on dokuz

46 15 49
                                    

Ne yapacağım? Şimdi ne yapacağım? Bu durumu nasıl halledeceğim?
Aklımı kemiren bir sürü soru vardı resmen. Seonghwa nasıl öldürmüştü Hongjoong'u? Nasıl yapabilmişti bunu?

Biz, daha doğrusu ben ve Yeosang, arkadaş gruplarımızı Seonghwa ve Hongjoong barışsın diye birleştirmiştik aslında en başında. Oysa Seonghwa hiçbir zaman onu gerçekten sevmemişti, öyle mi yani?

Jongho öldü, Hongjoong öldü...

San öldü. Her şeyim öldü.

Hepimiz ölüyoruz. Neden böyle olmak zorunda?

Geçmişte işlediğimiz suçların karşılığı mıydı bunlar? Günahlarımızın karşılığı ölüm olmamalıydı. Onların hiçbiri ölmek zorunda değildi.

Ölmesi gereken üç kişi vardı. Birini Hongjoong öldürmüştü bile. Şimdi yapmam gereken tek şey bu üç kişiden ikincisini eve geldiğinde öldürmekti.

Oturduğum yerden kalkıp odanın içine bakındım. Çekmeceleri karıştırıp dağıtmama neden olsa da en sonunda işime yarayacak bir şey bulmuştum: biber gazı.

Seonghwa hiçbir zaman anahtar taşıyan biri olmamıştı. Elbette kapıyı uyanık olan tek kişi olarak benim açmam gerekecekti. Kapıyı açtığım gibi bunu gözüne sıkarsam ve görüşünü kısıtlamayı başarırsam öldürmem çok daha kolay olurdu.

Göremediği süre zarfında ellerini bağlamayı da becerirsem her şey gerçekten kolay olurdu.

Odamda silahlarımı koyduğum kutudan bir tabanca aldım. San'ın silahıydı bu. Hiçbir zaman kullanmadığı silahı.

San gerçekten aramızdaki en insan öldürme karşıtı kişiydi. Yeosang bile Jongho'yu öldüren kişiyi öldürmek istemişti birçok kez ama San öldürmeyi pek de gerekli bulmamıştı hiçbir zaman. En azından yaşadığı süre boyunca böyle düşünüyordu bunu biliyordum.

Silahı belime koydum. Seonghwa bu gece gelmezse ne yapacaktım peki o zaman? Gelirdi değil mi?

Sahi, ya Hongjoong'un cesedi ne olacaktı?

Her şey gittikçe karmaşıklaşıyordu. Yaşayan kaç kişi vardı ya da yaşamak için kaç saatimiz kalmıştı hiçbir şey kesin değildi. Belirsizlik en ürkütücü olandı belki de.

Tanrı'ya şükür ki en azından Tanrı bu sefer bizim yanımızdaydı. Bu seferlik şansımız iyiydi çünkü saniyeler önce kapı zili çalmıştı.

Şimdi onu mahvedecektim.

Kapı zili tekrar çaldığında kapıyı açmadan önce derin bir nefes aldım. İlk kez adam öldürmüyorsun, sakin ol. Eğer öldürmeyi beceremezsem benim ölmüş olacağım çok belliydi. Yine de geri adım atmayacaktım.
Kapıyı açtım bu yüzden.

Kapıyı açtım, Seonghwa ile göz göze geldiğimiz anda ne konuşmasına ne de başka bir harekette bulunmasına fırsat vermeden arkamda sakladığım biber gazını kullandım.

Bağırmaya başlamıştı elbette. Aptal herif.
"Ne yaptığını sanıyorsun!" Geriye doğru sendelemeye başladı. Elleri refleks olarak gözüne gitmişti. Evin içinden çıktım, ellerini bağlamak için odamda bulduğum kravatı kullanacaktım.
Zaten göremiyordu beni, kendine gelmeden halletmem gerekiyordu.

Hızlıca yaklaşıp bileklerini tuttum. Karşı koymaya çalışıyordu ama göremediği için hiçbir işe yaramıyordu.

Gerçi bir ara düzgün tutamadığım için yumruk yemiştim ama sonrasında yine yakalamıştım ellerini.

Ellerini bağlamayı başardığımda düşündüğüm gibi yapabileceği çoğu şeyi kısıtlamıştım bu şekilde. Bana küfürler etmekle meşgul olduğu sırada diz kapağına tekme atmamla yere düştü. Bağlı elleri otomatikman dizini tutmaya başlamıştı artık.

kings vs jesters ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin