Selammm, naber eriklerim?
Finale çok yaklaştık hatta birkaç bölüm sonra final vericez ve ben hiç hazır değilim.
Ama bir yandan da miss you bitsinde diğer textingi yayınlamaya başlayım diyorum.
Kafam çok karışık.
Neyse....İyi okumalar....
Ellerim deli gibi titriyordu. Bir anlığına arabanın hakimini kaybedebileceğimi dahi düşünmüştüm. Bugün defile günüydü. Heyecanlıydım hem de deli. Bu mezun olduktan sonraki ilk defilemdi.
Ek olarak üstümde magazininde bıraktığı etki vardı. Dün gece Eric biz film izlerken çektiğimiz fotoğrafı story olarak atmıştı ve sevgili ideaları şimdiden başlamıştı. Zaten gizlemek gibi bir amacım yoktu ancak beklemiyordum. Sabah telefonumu açtığımda bildirimler yüzünden kitlendiğinde fark etmiştim.
Çok fazla kötü yorum olmasa da sonuç olarak Eric çok ünlü bir modeldi ve bu elbette toksit fanlarının da olmasını sağlıyordu. Dm kutumu açma gereği bile duymamış hazırlanıp evden çıkmıştım. Üstümde uzun kollu siyah bir mini elbise vardı. Saçımı dağınık topuz yapmış yüzümü hafif makyajla renklendirmiştim.
Eric oraya, defile alanına erkenden gitmeme izin vermemişti ama kendisi sabahtan beri oradaydı. Dediğine göre oraya gidersem annesi beni bir yere kitlermiş. Nedenini bilmiyordum ancak korkmadım değildi.
Çabucak oraya gidip takımımı giyen model ile tanışmalı son kontrolleri yapmalıydım.Canlı bir insanın üstünde nasıl gözüktüğünü görmek istiyordum. Gündelik bir takım elbise olan tasarımım haki yeşili rengindeydi. Dış kısmından ne kadar normal gözükse de iç kısmında terzisine ve bana özel dikişlerle yapılmış nakışlar vardı. Basit çizimler gibi gözürken bir yandanda sonbahara vurgun yapıyordu.
Araba durduğunda büyük bir heyecanla indim. Bu markamıza ait bir defileydi. Büyük ihtimalle Eric’in annesi Ellena kadar dikkat çekmeyecekti ancak çoğu tanınan ünlü yine de buradaydı. Hızlı adımlarla içeri girdiğimde kendimi karmaşanın içinde buldum. Makyaj yapan modellerden, yürüyüş çalışanlara kadar herkes bir işle uğraşıyordu. İşin ana kısmı biz tasarımcılardan geçtiği için son kontroller dışında yapacak bir şeyimiz yoktu.
Çekilen kolumla arkama döndüğümde Pars’ı gördüm. Gülümseyerek “Merhaba” dediğimde bana sıcak bir gülümseme göndermiş daha sonrasında kendine çekmişti. Gülümseyerek karşılık verdiğimde rahat bir nefes verdiğini duydum. Saçlarımın üzerine bırakılan öpücükle gözlerimi yumdum. Pars çok değişik hissettiriyordu. Sanki yaklaşılmayı bekleyen güvenli bir limandı. Savunmasızdı ancak bir o kadarda güvenilirdi.
O benim abimdi ve ben bunu kabullenmeye başlıyordum. Güler yüzlü biriydi bir kere, gülümsemesi insanı iyi hissettiriyordu. Sebebi bilinmezdi ancak o yıllardır kaybettiğim sevginin açtığı yarayı kapatacak ve sevgisiyle orayı koruyacaktı. O yarayı, o kadın açmıştı.
Bana anlatmasını istemiştim ancak yüzüme bakmayı utanacağını söylemişti. O kadından iğreniyordu ama bir yandan da ona büyük bir sevgi besliyordu. Bu sevgi annesini her şeye rağmen küçük bir çocuğa aitti. Belki bir gün anlatırdı bilmiyordum ama o günü bekleyeceğimi biliyordum.
Kolları arasından ayrıldığımda omuzuma kolunu atarak etrafı izlemeye başlamıştı. Onun Fransa’daki şirkette tasarımcı olarak çalıştığını biliyordum. Zaten şirketin hissedarlarından biriydi. Başarılı biriydi ve onunla gurur duyuyordum.Belki de içten içe onu kabul etmiştim bilmiyorum. Yine de artık hayatımdan çıkmasını istemediğim kişiler arasındaydı. İnsanlarla kolay kolay bağ kurabilen biri olsam da her zaman belirli sınırlarım olmuştu. Mesela Deniz ve Mert’i ne kadar çok sevsem de geçmişim hakkında Ege ile olan dostluğum dışında hiçbir şey bilmiyorlardı.
“Heyecanlı mısın?” diye büyük bir ilgiyle sorduğunda hızla başımla onayladım onu. Gülerek geri çekildiğinde ona döndüm. Ellerini iki yana açtı kendini gösteriyordu. “Biliyorum müthiş bir abiyim ama sevgilin tarafından da öldürülmek istemiyorum. En yakın arkadaşım tarafından öldürülmek hiç hoş olmaz o yüzden sevgilinin yanına git.” diyerek sağ çaprazımı işaret ettiğinde oraya baktım.
Ve karşımda gördüğüm kişi ile durdum. Evet, Eric’i göreceğimi biliyordum ancak onu annesinin değil de benim tasarımımla görmek donup kalmamı sağlamıştı. Özellikle de annesi bu zamana kadar hiçbir tasarımı oğlu dışında bir modele giydirmeyen biriyken. Ne oluyordu böyle?
Bana doğru gelirken tepki dahi verememiştim. Göz ucuyla onu incelediğimde nefes kesici olduğunu fark etmiştim. Sevgilim olması ona düşmeyeceğimi göstermiyordu ki düşmüştüm. Tam karşıma geldiğinde kendimi tutamayarak yutkunmuştum. Eğilerek boynuma bir öpücük kondurduğunda irkilerek kendime geldim.
“Sen?” dedim üstünü göstererek o ise bir şey demeyerek beni kollarının arasına aldı. Dudağıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra gözlerimizi birleştirdi.
“Sana ait olan şeyler sence de bana çok yakışmıyor mu?” diyerek o çapkın gülümsemesini bana sunduğunda “HI?” diyerek karşılık vermiştim sadece. Bu tepkime başını geri atarak kahkaha attığında üzerimde hala şokun etkisindeydim. Burunlarımızı sürterken gözlerim kapadı. Yavaşça yanağıma doğru ilerleyerek kulaklarıma ulaştı.
“Tabi sen daha çok yakışıyorsun.” dediğinde kalbim daha ne kadarını kaldırırdı emin değildim.
Bölümü atıp kaçıyorum...
Bu arada mila'yı okuyanlarda varsa yarım saat içinde onada bölüm atacağımı haber vereyim.
Öptüm, görüşürüz....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİSS YOU... /Texting
Historia CortaSiz: seni özledim 0527**: kimsiniz? . . Seni terk eden annenin hatırladığın numarasına mesaj atarsan ve attığın kişi türk asıllı bir ingiliz model olursa? . üstelik onun aile şirketine çalışmak için başvurmuşken