ÜÇÜNCÜ RANDEVU GÜNÜ
Colin'den nefret ediyordum. Hayır, Colin'i bir güzel pataklamak istiyordum. Birkaç saat içerisinde ne değişmişti de bana karşı bu kadar soğuk olmuştu anlamak istiyordum ama düşündükçe daha çok sinirleniyor ve hiçbir şey bulamıyordum. Tamam, onunla zaten doğru düzgün bir iletişimimiz olmadığını kabul ediyordum ama birdenbire sanki aramızdaki o küçük iletişim bağını da kopartıp atmıştı. Gece bana attığı o soğuk bakışları hiçbir zaman unutmayacaktım.
Yatakta doğrulup ayaklarımın soğuk zemine değdiğinden emin olduktan sonra esnedim ve etrafıma bakındım. Colin yüzünden gece boyunca uyuyamamıştım ve deli gibi bütün gece neler olduğunu sormak için gelmesini beklemiştim. Gelmemişti. Ne zaman uyuyakaldığımı hatırlamıyordum ama belki de hiç gelmemiş, geceyi Nadia'nın odasında geçirmişti. Olabilir miydi? Tabii ki olabilirdi! Colin'in Nadia'yı ne kadar beğendiğini biliyordum. Onunla randevuya çıkmayı ne kadar istediğini de. Şu an belki de Nadia'yı kollarının arasına almış, kulağına ne kadar güzel bir gece geçirdiğini fısıldıyordu. Tanrım, siktiğimin Colin'i ve onun siktiğimin buğulu sesi...
Ama neden? Neden bana kötü davranıyordu? Bir gecede hatta birkaç saatte benden bu kadar nefret etmesini sağlayacak ne yapmıştım? Ona kendisinden nefret ettiğimi söylediğim için miydi? Ciddi olmadığımı biliyor olmalıydı... Üzerimi değiştirmek için elbise dolabının önüne geldiğimde aynadan tekli koltuğun üzerine atmış olduğum kırmızı kazak ve kırmızı polar eşofmanımı gördüm. Owen'la dün akşam çok eğlensem de gecenin sonunda Colin'le olan yakınlığımızdan rahatsız olduğunu açıkça belli etmişti. Aynı odada kalıyor oluşumuz durumu kolaylaştırmıyordu.
Bugün tam da moduma uygun olan siyah elbisemi aldıktan sonra yatağımın üzerine oturmak zorunda kaldım çünkü başım dönmüştü. Uykusuzluk ve stres güzel bir birleşim değildi. Oysa bu tatilin beni rahatlatması gerekiyordu, değil mi? Birbirinden yakışıklı adamlarla farklı farklı randevulara çıkıp eğlenmem ve bir haftanın ardından onları bir daha göremeyeceğimi bilmenin verdiği rahatlıkla istediğim gibi davranmam gerekiyordu fakat gerçekler yüzüme birer birer vurmaya başlamıştı.
Her şeyden önce bütün kimlik bilgilerimiz görevlilerde olduğu için rahatça davranamıyorduk çünkü belirli kurallar vardı. Ayrıca randevularımız sadece bir gün sürdüğü için tanışma aşamasından ileriye geçemiyorduk ve yeterli gelmiyordu. Bayan Landre ve ekibi de bunu düşünmüş olmalılardı ki üç farklı randevunun ardından seçeceğimiz bir kişiyle yaklaşık üç gün kadar vaktimiz olacaktı ve asıl birbirimizi o kısımda tamamen tanıyacaktık. Şimdiye kadar devam etmek istediğim kişiyi seçerim diye düşünüyordum fakat maalesef ki Colin yüzünden randevularım hep şüpheyle bitiyordu. O yüzden bugün o aptal dağ ayısını düşünmeyi bırakıp tamamen randevuma odaklanacaktım.
Randevuya çıkacağım son kişi Teo olsun diye dua ederken çoktan hazırlanmıştım bile. Göz altlarımı kapatmak için bugün ekstra kapatıcıya ihtiyacım olmuştu ve aynadaki görüntümü beğendiğimi söyleyebilirdim. Dudaklarıma rujumu da sürdükten sonra tamamen hazırdım. Aşağıya inmeden önce sıcak bir kahvenin hayalini kurmaya başlamıştım. Yanında yine çikolatalı kurabiyelerden de varsa harika bir kahvaltı olacağa benziyordu.
Sonunda aşağıya indiğimde bu sefer en son gelen ben olmamıştım. Colin olmuştu. Herkes gelmesine rağmen hala ortalıkta görünmüyordu. Nadia çoktan burada olduğuna göre geceyi birlikte geçirmiş olamazlardı, değil mi? Yine onu düşünmeye başladığım için hemen derin bir nefes aldım ve dikkatimi Colin'in tabağına konulan kurabiyelere çevirdim. Evet, iki gündür zaten yemiyordu bugün de yemeyeceğini düşünerek bir tanesini aldım ve keyiflice yemeye başladım. Tanrım... İsviçre çikolatası diye bir şey olmasaydı bile bu çikolatalar İsviçre çikolatası olurdu... Öyle lezzetliydiler ki! Şimdiden beş tane yemiştim bile. En sonunda Colin'in kurabiyelerini de bitirdikten sonra peçeteyle ağzımın kenarlarını temizledim.
"Jules, tatlım, Colin hala uyuyor olabilir mi?"
Bayan Landre bana gülümseyerek baksa da Colin'in geç kalmasından hiç memnun olmadığı her halinden belliydi.
"Bilmiyorum," dedim. "Sanırım ben uyuduktan sonra odaya geldi ve ben uyanmadan çıktı. Hiç görmedim."
Bayan Landre şaşırarak kaşlarını kaldırsa da hemen yumuşamıştı. Arkama baktığında Colin'in geldiğini anlamıştım. Parfümü henüz kendisi gelmeden burnuma dolmuştu.
"Ah, işte geldi. Colin, tatlım biz de seni merak etmeye başlamıştık."
"Öyle mi?" dedi sandalyesini çekip otururken. "Kusura bakmayın biraz geç kaldım." Bayan Landre gülümseyerek arkasına yaslandı ve çayını içerken bir yandan da hepimizle sohbet etmeye başladı.
"Evet, yarın büyük gün. Devam etmek istediğiniz kişiyi seçeceksiniz fakat önünüzde hala bugün var. O zaman hadi bugünün çiftlerine bakalım;
Siena- Owen
Daisy- Brian
Nadi- Mateo
Alisha- Aiden
Bethany- Teo
Jules- Colin"
Bayan Landre çiftleri okumayı bitirir bitirmez ikimiz de Colin'le birlikte "Ne?!" diye bağırarak ayağa kalktık.
"Bayan Landre bir yanlışlık olmalı. Ben Colin'in adını listeme bile yazmadım. Nasıl onunla eşleşebilirim?"
"Aynı şekilde ben de," dedi Colin. Bayan Landre hala gülümseyerek ayağa kalktı ve ikimizin de omuzuna dokundu.
"Neden ikinizle odamda konuşmuyoruz? Bu sırada diğer çiftlerimiz birbirlerini tanımaya başlayabilir."
Bayan Landre yürümemiz için bizi desteklerken arkamızdan konuştuklarını duyabiliyordum.
"Neden şaşırmış gibi davranıyorlar? Zaten ikisinin çift olduğu belliydi."
"Aynen öyle. Baksana aynı giyinmişler hala birbirimizi yazmadık diyorlar."
Arkamızdan konuşanların Siena ve Nadia olduğunu anlamak zor değildi. Sanırım Owen ve Mateo'nun Colin'den rahatsız oldukları kadar Siena ve Nadia'da benden rahatsız olmuşlardı. Bu yine de arkamızdan liseli kızlar gibi konuşmalarını haklı göstermiyordu. Bayan Landre'nin odasına girdiğimizde oturmadan önce Colin'e baktım. Gerçekten de anlaşmışız gibi ceketlerimize kadar aynı giyinmiştik. Benim simsiyah elbisemin yanı sıra Colin siyah takım elbise, içine siyah boğazlı kazak hatta koluna taktığı saatin kordonunu bile siyah takmıştı. Uzaktan bakılınca belalı bir çift gibi göründüğümüz kesindi ama şöyle bir şey vardı ki biz çift değildik.
"Size bir şey ikram etmemi ister misiniz?" Başımı iki yana salladım. Colin su istedi.
"Bayan Landre anlayamıyorum, uçakta tek kişilik yer var dediniz ve yer nedense Jules'un yanıydı. Otele geldik, başka odamız yok, bir yanlışlık yapılmış ikinizin aynı odayı paylaşması gerekiyor dediniz yine tamam dedik ama ikimiz de birbirimizi listeye bile yazmazken nasıl oluyor da çift ilan ediliyoruz?" Colin sakin bir şekilde anlatınca gerçekten de bu kadar tesadüfün üst üste gelmesini beklemek imkansızdı fakat Bayan Landre gülümsemeye başladığında anlamayarak kaşlarımı çattım.
"Öncelikle bugün neden sizi çift olarak eşleştirdiğimi açıklamak istiyorum." Bayan Landre çekmecesinden çıkarttığı birkaç minik pembe zarfı önümüze koydu. Bunlar randevuya çıkmak istediğimiz kişilerin adını yazıp geri verdiğimiz zarflardı.
"Bu zarflar, sizin adınızı yazan kişilerin zarflarıydı ve burada yazanlara göre bir liste hazırlamış olsaydım eğer şu an başka kişilerle eşleşmiş olacaktınız fakat dün gece şöyle bir şey oldu; akşam yemeklerimizi yiyip kış bahçesinden ayrıldıktan sonra bazı arkadaşlarınız odama geldiler ve sizi listelerine yazdıklarını fakat sizinle randevuya çıkmak istemediklerini söylediler. Böyle bir istek geldiği için maalesef sizi eşleştirmek zorunda kaldım fakat şimdi görüyorum ki çok doğru bir karar vermişim."
Colin'in suyu ve Bayan Landre'nin çayı geldikten sonra hala anlamamış bakışlarla Bayan Landre'ye bakıyordum.
"Farkında değil misiniz?" diye sordu. "Uçakta karşılaşmanız, rezervasyon ve şimdi de bu. Evren bütün gücünü sizi bir araya getirmek için uğraşıyor, biz nasıl bunun önüne geçebiliriz ki?" Colin'e baktığımda onun da bana baktığını gördüm. Evren, çekim yasası gibi saçmalıklara inanmazdım ama bu kadar tesadüf çok fazla değil miydi? Ayrıca Colin gibi bir dağ ayısıyla mı eşleşmek zorundaydım? Neden evren beni Owen'la bir araya getirmek için uğraşmıyordu ki?
"Yani demek istiyorsunuz ki bugün birlikte olmak zorundayız."
"Aynen öyle," dedi Bayan Landre Colin'e. İki parmağımla burun kemerimi sıkıştırdım. Bayan Landre'de bize yardım etmediğine göre Colin'le sıkışıp kalmıştık.
"Anlaştığımıza göre, hadi arkadaşlarınızın yanına gidelim. Bugünün etkinliği oldukça eğlenceli." Bayan Landre önden yürürken onu takip ediyorduk. Bir anlığına Colin'le ellerimizin birbirine değdiğini hissettim ve hemen geriye çekildim. Colin farkında değilmiş gibi davranıyordu. Belki de gerçekten fark etmemişti, bilmiyordum.
Diğerlerinin yanına geldiğimizde sessizce yerimize oturduk. Bayan Landre bugünün aktivitesini açıklarken Colin'e bakmamaya çalışıyordum.
"Evet, gelelim bugünün aktivitesine. Biliyorsunuz ki yeni yıla sadece dört gün kaldı. O yüzden artık kış bahçemizin ağacının süslenmesi gerekiyor diye düşündük ve bahçemize üç farklı ağaç koyamayacağımıza göre süsleri sizin yapmanıza karar verdik. Bunun için birbirinden farklı malzemelerimizi hazırladık bile. Ortaya çok güzel şeyler çıkacağına şimdiden eminim. Hadi gidelim!"
Evet, bugün randevum Colin'le değil bir başkasıyla olsaydı eğer kesinlikle çok eğlenceli geçeceğini düşünüyordum ama maalesef Colin'le eşleşmiştik. Ortak salona geldiğimizde boş olan bir yere oturup malzemelere bakmaya başladık. İkimiz de konuşmuyorduk ve hayır, ilk konuşan ben olmayacaktım. Neler yapabilirim diye düşünürken birden aklıma simli evalarla yılbaşı topları yapmak geldi. Birkaç tane altın ve gümüş renkli birkaç tane de kırmızı ve yeşil renkli süslerden yapmayı planlıyordum. Evaları eşit bir şekilde kestikten sonra birleştirmeye başladım. İki farklı renk kullandığım için zorlansam da birkaç dakikanın ardından ilk top hazırdı bile ve kesinlikle mütevazi olamayacağım kadar güzel olmuştu.
"O lanet şeyi nasıl yaptın?" Ah, demek sonunda benimle konuşmaya karar vermişti. Göz ucuyla Colin'e baktığımda altın renkli evayla yıldız yapmaya çalıştığını gördüm ama kesinlikle başarısız bir girişimdi.
"Demek sonunda benimle konuşmaya karar verdin," diye hiç çekinmeden konuştum.
"Seninle konuşmama kararı mı almıştım?"
"Gerçekten mi Colin? Dün geceki davranışlarından sonra şimdi hiçbir şey olmamış gibi mi davranacaksın? Ve sanırım benim de bunu kabul etmemi bekliyorsun. Sen istediğinde konuşalım istemediğinde konuşmayalım. Ne kadar güzel bir hayat ya!"
Sinirden evaları eşit kesemediğimde masanın üzerine bırakıp derin derin nefesler aldım. Colin'in üzerimde bu kadar etki bırakmasından nefret ediyordum. Daha kaç gündür tanışıyorduk ki beni bu kadar sinirlendirebiliyordu? Ne yaptığını neden bu kadar önemsediğimi bile bilmiyordum. İsterse bir daha benimle hiç konuşmayabilirdi. Umurumda olmaması gerekiyordu ama işte, yapamıyordum. Umursuyordum ve umursadığım için kendimden nefret ediyordum.
"Jules, düşündüğün gibi değil."
"Öyle mi? Ya nasıl? Bir bakıyorum şakalaşıyoruz, eğleniyoruz birlikte şarap bile içiyoruz. Bir bakıyorum hiç tanışmıyormuşuz gibi davranıyorsun."
"Öyle gerekiyordu," diye bağırdığında birkaç çift dönüp bize baktı fakat Colin bunu önemsemedi.
"Bak, şu anda sana nedenini söyleyemem ama öyle gerekiyordu. Seni bu kadar incittiğimi fark etmemiştim." Onun tatlı diline, yumuşayan bakışlarına, elimin üzerine koyduğu eline inanmak istiyordum ama yapmadım. Ellerimi onun dokunuşundan kurtararak işime geri döndüm.
"Umurumda değil," diye yalan söyledim çünkü umurumdaydı. Gece boyunca uyuyamamamın sebebini öğrenmek istiyordum ama bir yandan da bu kadar çabuk yelkenleri suya indirmek istemiyordum.
"Tek istediğim bugünün olabildiğince çabuk bitmesi. Seninle daha fazla aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Ayrıca dün gece gelmediğin gibi bu gece de odaya gelmezsen sevinirim."
Colin kaşlarını çattı. Şaşırmıştı. Evet, gözlerindeki şaşkınlığı yakalamıştım çünkü muhtemelen böyle bir tepki vermemi beklemiyordu. "Tamam, öyle diyorsan eğer vardır bir bildiğin," dememi bekliyordu ve ben asla öyle bir kadın değildim. Sorun ne olursa olsun bana o şekilde davranamazdı. İzin vermezdim.
"Benden bir an önce kurtulmak istiyorsan eğer şu lanet olasıca zımbırtıları nasıl yaptığını bana göstermekle başlayabilirsin yoksa uzun bir süre daha burada olacağa benziyoruz," dedi.
Kendi başıma henüz iki tane yapabildiğimi düşünürsek eğer Colin haklıydı. Gözlerimi devirerek yerimden kalktım ve Colin'in yanına oturdum.
"Parmağından yapabilecek misin?"
"Hiç şüphen olmasın."
Parmağının pansuman edilmesi gerekiyordu dememek için dilimi ısırdım çünkü o umursamıyorsa eğer benim de umurumda değildi. Kestiğim evaların uçlarını birleştirerek Colin'e gösterdim.
"Uçlarını birleştirdikten sonra bir kırmızı bir yeşil olacak şekilde üst üste çıkmalarını engelleyerek yapıştırıyorsun," dedim. "Eğer düzgün yapıştırmazsan çirkin görünür." Colin kafası karışmış gibi kaşlarını çattı ama elimden alarak yapıştırmaya devam etti. Üst üste gelmemeleri için uğraşıyordu ama yapamıyordu.
"Öyle değil," diye mırıldandım ellerimi elinin üzerine koyarken. "Kenardaki boşluğu görüyor musun? Temas etmemeleri gerekiyor."
Colin'in elleri sıcacıktı. Benim ellerim mi fazla soğuktu bilmiyordum ama eldiven giymiş gibilerdi.
"Saçlarından göremiyorum!" diye yakınırken biraz daha eğildi ve saçlarımı yüzüyle kenara çekip yüzlerimizi birbirine yapıştırdı. Colin'in bu hareketi yutkunmama sebep olmuştu. Birkaç gündür traş olmadığı için sakalları tenimi gıdıklıyordu. Onun bu kadar yakınımda olmasının dikkatimi dağıtmasına izin vermemeye çalışıyordum ama elimde değildi. Başımı yanlışlıkla çevirdiğim anda dudaklarımızın birbirine değeceği kadar yakınlaşmıştık ve içimdeki o dürtüye sahip çıkmam gerekiyordu.
"Tamam, tekrar göstereyim," dedim kekelememeye çalışarak.
"Şimdi yeşil evayı kırmızının kenarına yavaşça yapıştır." Colin'e yardım ederken ellerimin titrediğini fark etmemesini diledim. Birkaç tane daha yaptıktan sonra öğrendiğini düşünerek ellerimi ve kendimi Colin'in temasından kurtardım.
"Bence artık kendin yapabilirsin."
"Teşekkür ederim." Ona yavaşça başımı salladım. Colin'in yanından kalkıp kendi yerime oturdum. Tanrım... Kalbim hala gümbür gümbür attığını hissedebiliyordum. Colin'den nefret ederken ve ona bu kadar kızgınken bile ondan bu kadar etkilendiğime inanamıyordum. Bu adam kendimi yeniden liseli kızlar gibi hissetmemi sağlıyordu ve ben bu konu hakkında nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum.
İkimizde sessizce yılbaşı toplarımızı yapmayı bitirdiğimizde -ki neredeyse on beş tane yapmıştık- Bayan Landre yanımıza geldi ve bize övgüler yağdırdı.
"Çocuklar, bu zamana kadar gördüğüm en güzel yılbaşı süslerinden birisi. Neden daha önce aklımıza gelmedi acaba? Ellerinize sağlık, çok güzel olmuşlar. Şimdi istiyorsanız eğer süsleri ağacımıza takabilirsiniz."
Colin'e baktığımda başını salladı. Bayan Landre yanımızdan uzaklaşırken yılbaşı toplarını hasır sepete doldurduktan sonra birlikte kış bahçesine doğru ilerlemeye başladık.
"Sen editör değil miydin? Böyle yılbaşı süsü yapmayı nereden biliyorsun?" Omuz silktim.
"Ablam anasınıfı öğretmeni. Üniversitede bununla ilgili bir ödev yapmışlardı. O zaman ona yardım etmiştim."
"Senin ablan mı var? Hiç bahsetmedin."
"Boş zamanlarımızda sürekli kavga ettiğimiz için vaktim olmamıştır," dedim. "Ya da beni görmezden gelmeye karar verdiğin bir zamana denk gelmiştir," diye iğnelemeyi de ihmal etmedim. Colin bir şey demek için ağzını açtı fakat daha sonra suçunu kabullenip sustu. İyi yapmıştı. Söylediği şeyler muhtemelen beni tatmin etmeyecekti ve yine kavga etmeye başlayacaktık. Doğrusu bundan yorulmuştum. Kış bahçesine geldiğimizde içerisi sessizdi çünkü hiç kimse yoktu. Ayrıca şömine henüz yanmadığı için oldukça soğuktu. Ağaç, şöminenin hemen kenarında duruyordu ve neredeyse tavana değmek üzereydi.
"Bir an önce işimizi halledip gidelim," diye mırıldandım. "Burası çok soğuk."
"Üşüdüysen eğer ceketimi verebilirim." Ah, şimdide centilmen olmak istiyordu demek. Uçlarına simli ip bağladığımız topları asmaya başladık.
"Teşekkür ederim ama gerek yok. Daha sonra senin yüzünden hasta oldum diye söylenirsin bana."
"Jules..."
"Lütfen Colin. İşimizi bir an önce halledelim daha sonra birbirimizi görmezden gelme oyununa devam ederiz."
Colin'e bakmayı reddettim ve elimden geldiği kadar topları hızlı hızlı ağaca yerleştirdim fakat üstler çok boş görünüyordu.
"Sence de üstler fazla boş görünmüyor mu?"
"Evet, üst kısımları unuttuk."
Etrafıma sandalye aramak için bakındım ama bir şey bulamadım.
"Seni kucaklarım."
"Ne?"
"Seni kucaklarım sen de ağacın üst taraflarına rahatlıkla süsleri takarsın."
Colin ona evet veya hayır demeden aniden beni kucaklayınca küçük bir çığlık attım.
"Ne yapıyorsun sen?"
"Çığlık atmayı bırak da bir an önce süsleri tak," dedi. Gözlerimi devirsem de Colin'in uzattığı süsleri aldım ve yerleştirmeye başladım.
"Biraz sağa git. Sağa diyorum Colin, sağını solunu bilmiyor musun?
"Farkındaysan kucağımda ters duruyorsun!" Colin'in kucağında kaymaya başladığımı hissettiğimde o da hissetmiş olmalı ki kalçamdan tutup biraz daha yukarıya kaldırdı. Evet, az önce kalçamı ellemişti. Bana söylediği sözler yine beynimin içerisinde yankılanmaya başladığında kendimi tokatlamamak için zor tutuyordum.
"Bitmedi mi daha?"
"Az kaldı!" Biraz daha yukarıya takabilmek için yeltendiğimde bir anda kendimi yerde, Colin'in üzerinde buldum. Düşmüştük ve tam olarak onun üzerine düşmüştüm. Yine. Dirseklerimden destek olarak kalktığımda Colin'le göz göze geldik. Yüzündeki şaşkınlık ifadesi göz göze geldiğimizde geçmişti. Parlak pembe dudakları açılmış, ılık nefesini yüzümde hissetmemi sağlamıştı. Gözlerimi dudaklarından ayırmak için büyük bir çaba sarf etmek zorunda kalmıştım.
"İyi misin?" Dudaklarından dökülen sözcükleri adem elmasına odaklandığım için idrak edememiştim. Ellerini kollarımda hissettiğimde yeniden göz göze geldik.
"Jules, iyi misin diyorum?" Az önce şaşkınlıkla araladığı dudakları şimdi endişeyle gerilmişti. Diliyle dudaklarını ıslattığı anda kendimi geriye çektim ve elimle ağrıyan boynumu ovmaya başladım.
"İyiyim," dedim. "Nasıl düştüğümüzü anlamadım bile."
"Dengemi kaybettim," dedi. "Sen iyi misin?"
"Başımı çarpmadığıma göre iyi olduğumu düşünüyorum." Ona yavaşça başımı salladım.
"O halde gitsek iyi olacak. Akşam yemeğinden önce biraz dinlenmiş oluruz."
"Sen odaya çıkabilirsin," dedi Colin. "Benim biraz işim var." Omuz silktim. Gelmek istemiyorsa eğer yapabileceğim bir şey yoktu. Hasır sepetin kaybolacağından korkuyormuşçasına elime aldıktan sonra asansöre doğru ilerledim. Odaya çıkar çıkmaz sıcak bir duş alacaktım. Beni ancak o kendime getirirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ökse Otunun Altında
Humor"Şu anda öpüşmemiz gerekiyor, biliyorsun değil mi?" Colin'in söyledikleriyle içtiğim şarabı neredeyse püskürtecektim. Büyükçe yutkunup, kocaman açtığım gözlerimle ona baktım. "Ne? Neden?" Colin sırıtarak parmağıyla yukarıyı işaret etti. "Çünkü ök...