbimi çırpındırdı ki ağlamaya başladım.*
X: T-tu-tuana!
T: Tuana ya Tuana! ALLAH BELANI VERSİN! AAAAAA KAHRETSİN! *İçimden gelen bir dürtü ile şarkı söylemeye başladım. Eskisi gibi.*


Yoksun yoksun, seni sordum dalgalara
Güneş battı, beni vurdu kahırlara
Yazık, çok yazık vurgunum.

Yine kördüğüm oldum yine, kahretsin
Seni sordum dalgalara, martılara, sandallara
Kahroldum, sensizim
Allah belanı versin Çağan...

Ç: Tuana ben sana zarar verdim.
T: Keşke verdiğin zarar tek bu olsa.
Ç: Haklısın.
T: Haklıyım evet ama bu hiç bir şeyi değiştirmez. Senin beni bırakıp gittiğin gerçeğini değiştirmez. Senin bana bir daha sırtını dönüp gittiğin gerçeğini değiştirmez. Sana en ihtiyacım olduğu anda sen beni bırakıp giderek acımı ikiye katladın. Ben orada Arda'nın yanında hem fiziksel hem de psikolojik şiddet gördüm. Sana ihtiyacım varken gittin.
Ben de o gün bizden gittim.

Gideceği zamanı bilmeli insan
Vakit varken ezilmemeli
Akışına bırakmalı hani bazen
Bilirsin ya, dünya hali

İkimiz de çok sevmiştik aslında
İkimiz de direndik yaralı yaralı
Buraya kadarmış, her şey tadında
Bazı aşklar yarım kalmalı

Şimdi söyle şarkımızı ağlaya ağlaya
Olanları kadere bağlaya bağlaya
Yarın yok fark ettim, bugün bizden gittim
Artık senin hiçbir şeyin değilim
*Şarkının ağırlığı altında ezilirken çıkıp gitti. Sonra bir adam geldi. Yarama pansuman yaptı. Beni çözüp gitti. Hemen oradan çıktım. Ne kadar dirensem de ağlıyordum.
Zordu. Çok zor...

Yak GelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin