beş

101 16 5
                                    

"İşin bittiğinde haber ver, birkaç sokak aşağıda olacağım."

Başını sallayıp onayladı Wooyoung. Abisiyle görüşmeye gelmişti, San getirmişti onu. Arkadaş grubundaki diğer çift gibi onlar da artık doğru dürüst birbirleriyle kalamadıkları için her türlü fırsatı değerlendirmeye çalışıyordular. Wooyoung kemerini çözdükten sonra kapıya doğru döndü ama sevgilisinin elini kolunda hissedince durdu.

"Kötü bir şey olacağını düşündüğün an çıkacaksın oradan, tamam mı? Gelmeme izin vermediysen en azından bunu yapacaksın."

San her zamanki gibi endişeliydi. Dışarıdan kaba görünse de olanlar karşısında gergin hissederdi hep. Tedbir almadan hiçbir şey yapmazdı zaten bu nedenle. Şimdiyse sevgilisi hiçbir tedbir almadan görüşmeye gidiyordu.

"Sakin ol. Bir şey yapamaz bana." Wooyoung tebessüm edip San'ın elini çekti. Hızlıca yanağına dudaklarını bastırıp arabadan indi.

İçten içe, çok sevdiği(!) abisinin kendisiyle ne konuşacağını merak ediyordu.

San'ın gittiğinden emin olduktan sonra arkasındaki kocaman eve dönüp baktı. Kız kardeşinin eviydi burası aslında. Anlaşılan Wonwoo rehin aldığı kız kardeşini başka bir yere götürme zahmetine bile girmemişti.

Kapıdaki adamların ,muhtemelen korumaydılar,  yanına geldiğinde gülümsedi. İçlerinden birini fark ettiğinde kaşlarını çattı, tanıdık bir yüzdü bu.

Çünkü karşısındaki bu kişi yıllar önce babasının onu sattığı adamın,Yunho'nun abisinin en iyi çalışanıydı. Sağ koluydu bir nevi.

Ve şimdi tam karşısında sırıtıyordu. Yaptığınızın karşılığını alacaksınız, der gibiydi gözleri. Öldürdüğünüz kişiye karşılık sizi öldüreceğim.

Yüzünde Wooyoung'un iğrenç bulduğu gülüşüyle kapıyı açtı ona. Wooyoung göz teması kurmaya çalışan adama bakmadan içeri girdi. Mingyu'nun Wonwoo ile iş birliği yaptığını bilmek gerilmesine neden olmuştu. Birbirlerine ihtiyaç duydukları her bilgiyi sağlayabilecek bir ikili olmuştular.

Wooyoung evin içine adım atarken derin bir nefes aldı.

Bu geceyi hayatta bitirebilecek miydi?

İçeri girdi ama ilerlemedi. Etrafına baktı yalnızca. Nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu. Mingyu'nun olduğu yerden "Salona." Dediğini duydu. Sonrasında kapıyı kapatmıştı.

Daha birkaç ay önce gelip kardeşiyle sohbet ettiği odaya doğru yürüdü. Yavaş yavaş yürüyor, bir yandan etrafta dikkat çeken herhangi bir farklılık var mı diye inceliyordu.

Koridorda asılı tablolar ve resimler aynıydı. Kız kardeşinin düzeni birebir duruyor olsa da bir şeyler doğru hissettirmiyordu.

Salona yaklaştıkça farklı bir koku almaya başladı. İstemsizce yüzünü buruşturmuştu. Salon kapısına geldiğinde kokunun salondan geldiğinden emin olmuştu.

Sanki çürümüş bir şeyin kokması gibiydi bu koku.

Kapıyı açtığında gördüğü manzara ile çürüyen şeyin ne olduğunu anlamıştı.

Kız kardeşiydi. Zeminde kurumuş kanlar içinde duran kız kardeşinin bedeninden geliyordu bu koku. Wooyoung şaşkınlık ve üzüntüyle titreyen elini çekti kapı kolundan.

Hızlıca içeri girip ölü bedenin yanına gitti, kesinlikle yeni ölmemişti. Öyle ki zemindeki tüm kan kurumuş, cesedinden koku yayılmaya başlamıştı.

"Minjeong..." diyebildi fısıltı gibi sesiyle. Kan yüzünden tam anlayamasa da muhtemelen boynu ve göğsünden vurulmuştu.

Bunu yapmış olamaz dedi Wooyoung kendi kendine. Öz kardeşini öldürmüş olamaz.

Tam yere, güzel kız kardeşinin yanına eğileceği sırada gömlek yakasının arka tarafından çekilmesiyle duraksadı. Wonwoo olduğunu adı gibi biliyordu.

Ayakta durup arkasına döndü. Wonwoo gülümsüyordu. "Neden yaptın bunu?" Yerde yatan kız kardeşini işaret etti. Wooyoung hala bunu yapmış olduğuna inanamıyordu.

"İş birliğini reddetti." Omuz silkip Wooyoung'a yaklaştı. "Bir de senin ve arkadaşlarının ne kadar iyi olduğunu anlatıp duruyordu. Ne kadar da sinir bozucu, değil mi?" Wonwoo'nun kıkırtısı yayıldı odaya.

"Şerefsiz."

"Evet evet biliyorum ama konumuz benim ne olduğum değil." Wooyoung'a yaklaşmaya devam ediyordu. "Söyle bakalım canım kardeşim, mücevherler nerde?"

Aralarında bir adımlık mesafe kalmıştı. Wooyoung bilmiyormuş gibi davranmayı istese de bunun işe yaramayacağını biliyordu. Mingyu elbette her bildiğini Wonwoo'ya anlatacaktı sonuçta.

"Mücevherler bende değil." Kestirip atsa da Wonwoo bu cevapla tatmin olmamıştı. Gülüp daha da yaklaştı. Wooyoung kendini geriye adım atarken bulmuştu.

"Sende olmadığını biliyorum. Bana Yunho'nun onları nerde sakladığını söyleyeceksin."

"Bilmiyorum." Dedi. Tam tekrar konuşmaya hazırlanıyordu ki Wonwoo'nun tek elinin boğazındaki baskısını hissetti. Nefessiz kalırken kendini kurtarmaya çalışıyordu ama Wonwoo diğer eliyle de bunu engelliyordu.

"Beni iyi dinle canım kardeşim."  Bir anlığına daha sıkı sıktı elinin altındaki boynu. Wooyoung'un yüzü kızarmıştı.

"Yunho'ya söyle, ya mücevherleri verir ya da o mücevherleri toplamak için öldürdüğü kişileri anlatırım. Özellikle de Mingi'ye anlatırım."

Sert bir hareketle elini geri çekti. Wooyoung anında boynunu tutup derin derin nefes almaya başladı, bir yandan öksürüyordu. Yanındaki koltuğa elini koyup destek aldı ve Wonwoo'ya baktı. Wonwoo ise kalan cümlesini söylemişti:

"Kardeşinin bir mücevher uğruna öldürüldüğünü öğrenmeyi isteyecektir."

—-

ARKADAŞLAR HAFTALARDIR YAZMIYORDUM BİR ANDA BAŞLAYIP BİTİRDİM BÖLÜMÜ ŞAKA HERHALDE

Yeni kapakları gördünüz mü??? Prenses temaya geçtikk💃🏻💃🏻🥺

Bu mücevher olaylarını falan sonradan bölüm içinde açıklayacağım yoksa buraya hemen anlatırdım olayı ama bekleyeceğiz biraz ne yapalım😌🥰💀

Bu arada aranızda jaeyong shipleyen varsa yeni bir kurgu yayınladım ona bakabilirsiniz (reklam yapmasam ölürdüm evet)

İyi geceleer✨

kings vs jesters ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin