on bir

71 12 16
                                    

San'a sinirlendiğim için tüm gün konuşmamayı seçmiştim. Bir grubun en konuşkanı iseniz rastgele bir gün susmanız, grubu tedirgin edecektir. Konuşmaya bayılan biri olarak benim bir şeyden ötürü sustuğumu hemen fark etmeleri gibi mesela.

Gerçi bunu fark eden de altı üstü iki kişi falandı. Ama olsun, iki kişi iki kişidir. Koltukta hemen yanı başımda Yeosang oturuyordu. Suji ile ilgilenmekten yorgun düşmüştü sanırım, başını geriye yaslamış gözleri kapalı haldeydi. Suji geldikten sonra çok daha mutlu gibiydi açıkçası. Eskisine göre daha çok gülüyordu hatta artık. Bizim depresif ruh halimiz de git gide daha iyi bir hale geliyordu.

Çocuklar cidden neşe kaynağıydı. Tüm bu stres ve üzüntünün arasında hiçbir şeyden haberi olmayan bir kızın kahkahalarını işitmek ilaç gibi geliyordu insana.

Seonghwa'nın odaya girmesiyle oturuşumu düzelttim. San da onunla beraberdi. Mingi ve Yunho da odanın diğer kısmında, masada oturduğu için tüm ekip burdaydık şu an. Bir tek Hongjoong yoktu, Seori'nin ihtiyacı olan şeyleri almaya gitmişti onunla beraber. Suji zaten odasındaydı, uyuyordu.

"Mingyu ve Wonwoo ile görüştüm." Dedi Seonghwa. Görüşmekten kastı onların aramasıydı. Bazen pek sevgili abim içimizden birini arar, bir sonraki isteklerini belirtirdi. Karşımdaki koltuğa oturdular, San ile göz göze geldim. Kısacık bir an bile yeterdi bir şeylerin ters olduğunu anlamama. Onu rahatsız eden bir şey olduğu belli oluyordu.

Seonghwa mı bir şey yapmıştı yoksa? Yıllar önce Yunho ve Mingi ile arası açılmıştı, neden olduğunu tam bilmesem de Seonghwa'nın hata yaptığından emindim. Diğerleriyle tanışmadan önce de bizim ekibimizde en çok soruna neden olan oydu. Bizimle de kavga ederdi çoğu zaman ve bu kavgalar hep gereksiz şeyler hakkında olurdu. Olayları bilmediğim için dışarıya karşı bir yorum veya savunmada bulunmuyordum elbette ama kendi içimde hatalı tarafın o olduğunu düşünmekten de kendimi alamıyordum.

"Gece görüşmek için çağırdı." Diye başladı, hemen sonra da "Tehdit etti." Şeklinde düzeltti. Wonwoo'nun kibarca bir şeyler istemeyeceğini hepimiz biliyorduk gerçi. Wonwoo ve Mingyu bir hareket ettiği için sayıca bizden fazlaydılar. O kadar ki asla yardımcılarımızı alıp da karşılarına çıkmak gibi bir riske girmiyorduk. Zaten kendi aramızdaki bir meseleydi, kalanları buna da bulaştırmaya gerek yoktu.

Bu yüzden Wonwoo kimi görmek istiyorsa onu yollardık genelde. Fazladan kişi ile gittiğim bir seferde şanslıydım ki kurtulmuştum. Kendisinin söylediğine göre ikinci kez bu olursa gelen herkesi öldürecekmiş.
Hayatlarımız riske atamayacağımız tek şeydi. Bu yüzden daha dikkatli davranmaya çalışıyorduk o günden sonra.

"San gidecek. Tek başına."

"Ne?" Oturuşumu düzeltip öne doğru çıktım koltukta. Wonwoo cidden San'ı çağırmış olamazdı herhalde değil mi? Varlığını ne kadar biliyordu orası bile şüpheliyken çağırmış olamazdı. Olmamalıydı.

"O mu istedi?" Dedim Wonwoo'yu kastederek.

Bir süre sessizlik oldu. San Mingi ve Yunho'nun olduğu tarafa doğru bakıyordu. Yeosang oturduğu yerden olayları izliyor Seonghwa da yüzüme boş boş bakıyordu.

"Ben istedim. Wonwoo belli birini çağırmadı."

Mingi'ydi konuşan. Hani kararları hep beraber alıyorduk? Kendisini yıllarca bize ortak karar almamızı vurgularken bir anda benim daha hiçbir şeyden haberim yokken böyle bir karara mı varmıştı yani?

Sinirlendiğimi hissettim. Çok kısa bir anlığına da olsa Mingi'nin yok olmasını istedim içten içe. Kendime kızdım hemen ardından bu yüzden. Yine de sinirliydim işte. San'ı bunların dışında tutamaz mıydık? Wonwoo'nun ne yapacağını kestiremiyorduk ne de olsa.

"Sakin ol." Dedi Yeosang kolumu tutup beni geriye çekerken. Sırtım koltuğa yaslandı böylece. "Bir şey olmayacak." San odaya girdiğinden beri ilk kez doğru dürüst gözlerime bakmıştı. Aptaldı, gözlerindeki ifadeyi okuyamayacağımı mı sanıyordu? Bir şey olmayacak derken sesindeki şüpheyi hissedemem mi sanıyordu cidden? Tek bir bakışından, tek bir harf telaffuzundan anlardım ben onun kalbinden geçeni.

Sinirden mi korkudan mı anlamasam da gözlerim dolar gibi oldu. "Sorumluluk bende." Dedi Mingi. "Sağ ol ya. İçime su serptin şu an." Göz devirdim az önceki söylediklerine. Yunho'yu niye göndermek istemiyorsa aynı nedenden ben de şu an bu söyleneni kabul edemiyordum işte, anlayamıyor muydu bunu?

Sahi ya, Wonwoo ve Mingyu'nun tüm sorunu Yunho ve benle alakalı değil miydi? Neden biri görüşeceği zaman bizim dışımızda herkesi yolluyorduk?

Bizim gibi hayatını iğrenç geçmişleriyle mahvetmiş iki kişi için neden arkadaşlarımızı kaybediyorduk mesela? İki kişiden biri ben de olsam, değmezdi. İkimiz için de diğerlerinin ölümüne değmezdi.

"Sen bir şey demeyecek misin?" San'a sordum. "Gideceğim." Dedi yalnızca. Bana haber vermeye gerek bile duymamıştı belki de.

Ne onunla ne de diğerleriyle kavga etmek istiyordum. San kendisi sorun etmiyorsa beni dinlemezdi zaten. Sonunda yine kendi kararına göre hareket edecekti.

Birkaç şey daha geveledim, ardından kendi odama çıktım.

——

Kvj bir an önce bitsin diye uğraşıyorum sanırım. Bu bitince de full dancing with the enemy yazmak istiyorum çünkü içinde Beomgyu olan tek kitap o

Bir haftada nasıl koyu bi Beomgyu fanı oldum sormayın en son ghosting dinliyodum bir baktım fandoma girmişim bias seçmişim fav albüm/şarkı seçmişim zlösşxöslxmsşxm

İyi akşamlaarr✨✨💃🏻💃🏻

kings vs jesters ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin