43. Umuda Yolculuk

3.7K 258 18
                                    

Elindeki ipleri duvara sürtmekten neredeyse bilekleri kopacaktı ama yine de durmadı. Buradan çıkmak zorundaydı, hoş, nerede olduğunu bile bilmiyordu ama... Acaba hâlâ şehir dışında mıydı, yoksa Emre onu şehre geri mi getirmişti?

Nerede olduğunu bile bilmiyordu daha.

"Hadi." diye mırıldandı, ipler canını yakıp tenine batsa da umursamadı. Yüzünü buruştururken durmadan elini duvara sürmeye devam ediyordu. Bilekleri kopacakmış gibi ağrısa da bunu düşünmeyi sonraya bıraktı.

Gözleri acıdan ve kurtulamamanın vermiş olduğu çaresizlikten dolarken dudaklarını ısırdı. Şimdi güçsüz davranmanın hiç sırası değildi.

Emre günde birkaç kez geliyordu yanına, bir sondaki gelişi ne zaman olurdu bilmiyordu ama çok uzun sürmezdi. Yakında burada olurdu. O yüzden elini çabuk tutması lazımdı. Tabii ipler kolay olan kısımdı. Onları çözse bile bileğindeki zincirden nasıl kurtulacaktı hiç bilmiyordu.

Belki bir saat boyunca kalın ipleri duvara sürtmeye devam ederken en sonunda kopmasıyla gözleri sevinçle parladı. Bileklerini ipin parçalarından kurtarıp ayağına yöneldi. İçinde bir heyecan vardı. Şimdi tek yapması gereken ayağındaki kilidi kıracak bir şey bulmasıydı.

Gözleri hızla etrafını tararken uzakta gördüğü levyeyle dudakları sevinçle aralandı. Eğer ona ulaşabilirse kesin kurtulurdu. Nerede olduğunu bilmiyordu ama buradan kaçtığı takdirde illa bir yere varırdı.

Yerinden kalkıp uzakta olan levyeye uzanmaya çalıştı ama ayağındaki zincir bir metreden öteye ulaştırmıyordu onu. Yere uzanıp bu sefer elini biraz daha yakınına getirse de hâlâ almak için arada boşluk vardı. Levyeye ulaşmak için başka bir şey daha alması gerekiyordu, o yüzden de az önce bağlı olduğu ipi alıp tekrar denedi. İpi halka yapıp levyenin ağzına ulaştırmaya çalıştı. Uzanıp durmaktan karnı ağrısa da durmadı. Tek çıkış yolu o demir parçasıydı.

"Hadi lütfen, sadece biraz daha." diyerek kendini motive ederken, ipin bir ucundan tutup bırakmadan levyeye fırlattı. Başarısız.

İpi kendine çekip derin bir nefes alarak bir kez daha denedi, yine olmadı.

Bir kez daha. Başarısız.

Ve bir kez daha denedi.

Yine başarısız.

Gözleri dolarken pes etmemeye çalışıyordu. Ama her geçen dakika unutları biraz daha tükeniyordu.

Son bir gayretle ipi attığında, halka yaptığı kısım levyenin ucuna takılınca gözleri büyüdü. Yavaş yavaş kaybolan unutları yeniden yeşerirken acele etmeden kendine çekti ipi. Birkaç saniye sonra eline geçen soğuk metalle biraz daha umutlandı.

Geriye çekilip sırtını duvara yaslarken levyeyi kilidin boşluğuna sokup kırmaya çalışırken bir anda gelen sesle irkilerek kapıya baktı. Diğer taraftan ses gelirken hızla levyeyi arkasına alarak sırtını duvara dayadı. Gözleri endişeyle parlarken sakin olmaya çalıştı. Eğer belli etmezse bir şey anlayamazdı Emre.

Ta ki levyeyi aldığında birkaç metre ötede unuttuğu ipleri görünceye kadar!

Gözleri korkuyla karışık endişeyle büyürken daha onları almaya fırsatı olmadan içeri girmişti Emre.

Yanına geldiğinde Fatih gözlerini iplere değdirmemeye çalışarak yüzüne baktı. Fark etmezse kurtulma şansı yüksekti.

"Uslu durdun mu bakalım?" diye soran adamla, heyecandan saçlarının arasından ve boynundan ince bir ter damlası akarken başını salladı.

Emre sırıttı. "Aferin." diyerek yanına çöktü. Elini yüzüne götürüp alnına yapışan saçlarını hafifçe geriye taradı.
"Eğer uslu durup dediğimden çıkmazsan sana zarar vermem."

Fatih sık soluklar alırken arkasındaki demiri sıktı avucunun içinde. Gerginlikten ve korkudan kalbi duracak gibiydi. Git artık! diye bağırmak istiyordu.

"Korkuyor musun?" denildiğini duyduğunda yana çevirdiği başını muhattabına çevirdi yeniden.

"Hayır. Niye öyle dedin?" diye sordu.

Emre elini geriye çekip yüzüne baktı.

"Saçların ve boynun terlemiş, titriyorsun ve gözlerini sürekli olarak kaçırıyorsun." dediğinde, Fatih gerim gerim gerildiğini hissetti. Bu kadar çok mu belli ediyordu? Ya anladıysa ve ona oyun oynuyorsa?

Yutkunmamaya çalışarak gözlerini ondan kaçırmadan direkt olarak gözünün içine baktı. "Hayır, senden korkmuyorum. Sadece burası biraz sıcak." diye geveledi ağzının içinden.

Emre başını yana çevirip alayla sırıttı. "Neden titriyorsun o hâlde?"

Fatih cevap vermedi.

"Neyse..." diyerek elini dizlerine koyup ayaklandı Emre. "Seni kontrol etmeye gelmiştim. Daha yapacak işlerim var." diyerek arkasını döndü.

Fatih çaktırmadan derin bir nefes aldı. Emre depodan çıktığı anda kendini kurtulmuş sayabilirdi. Onun gitmesini beklerken arkası dönük bir şekilde duraksayan adamla kaşları çatıldı. Niye gitmiyordu?

Gözlerini takip ederek nereye baktığını fark ettiğinde nefesi kesildi. İpler! Emre iplere bakıyordu!

Bütün bedeni korkudan zangır zangır titrerken hiç düşünmeden ayağa kalktığı gibi elindeki levyeyi ona hırsla dönen adamın yüzüne geçirdi. Emre beklemediği için bağırarak yere düşerken, hâlâ kıpırdanan adama bir tane daha vurdu.

Elindeki demiri yana bırakarak yerdeki adamın üstünü aramaya başladı. Anahtar mutlaka yanında olmalıydı.

Emre, şakağından ince ve koyu bir kan akarak yerde zar zor kıpırdanırken, nefesini tutmuştu Fatih. Anahtarı arayan elleri deli gibi titriyordu. Kalbi ağzında atıyordu.

Bütün ceplerini karıştırmaya devam ederken en sonunda eline geçen küçük bir anahtarla hızla kilide soktu. Elleri titremesini korurken birkaç saniye sonra açılan kilitle gözleri ışıldadı. Ayağındaki zinciri çözüp ayaklandı.

"Bittin sen..." arkasını dönüp kaçacağı vakit yerden kalkmaya çalışan adamın sözleri içine bir korku düşürmüştü. Hızla geriye dönüp yerdeki demir parçasını alarak kapıya koştu. Demir kapıyı açıp dışarı çıktığı gibi elindeki levyeyi kapının kulpuna taktı.

Beklemeden kaçtığında son anda aklına gelen şeyle bir küfür savurdu. O korkuyla telefonu almayı unutmuştu. Şimdi nasıl haber verecekti birilerine? Zaten nerede olduğunu bilmediği bir dağ başında amansızca kaçıyordu bir adamdan.

O Emre'nin nasıl tehlikeli biri olduğunu bir tek o biliyordu. Çünkü gerçek yüzünü Fatih'ten başkası görmemişti.

"Allah'ım yardım et." diye inlerken arkasına bakmadan kaçıyordu. Sık ağaçların arasından nereye gittiğini de ne tarafa gitmesi gerektiğini de bilmiyordu.

"Fatih!" deli gibi kaçarken, korktuğu sesi arkasından duymasıyla adımları duraksarken hızla arkasına baktı. Ağaçların arasından kuşlar uçarken sesin nereden geldiğini bilmiyordu ama yakındaydı.
Ne ara o kapıyı bu kadar hızlı açıp peşine takılmıştı!




--------

Koş Fatih, koş.

Final kafamda oluştuğu için bölümler hızlı hızlı gelir. Muhtemelen birkaç güne bu kitaba veda ederiz. Daha hızlı da olabilir...

YAVUKLU-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin