Kadını küçümseme, saygı duy! Çünkü o hem seni dünyaya getiren hem de cennete uIaşman için var oIan kutsaI bir geçittir.
Büyük gün gelip çatmıştı Dadaman aşiretinin konağında. Sabahın erken saati olmasına rağmen herkes ayağa kalkmış, hazırlıklar büyük bir dikkatle yapılıyordu. Arif ağa misafirleri konusunda çok hassastı. Her daim misafir perverliği ile dilden düşmeyen bir ağaydı. Şimdi tüm aşiretlerin bir araya geleceği günde en küçük bir hata dahi affedilmezdi onun için. Bir yandan erkek tarafında soluksuz çalışılırken diğer taraftan mutfağın başında Roje hatun vardı. Evi baştan ayağa kaldırıp temizletme görevi de Dilber Hatuna kalmıştı. Elbi'nin annesi ise getirilen kıyafetleri kızına giydirip akşama hazırlamak için görevliydi. Arif ağa eğer hüküm bu yönde verilirse kızı direk götürebileceklerini söylemişti. Bu yüzden hazırlıklı olmak için giydiriliyor, hazır ediliyordu.
Kan yerine verilmişti ya, bir eşya gibi gidecek olması kaçınılmazdı. Daha niceleri gelinliksiz, düğünsüz, zılgıtsız çıkardı baba evinden. Gideceği yer koca evi değil, zulümün kucağıydı. Sanki tüm cinayetleri işlemiş gibi... Günah küçük bir yüreğe yüklenir, hesabı öyle kesilirdi. Baba evi yasaklanır, bir ömür özlem taşırdı o acının yanında.
Elbi gitse şimdi, bir annesini, Emir'i bir de Karacasını özlerdi. Ne sırtında dağ olan babası, ne de kız kardeşi uğruna dünyayı sallayacak abileri vardı. Bir kez daha kahroldu genç kız, o kefen niyetine olan kıyafetlere bakarken.
Abilerine ne yüzle bakacaktı mahşer yerinde... Kanlarınızı döken katillere karı oldum nasıl derdi? Göz yaşları durmaksızın akarken;
" Affedin... " kelimesi döküldü dilinden nefesi kesilircesine.
Elleri titriyor, o korkunç adamı gece görecek olmak bile kalbini sıkıştırıyordu. Nasıl baş koyardı aynı yastığa bir cani ile! Yüreği nasıl dayanırdı!
Bileğine baktı. Dün ki eseri derin bir çizik bırakmış, sonra kendi yarasını sarmak zorunda kalmıştı. Annesinin boynunu büküp, bir evlat acısı daha tattırmayacaktı ona. Yetmişti göz yaşı! Şimdi de evladı gidip gelmeyecek olsa bile yaşayacaktı. Azap içinde olsa da annesine haber göndere bildiği takdirde iyi olduğunu söyleyecekti. Daha fazla üzülmesine, ölüme yaklaşmasına izin vermeyecekti, yaşı küçük kalbi kocaman Elbi.
"Kuzum..."
Annesinin sesi ile başını kaldırdığında kendi gibi bir yıkıntı gördü.
"Annem..." derken sessiz göz yaşları hıçkırıklara döndü. Neden bu lanet yaşlara söz geçmiyordu! Annesi sımsıkı sararken, kokusunu son kez çekiyordu içine. Biliyordu çünkü ; bir gidiş varsa... Dönüş asla olmayacaktı. Kimse bu ananın yüreğine acımayacaktı. Ne gençliğini heba ettiği kocası... Ne de diğer ağalar. Hele Cihan ağa bu nefretle kök söktürecekti küçücük kızına.
Bir ağlayış ki yürekli yakıyor, nefesleri kesiliyordu. Bir annenin yüreği daha yanarken, bir evlat daha törenin ağına kapılıp infazına baş eğip çaresizce kabul ediyordu.
Gözlerini kaparken Umut'u düşündü. 'Kurtaracağım seni..' demişti. Ama bu sabah kahvaltı masasını hazırlarken bileğine baktığını görmüş sonra ardından gözlerine odaklanmıştı. Anlamıştı zeki adam intihar girişiminde bulunduğunu. Öyle bir bakışı vardı ki, titretmişti Elbi'yi. Sinirinden çatalı masaya atıp gitmişti. Umudunu da kaçırmıştı böylece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELBİ'NİN UMUDU
General FictionYüzüme inen tokatların acısı değil de ata dediğim insanın zalimce bertaraf ettiği hayatım yakıyordu canımı... Feryadım yalnız babama değil, hükmümü veren cahil zihniyete sahip herkeseydi. Yüreğimi gömen, bedenimi bir kan bedeline sayan soyumaydı is...