altı

107 19 13
                                    

"Biz geldik."

San'ın sesini duyduğumda kapıya bakma gereği bile duymadan rahat bir nefes verdim. Saatlerdir Mingi ile yarışlar hakkında düzenlemeler yapıyor bir yandan onlardan haber almaya çalışıyorduk. Evde bizim dışımızda yalnızca Seonghwa kaldığı için garip bir gerginlik vardı saatlerdir. Bu gergin atmosferin de bizimkilerin gelmesini dört gözle beklememizde payı vardı illaki.

Sandalyede arkama doğru dönüp kapıya baktım. Wooyoung San'ın yanında duruyordu. Göz göze geldiğimizde bir terslik olduğunu anlamıştım, başını iki yana sallamıştı belli belirsiz. "Ne oldu? Hadi anlat." Mingi karşımızdaki boş sandalyeleri gösterdi.

Eh, tabii ki onlarla beraber Seonghwa da gelip oturmuştu.

Wooyoung tam karşımdaki sandalyeye oturdu. Bana bakmamak için özel bir çaba gösteriyor gibiydi. "Boğazın kızarmış, başka bir şey yaptı mı?" Mingi Wooyoung'un boynunu işaret edip konuşunca benim de bakışlarım oraya kaydı. Parmak izlerini rahatça görebiliyordum. Tek başına gitmesine izin vermemeliydik.

"Bana bir şey yapmadı. Ama Minjeong ölmüştü gittiğimde."

Odada sessizlik oldu. Kız kardeşiyle sıkça görüşürdük. Her birimizin kardeşi gibiydi ve şimdi o da ölmüştü. Önce Jongho, şimdi Minjeong. Herkes ölüyordu ama elimizden hiçbir şey gelmiyordu. Nedensizce hiçbir yol alamıyormuşuz gibi hissediyordum.

"Bir şey söyledi mi? Ne istiyormuş bizden?" San sormuştu bunları. Anlaşılan gelene kadar Wooyoung ona da hiçbir şey anlatmamıştı.

"Söyledi" Wooyoung oturuşunu düzeltip bana baktı. "Jaehyun'un mücevherlerini istiyorlar." Yutkundum. Zihnimde yıllar önce o mücevherleri toplaması için ona yardım ettiğim anlar geldi. Kore ve Japonya'daki bazı ailelerin soyları eski krallıklara dayanıyordu, bu soylardan gelen kişilerin hepsinde eski dönemden kalma mücevherler vardı ve abim onları topluyordu.

Daha doğrusu çalıyordu.

Beni de zorla bu işe dahil etmişti, o zamanlar ona karşı çıkmaya korktuğumdandı sanırım asla böyle şeylere karışmak istemediğimi söyleyememiştim ona. Reşit değildim ve abime karşı duyduğum korku yüzünden başkalarını öldürmüştüm. Öyle ki ilk öldürdüğüm kişinin yaklaşık benim yaşlarımda bir liseli olduğunu hatırlıyor hatta bir türlü unutamıyordum bunu.

Bu mücevher olayını diğerlerine birkaç yıl önce anlatmıştım zaten. O yüzden kimse ne mücevheri olduğunu sorgulamadı. "Mücevherleri vermezsek?" Mingi konuşunca ona doğru döndüm. "Bildiklerini sana anlatmakla tehdit etti." İşte bu, içimdeki korkunun daha da büyümesine neden oldu. Mingi'ye anlatacak neyi olabilirdi ki?

Mingi de bunu sordu Wooyoung'a. Mingi'nin sorusu karşısında önce ona sonra bana baktı. "Yunho, Yunho'nun senin kardeşini öldürdüğünü söyledi." Kulaklarım uğuldar gibi oldu, diz kapaklarımdan yayılan bir sıcaklık hissettim. Mücevherler için öldürdüğüm tek bir kişi vardı ve o da Mingi'nin kardeşi mi çıkmıştı yani?

Her ne kadar korksam da tepkisini görmek için başımı ona doğru çevirdim. Bana bakmıyordu ama sinirli gibi de görünmüyordu. "Gerçekten yaptın mı bunu? Altı üstü bir mücevher için?" Seonghwa'nın sinirimi bozan sesini duysam da sinirlenmekten çok ağlayasım geldi. Şimdi ne diyecektim onlara? Mingi'ye nasıl bir açıklama yapacaktım?

"Bu sizinle ilgili bir konu değil. Özellikle de senin, hakkında yorum yapabileceğin bir konu değil."

Seonghwa'ya bakmak için başımı çevirmiştim ki Mingi'nin elini dizimin üstünde hissedince tekrar ona döndüm. Dudakları çizgi halinde tepkisizdi ama gözlerinden okumuştum, sorun yoktu.


---

Pek olayı yoktu bu sahnenin ama uzun olmasını da istemedim o yüzden attım bu haliyle

Yarın sınavlarım başlıyor kimya sınavıyla. Muhtemelen sizin de başlıyor veya başlamıştır bu yüzden hepimize başarılar arkadaşlar hayatta kalmaya çalışın✨

iyi akşamlar💜

kings vs jesters ✔︎Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin