🕊️5/2🕊️UMUDA İLK ADIM

421 60 11
                                    

 

Yerler kaymıştı Elbi'nin ayağı altından. Duydukları ile kalbi göğsünü tekmelerken göz yaşları oluk oluk akıyordu. Boğazında düğümlenen acılara kezzap dökülmüştü aniden. İçi paramparçaydı şimdi. Umut... Onun için hayatını ortaya koymuştu. Kurtaracağım diyip yeminini yutmamış; Elbi'nin kurtuluşu olmuştu.

Lakin bir acı başka bir acıyla kapanır mıydı?

Umut, acı çekmesin, o şerefsizin elinde çürümesin istemişti. Elbet bir yol bulacaktı Elbi için... Planları vardı. Lakin töre o planlara izin verir miydi henüz hiç bir şey bilmiyordu.

Ağalar, bir Umut'a bir Cihan ağaya bakıyor, ne diyeceklerini şaşkınlıkla izliyorlardı. Bu şekilde bir çıkışı kimse beklemiyordu. Bu toplantıdan önce  yaptıkları ön toplantıda büyük tartışmalar sonunda taşlar yerine oturtulmuşken şimdi böyle bir konuda ne yapacaklarını şaşırmışlardı.

Cihan ağa, ortama hakim olan sessizliği bıçak gibi sesi ile öne atılarak kesti. " Ne yaptığını sanırsın Umut ağa! ''  Elleri titriyor, bedeni adeta bir demirmişcesine sertleşiyordu.

Umut bu çıkış karşısında tebessüm etti . Damarlarına dek hissediyordu kullandığı gücü. Öyle ki yenilmez bir kahramanla savaşacak kadar iyiydi o anlarda. Cihan'ın daha fazla konuşmasına izin vermeden atıldı ;" Hak değilse susayım! " diye bağırıp ağalara döndü kendinden emin bir şekilde. Omuzları dik, gözleri kısık ve avını parçalayacak gibi bakarken oradaki ağalardan çok daha ağa gibiydi şimdi. Hepsinin töre dediği kuralları yalayıp yutmuş, şimdi kendi silahlarını doğrultmuştu onlara. Bu topraklarda doğan kızların önüne bir engel olarak da erkek kuzenlerini koymuşlar, onlar istemezlerse başkası ile evlenemezlerdi. İlk hak (!) onlara tanınırdı. Şimdi bu iğrenç hakka talip olmuş, bir kurşun gibi üstlerine doğrultmuştu. Biliyorlardı ki amcaoğlu gerekirse o kadını süründürür ama istemezse kimseye verilemezdi. Nice kızlar vardı amcaoğlularına varmadılar diye saçları beyazlayana dek evlenemediler.

Nurgül vardı Elbi'nin annesinin kuzeni. Kadın, amcaoğlu Metin'e varmadı diye neler etmişlerdi. Amcasını sildi önce, ' kızına laf geçiremiyorsan sen adam mısın!' diye bağırdı yüzlerce kez. Ağalar toplandı. Lakin Nurgül ağladıkça babası öldü de vermedi kızını. Ama Metin durmadı, madem benimle evlenmedin, kimseye de yar olamazsın! " diyerek kızın da evlenmesine izin vermedi. Metin'e bu hakkı töresi veriyordu! Nurgül şimdi elli yaşında, babası öldü annesi daha küçükken ölmüştü. Abisi anca kendi derdinde. Çökmüş Nurgül şimdi yapayalnız bir damın altında gün gün çürürken Metin çoluk çocuğa karışmış arada bir Nurgül'ün kapısını çalıp kinle ; " Bu daha sana az! Beter ol kadın! Ne çoluk gördün ne çocuk. Yapayalnız öleceksin! " diyerek tükürüklerini saçıp yaşlı kadını ağlatarak gidiyordu.

Nurgül kadın saçlarındaki beyaz tellerin binlercesi kadar lanet etti töreye!

Lanet etmeyecek de ne edecek. Peki lanet etti de ne eline geçti? Birileri yoluna taş koyduğu için çocuk özlemi ile yanıp tutuşurken göz yaşlarını kim siliyor şimdi. Töre hala aynı töre... Acımasızlık hala aynı acımasızlık. Töreye göre Nurgül daha beterine layıkken edilen lanetler ne etsin ona.

" Elbi benim hakkım değil midir? "  Aslen bir soru değildi. Onlara kendilerini sorgulamaları için kurulan bir cümleydi.

Ağalar birbirlerine bakarken Arif ağa titreyen dizleri ile bakıyordu Umut'a. Ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyordu, lakin anlayamıyordu. Ağalar da, dakikalar uzuyor ama diyecek söz bulamıyorlardı. Uğultuyu kesip önlerine dönerken Umut başını kaldırıp devam etti. " Ee ağalar! Aynı fikirde olduğumuza göre, Cihan ağa parayı kabul edecek bu dava da burada bitecek! "

Cihan kan sıçratan bakışlarını üstüne atarken elini silahına götürmemek için kendiyle cebelleşiyordu. Öfke kan kemik olmuş adeta benliğini ele geçirmişti.

" Bu kadar basit değil Umut! Andım olsun bu kadar kolay olmayacak! " Cihan'ın babası koşup tutmuştu oğlunu. En küçük hatası tamamen haksız çıkaracaktı onları.  Öfkeyle, tekrar "Bu böyle bitmez !" diyerek çekti gitmişti  konaktan. Geride kalan ağalar da yavaş yavaş çıkarken geriye kalan Arif ağa bu rezilliğin nedenini merak ediyordu. Ağır adımlarla Umut'a dönüp tuttu kolunu.

" Sen ne ettin oğul? Amacın bizi dile düşürmek mi! "

Umut, amcasının omzuna elini koyup sıkarken ; " Elalem hep konuşur amca. Sen.. Yoksa karşı mı çıkacaksın? " diye sorarken kaşlarını çattı. Elbette amcasının onu reddetmeyeceğini bilirdi, ama ciddiyetini anlasın istiyordu!

" Eğer amca! Eğer benim yanımda durmak yerine karşımda durup Cihan'a verirsen kızını, önce beni ölmüş bil. Ama bunla da kalma... O damatlığa tercih edeceğin adamın mezarını belirle! Belirle ki kendi tırnağımla kazıp koyayım. Andım olsun mezar taşına da 'amcam sağolsun' yazarım! " diyip sert bakışlar atıp giderken kükredi Arif ağa.

" Lan it! O şerefsizi nasıl sana tercih ederim ben! "

Umut içinden sırıtırken bu işin bu kadar kolay olduğuna şaşırdı. Oysa güzel bir tokat yemeyi düşünüyordu. Attığı adımları durdurup  arkasına döndü usulca.

" O halde yanımdasın değil mi? Haber yolla ağalara! De ki; Elbi'm Umut'un helalidir şu saatten sonra. De ki; kimse boş hayale kapılmasın Arif ağa! "

Arif ağa bir süre çatık kaşları ile izledi Umut'u. İçten içe böyle yiğit bir yeğeni olduğu için göğsü kabarırken diğer yandan belli etmemek için ;

" Ulan itin oğlu ! "arkasını dönüp giderken, dediğini algılayıp;

" Töbe yarabbim! Ölmüş gardaşımın ardından ne dedittirir! " diyip ardından tekrar tövbe çekip odasına çıkarken Umut elleri cebinde dimdik bir şekilde kaldırıyor başını göğe.

Kazandık! Der gibi.

Kurtuldun Elbi! Der gibi...

Oysa herşey şimdi başlıyordu.

Umut yüzünde büyük bir zafer gülüşü ile başını çevirip baktı balkonda ki kıza. Sırtına gelen saçları rüzgar tarafından dövülürken, şaha kalkmış bir at gibi diklenerek dalgalanıyor rüzgara karşı. O kırmızı elbisesi içinde, avucunda sıktığı tülbenti ile bakıyor Umut'a.

Şimdi kazandık mı demeli, başka bir belaya battık mı demeli...

Umut karanlık düşmüş yüzünde yaşları görmeden elini kaldırıp genç kıza sevinçle tebessüm edip  dikilirken, arkadan halasının ensesine geçirdiği bir şaplakla, keyifli sesini duyuyor.

" De yeter! Terbiyesizliği bırakıp içeri geç!"

Umut halasına bakıp gözlerini kısarak yaşlı kadının gözlerine baktığında tıpkı geçmişteki ışıltıları gördü. Birden halasının ona sarılması ile o da halasına kollarına sarınca fısıldadı boşluğa doğru.

" Eee hala, şimdi ne olacak? "

Roje hatunun keskin sesini duydu hiç beklemeden. Yaşlı kadın göğsünü kabarta kabarta döktü olacakları!

" Değil bura... Bütün aşiretler duyacak davul zurna sesini. Sonra sadece bu konak değil, bize düşman her insanoğlu işitecek bu konaktan yükselen bebek seslerini! Olacak olan budur oğul. Ben sağ oldukça sakın ola yadına başka bir şey düşmeye! "

* * *


Neler düşünüyorsunuz bakalım bölüm hakkında?

Sizce neler bekliyor sizi?

Beğendiyseniz yıldıza basmasıyı unutmayın.

ELBİ'NİN UMUDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin