colin

10 0 0
                                    


Finale son bir... Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.
Sizi seviyorum. <3

2 gün önce

Jules kollarımda uyurken hiç bu kadar huzurlu hissettiğimi hatırlamıyordum. Sonunda her şeyi halletmiştik. Owen ya da Nadia artık bizim için engel değildi. Sadece Owen biraz sorun çıkartmıştı fakat onu da çok görmüyordum. Jules gibi bir kadını kaybetmek tabii ki onun için zor olacaktı. Yine de ona üzüldüğümü söyleyemezdim. Jules benimdi. Eğilip saçlarından öptüğümde kucağımda kıpırdandı. Tişörtümü tutan parmakları biraz daha sıkılaştı. Onun da benim kadar huzurlu hissettiğini biliyordum. Günlerdir ilk defa bu kadar huzurlu uyuyordu. Uykusunda konuşmuyor, kaşlarını çatmıyor ya da sağa sola dönmüyordu.
Gecenin bir yarısı kapı çaldığında irkildim. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi? Jules'u uyandırmadan yavaşça yataktan kalktım ve elimden geldiğince sessiz olmaya çalışarak kapıyı açtım. Otel görevlilerinden birisi elinde bir telefonla bekliyordu.
"İyi geceler efendim, bu saatte rahatsız ettiğim için üzgünüm fakat size bir telefon geldi. Çok acil olduğunu söylüyorlar." Görevliye "sessiz ol" işareti yapıp oda kartımı alarak odadan çıktım.
"Teşekkür ederim. İşim bittiğinde telefonu size getiririm," dedim telefonu alırken.
"Alo?"
"Colin?" Karşımda duymayı bekleyeceğim en son ses Gary'nin sesiydi fakat niye şaşırıyordum ki? Burada olduğumu sadece Gary ve Daniel biliyordu. Yine benimle dalga geçmek için aradıysa eğer şansına küsecekti çünkü sonunda yaptığı bir piçlik işime yaramıştı.
"Gary? Bu saatte aradığına göre ya beni çok özledin ya da gerçekten önemli bir şey oldu," dedim sırıtarak fakat telefonun diğer tarafından herhangi bir ses gelmedi.
"Colin... Keşke seni özlediğim için arasaydım kardeşim fakat maalesef önemli bir şey oldu. Sana gelince söylemek istediler fakat haber vermezsem eğer gelince beni öldürecektin. O yüzden..."
"Gary siktiğimin yerinde neler olduğunu bir an önce anlatacak mısın?" Anında gerilmiştim.
"Colin, otel tamamen korunma altında olmasına rağmen dışarıdaki misafirlerden birkaçı seni tanıyıp kar topu oynarken yanındaki kadınla fotoğraflarınızı çekmiş. Şu anda herkes sizi konuşuyor ve maalesef bu durum yüzünden şirket hisselerin değer kaybetmeye başladı."
Boşta kalan elimle burun kemerimi ovuşturdum. Bunun olacağını en başından Gary'e söylemiştim fakat şu anda hiçbirisi umurumda değildi. Paparazziler Jules'un kim olduğunu öğrenirlerse eğer onu rahat bırakmazlardı. Evine, iş yerine, arkadaşlarına hatta ailesine kadar rahatsız edebilirlerdi. Jules'a bunu yaşatamazdım. Siktiğimin hisseleri umurumda bile değildi.
"Jules'un kimliği belli mi?"
"Hayır, kadının kim olduğu hiçbir fotoğrafta belli değil. Sadece sen çok net görünüyorsun."
Gary'nin söyledikleri beni rahatlattı. Tanrı'ya şükürler olsun ki Jules'u tanıyamamışlardı. Ona bir an önce her şeyi anlatmalıydım. New York'a geri döndüğümüzde benim kim olduğumu öğrenmesi gerekiyordu.
"Jules'un kimliği ortaya çıkmadıysa eğer geri kalanın çok da bir önemi yok. Karen'la konuş. Gazetecilere bunun bir PR çalışması olduğunu, bizzat kendim de katılmak istediğimi dolayısıyla programa kız arkadaşımla birlikte geldiğimi söylesin. Bu onları biraz olsun rahatlatacaktır."
Evet, Jules'u hiç kimseden saklamak gibi bir niyetim yoktu. Sadece onunla burada tanıştığımı öğrenirlerse eğer her zamankinden çok daha acımasız olurlardı. Jules bunları hak etmiyordu.
"Kız arkadaşın mı?" Gary'nin sesi şaşırmış geliyordu. Sırıttım. Benden böyle bir şey beklemediği kesindi.
"Gelince anlatırım. Başka bir şey yoksa eğer kapatıyorum," dedim fakat Gary beni durdurdu.
"Colin... Sana bir şey daha söylemem gerekiyor fakat sakin olacağına dair bana söz vermen lazım."
"Ben gayet sakinim fakat yavaş yavaş sinirlenmeye başlıyorum Gary,'' dedim. ''Söyle hadi." Bir an önce kapatmak ve Jules'u yeniden kollarımın arasına almaya geri dönmek istiyordum fakat Gary'nin sesi endişeli geliyordu.
"Colin, annen yoğun bakıma alındı. Bir anda şekeri çok yükselmiş fakat şu anda iyi. Doktoru her şey yolunda giderse eğer yarın odaya alabileceklerini söyledi. Baban sana haber vermemi istemedi fakat bilmen gerekiyor diye düşündüm."
Bir anda sırtımdan aşağıya sıcak bir şeylerin indiğini hissettim fakat çabuk toparladım. Oturacak bir yerlere ihtiyacım vardı.
"Gary, bana doğruyu söyle. Annem gerçekten iyi mi? Bana yalan söylemiyorsun, değil mi?"
"Kardeşim sana böyle bir konuda asla yalan söylemem. Crystal çok iyi. Baban da öyle. İkisini de bir an olsun bırakmıyorum.
Yine de gelmek istersin diye özel jetimi hazırlattım. İstediğin an gelip seni alabilir."
Gary'nin söyledikleri bir nebze de olsa endişelerimi bastırmıştı fakat annemi görmek için iki gün daha bekleyemezdim.
"Geliyorum," dedim. "Hemen yola çıksın. Ben de hazırlanıyorum."
Telefonu kapattıktan sonra yeniden içeriye girdim ve sessiz adımlarla Jules'un yanına gittim. Uzun saçları yastığımın her yerine dağılmıştı. Önce Jules'u uyandırıp ona her şeyi anlatmayı düşündüm fakat gerçek kimliğimi söylemediğim için bana çok kızacak, endişelenecek ve hatta belki de benden nefret edecekti. Şu anda bunu göze alamazdım. Jules benden nefret ederken onu arkamda bırakıp gidemezdim ama onu yanımda da götüremezdim. Haberlerin üzerinden en azından birkaç gün geçip unutulmadan önce New York'a dönmemesi daha iyiydi. Belki de onu yanımdan hiç ayırmamalıydım. Birlikte dönüp onu Manhattan'daki daireme götürebilir her şey normale döndüğünde hayatımıza kaldığımız yerden devam edebilirdik.
Aklımdan bin tane düşünce geçerken bir kez daha Jules'a baktım. Ona her şeyi anlattıktan sonra benimle geleceğini sanmıyordum. Diğer türlüsü de ortalığı daha da alevlendirmek anlamına geliyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Kararımı vermiştim. Bu kararı verdiğim için kendimden nefret edeceğimi bilsem de ona hiçbir şey anlatmayacaktım. En azından geri dönene kadar... Her şey yoluna girdikten sonra onu bulacak ve her şeyi o zaman anlatacaktım.
Yatağımızın kenarına oturup Jules'un güzel yüzünü seyrettim. Benden nefret edecekti. Ona hiçbir açıklama yapmadan gittiğim için beni öldürecekti ama kendimi ona affettirecektim. Benim için başka bir seçenek yoktu. Jules'u uyandırmadan son kez öptüm ve hazırlanıp Bayan Landre'nin odasına indim. Kapıyı birkaç kez çaldıktan sonra Bayan Landre kapıyı açtı. Uykulu gözlerle bana bakarken bunun gerçek olduğundan emin olmak için birkaç kez gözlerini ovuşturdu.
"Colin? Bu saatte burada ne işin var?"
"Bayan Landre, ailemden çok önemli bir telefon aldığım için otelden ayrılmak zorundayım," dedim. "Jules'un hiçbir şeyden haberi yok. Onu uyandırmamak için eşyalarımı burada bıraktım. Sadece... Bu kâğıdı sabah Jules'a verir misiniz? Ona çok üzgün olduğumu da söyleyin lütfen."
Elimdeki kâğıdı Bayan Landre'ye uzattım fakat uykulu bakışları yerini şaşkın bir hale bırakmıştı.
"Colin... Ne anlatıyorsun? Anlamıyorum canım."
"Size her şeyi anlatmak için zamanım olsaydı keşke Bayan Landre fakat gitmem gerekiyor," dedim. "Kendinize iyi bakın." Bayan Landre'nin daha fazla soru sormasına izin vermeden hızlı adımlara asansöre bindim ama aşağıya indim. Gabriel telefonumu ve özel eşyalarımı getirmişti. Gary ayrılacağımı onlara da haber vermiş olmalıydı.
"Bay Reed, dışarıda taksiniz sizi bekliyor efendim," dedi. Telefonumu açmaya çalışırken başımı salladım.
"Teşekkür ederim," dedim ve otelden çıktım. Nefret ederek geldiğim bu otelden nefret ederek ayrılacağımı düşünmüştüm ama Jules'u böyle arkamda bırakmak kalbime bir bıçak gibi saplanmıştı. Taksiye binerken son kez otele baktım. Geri dönecektim. Geri dönecek ve aşkımı buradan alıp kaldığımız yerden hayallerimizi yaşamaya götürecektim.


***

Hastanenin soğuk koridorunda hızlı adımlarla yürürken adımlarım telaşlıydı. Gary her ne kadar annemin iyi olduğunu söylese de yoğun bakıma alınmış olması korkutucuydu. Birdenbire ne olduğunu anlamamıştım. Annemin şekeri bile yokken nasıl olurdu da komaya girerdi? Her ay kan değerlerine düzenli bir şekilde baktırdıklarını sanıyordum fakat bundan sonra bunu şansa bırakmayacaktım. En kısa sürede Karen'dan iyi bir doktor bulmasını ve düzenli olarak bana rapor vermesini isteyecektim. Gerekirse bir hastane satın alırdım. Koridoru döndüğümde kapıda bekleyen Gary'i gördüm. Beni görünce hızlı adımlarla yanıma yaklaştı. Üzerindeki takım elbisenin ceketini çıkartmış, gömleğinin birkaç düğmesini açmıştı. Dağılmış saçlarına ve çöken göz altlarına bakılırsa geceden beridir burada olmalıydı. Gary'e bunun için ömür boyu minnettar kalacaktım.
"Kardeşim, hoş geldin."
"Hoş buldum," dedim Gary'e sarılırken. "Annem nasıl, iyi mi? Bir an önce annemi görmek istiyorum."
"Çok daha iyi. Doktoru birkaç saat önce odaya çıkarttı. Uyuyor şimdi."
Gary'le annemin odasına doğru ilerliyorduk. Hastanede rahatsız edici bir ölüm sessizliği vardı. Zaten hastaneleri hiçbir zaman sevmemiştim. Burnuma gelen ilaç kokularını görmezden gelmeye çalıştım.
"Babam nerede? Melinda'nın haberi var mı?" Gary başını iki yana salladı.
"Martin amcayı zorla eve gönderdim. Dinlenmesi gerekiyordu. Melinda'ya da haber vermedik. Zaten bugün gelecekmiş. Martin amca boşuna endişelenmesini istemedi."
Başımı salladım. Annemin odasına yavaşça girdiğimde hasta yatağında uyuduğunu gördüm. Üzerindeki beyaz hastane nevresimi öyle ucuz görünüyordu ki sinirlerim bozulmuştu. Annem güçlü bir kadındı. Martin Stewart gibi aksi, işkolik bir adamla evlenmiş ve onu zamanla yoga yapan, beş çaylarına katılan bir adam haline getirmişti. İki tane de birbirinden inatçı, dediğim dedik çocuk büyütmüştü ve şimdi onu böyle güçsüz bir şekilde yatarken görmek gözlerimi doldurdu.
Annemin yanına gidip yavaşça oturdum ve serum takılı olmayan elini avuçlarımın arasına aldım. Dokunuşumu hissettiğinde bana doğru kıpırdanıp yüzünü buruşturdu. Birkaç dakika sonra gözlerini araladığında bembeyaz yanaklarına aniden kan gelmişti sanki.
"Colin," diye mırıldanırken sesi bir fısıltıdan farksız geliyordu.
"Geldim anne," dedim avucumdaki elini öperken.
"Nasılsın? Bir yerin ağrıyor mu? Doktorunu çağırayım..."
"Su," diye fısıldadı annem. "Bana su verir misin?"
Odadaki küçük buzdolabının üzerinde gördüğüm sürahiden anneme bir bardak su doldurdum ve anneme içmesine yardımcı oldum. Elleri hala güçsüzdü. Kalbim bir kez daha sızladı. O sırada Gary annemin uyanmış olduğunu doktora haber vermiş olmalıydı ki az sonra içeriye birlikte girdiler.
"Günaydın Bayan Stewart, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"
"İyiyim, galiba. Sadece çok halsizim."
Doktor annemin tahlillerini inceleyip masasına geri koydu.
"Son yapılan tahlillerinizde her şey normal görünüyor Bayan Stewart. Halsizliğiniz size verdiğimiz ilaçlarla ilgili olabilir. Sizi bugün de burada misafir edeceğiz fakat her şey yolunda giderse yarın taburcu edebiliriz."
"Teşekkür ederim."
Maksimum otuzlarının başında olan bu doktora ne kadar güvenmeliydik emin değildim. Belki de annemi başka bir doktora daha çıkartmalıydım. Daha tecrübeli ve işinin ehli bir doktor annemin neyi olduğunu bize daha ayrıntılı bir şekilde anlatabilirdi.
"Doktor Bernard," diye arkasından koştuğumda doktor durdu. Boğazımı temizleyip elimi uzattım.
"Ben Colin Reed Stewart. Crystal Stewart annem oluyor. Dün gece hastaneye kaldırıldığında maalesef yanında değildim fakat annemin şeker komasına girdiğini söylemişsiniz. Bildiğim kadarıyla annem şeker hastası değildi. Her ay tahlillerini düzenli bir şekilde yaptırıyoruz. Kaldı ki annem oldukça aktif bir insan. Yürüyor, koşuyor, yoga bile yapıyor. Bütün bunlara rağmen böyle bir şey nasıl mümkün olabiliyor aklım almıyor maalesef."
Doktor bana gülümsedi. Yüzümdeki endişeli ifadenin onu gülümsettiğine memnun mu olmalıydım?
"Bay Stewart, endişelerinizi tamamen anlıyorum fakat tıpta tip 2 diyabet yani gizli şeker dediğimiz bir hastalık var. Şeker hastalığı her ne kadar hareketsizlik ve kilodan kaynaklanıyormuş gibi bilinse de maalesef genetik faktörler de en az hareketsizlik ve kilo kadar önemli bir rol oynuyor. Yaptığımız tahlillerin sonucunda da annenize tip 2 diyabet teşhisi koyduk. Maalesef bu rahatsızlık normal diyabet rahatsızlığı gibi kolay teşhis edilemiyor bu yüzden şimdiye kadar fark etmemiş olmanız çok doğal.''

Doktor Bernard'ın söyledikleri beni daha da endişelendirirken ellerim boynumdaydı. Sanki birisi boğazımı sıkıyordu ve ben nefes alamıyordum.
''Peki ne yapabiliriz? Annemin şekerini kontrol altında tutmak için nasıl bir yol izleyebiliriz?''
''Şu anda her şey kontrol altında olsa da beslenmesine dikkat etmesi gerekiyor. Bu yüzden hastanemizin diyetisyenini annenizle konuşması için bir randevu ayarladım. Bugün gün içinde sizinle konuşmaya gelecek ve annenize hem nasıl beslenmesi gerektiğini anlatacak hem de ona uygun bir program çıkartacaktır."
Benim sessiz kalışım üzerine doktor devam etti.
"Şu an için endişelenecek bir şey yok, Bay Stewart. Başka bir sorunuz olursa hiç çekinmeden sorabilir, istediğiniz zaman üst kattaki odama gelebilirsiniz."
"Teşekkür ederim," dedim. Belki de düşündüğüm kadar kötü bir doktor değildi... Doktor Bernard ilerlerken ben de annemin yanına geri döndüm. Biraz daha kendisine gelmiş görünüyordu.
"Baban nerede?"
"Eve gitmiş," dedim. Annem başını salladı. Elleri boynundaydı ama boynu boştu. Yoğun bakıma girerken bütün takılarını almış olmalıydılar.
"Sen nasılsın anne? Kendini daha iyi hissediyor musun?"
Yanına gidip tekrar eski yerime oturdum ve annemin elini avuçlarımın arasına alıp tekrar tekrar öptüm. Annem şefkatle saçlarımı okşadı. Gözlerinde özlem vardı. Acaba hala bana kızgın mıydı ve daha da önemlisi haberleri görmüş müydü? Jules'u bu şekilde öğrenmesini istemiyordum. Jules... Kalbime yıldırım gibi düşmüş bu kadını düşündüğüm her an acı çekiyordum. Şu an neredeydi? Ne yapıyordu? Beni ne kadar öldürmek istiyordu? O da en az benim onu özlediğim kadar özlüyor muydu?
"Ben gayet iyiyim ama sen hiç iyi görünmüyorsun Colin. Hangimiz yoğun bakımdan çıktı belli değil."
"Sadece yorgunum anne. Gary yoğun bakıma alındığını bana haber verdiğinde deliye döndüm. Koşarak yanına gelecek kadar yakınında olamadığım için özür dilerim ama yemin ederim duyar duymaz hemen geldim..."
Daha konuşmaya devam edecektim ki annem beni susturdu. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı.
"Babanla birlikte haberleri gördük," dedi. "Yanında gördüğümüz o kız her kimse, onunla olmak için bize yalan söylemeseydin keşke. Bu Noel'i kız arkadaşımla kutlamak istiyorum deseydin eğer iş seyahatine gittiğinden çok daha mutlu olurduk."
Onlara yalan söylediğimi anlamışlardı. Yalan söylemekten nefret ederken bunu bu şekilde öğrenmelerinden daha çok nefret ettim fakat artık beni bu işe zorladığı için ne Gary'e kızabiliyordum ne de pişmandım. Jules için pişman olduğum tek şey daha önce tanışmamamızdı.
"Anne düşündüğünüz gibi değil," dedim. "Jules'la olan durumumuz çok farklı.'' Elimde olmayarak gülümsedim. ''Aslında sana her şeyi uzun uzun anlatmak istiyorum ama şu anda değil. Şu an için en önemli şey senin bir an önce sağlığına kavuşman.''
''Ben gayet iyiyim,'' dedi annem ayağa kalkmaya çalışarak fakat onu durdurdum.
''Anne...''
''Colin, parmağına ne oldu senin?''
Annem endişeli bir şekilde elimi tutmuş sargılı parmağıma bakarken gülümseyerek ona baktım. Komadan giren kendisi olmasına rağmen küçük bir kesik için nasıl endişelenmişti.
''Önemli bir şey değil anne,'' dedim onu rahatlatmaya çalışarak. ''Biraz derin kestiğim için dikiş attılar.''
''O kız için mutfağa da girdin yani,'' dedi annem başını iki yana sallarken. Ona aslında tam olarak mutfağa girmediğimi söyleyecektim fakat vazgeçtim.  Daha sonrasında annemin soracağı sorulara hazır değildim. Tam o sırada içeriye babamla birlikte Gary girdi. Hemen kalkıp babama sarıldım. Beni gördüğüne şaşırmadığına göre Gary ona geldiğimi söylemişti.
''Crystal, hayatım nasıl oldun?'' Babam az önce oturduğum yere oturup anneme sarıldı. Ona baktığımda annem için ne kadar endişelendiğini görebiliyordum. Çok korkmuş olmalıydı ve ben yanında olup babama destek olmak için çok uzaktaydım. Suçluluk hissi boğazıma düğümlenip yumruk gibi oturdu.
''Harikayım. Bir an önce evimize dönmek için sabırsızlanıyorum fakat doktor yılbaşını burada geçireceğimi söyledi.''
''Sen sağlıklı bir şekilde yanımda ol da hayatım, ben senin için bu hastane odasını da evimizin salonuna çeviririm.''
''Martin amca doğruyu söylüyor,'' dedi Gary uzanıp annemin elini öperken. ''Yeter ki siz iyi olun Crystal Hanım, ben sizin için buraya New York'un en ünlü müzisyenlerini getirtirim.''
Annem sırıtarak Gary'e baktı. ''Siz beni hep böyle şımartacaksanız eğer ben sürekli hasta olurum,'' dedi. Annem Gary'i severdi. Gary piçinde şeytan tüyü olduğunu düşünsem de birçok konuda oldukça düşünceli olduğunu kabul etmeliydim. Bazen sırf annemle ve babamla sohbet etmek için bize gelir, hiçbir zamanda eli boş gelmezdi. Ya anneme en sevdiği çiçeklerden alır ya da babamın içmeye doyamadığı tatlı şaraplardan getirirdi. Bu yüzden ailemin kalbini çalmış olmasına şaşırmıyordum.
''Sağ ol oğlum,'' dedi babam Gary'e dönüp. ''Geceden beri bizim için koşturup duruyorsun.''
''Olur mu öyle şey Martin amca. Ben her zaman buradayım.''
Telefonum çalmaya başladığında gözlerimi devirdim. Kaç gündür telefon sesi duymamaya alışmıştım ve doğrusu arayan kişinin Jules olma ihtimalinin sıfır olması canımı sıkıyordu. Tahmin ettiğim gibi Karen arıyordu fakat şu anda hiç zamanı değildi. İşler biraz daha bekleyebilirdi.
''Colin, doktorla konuşabildin mi? Ne diyor?'' Başımı salladım.
''Maalesef annemde gizli şeker varmış fakat Doktor Bernard korkulacak bir şey olmadığını söylüyor. Tahlilleri temiz çıkmış. Yine de doktoru bir diyetisyenle ilerlememizi istiyor. Hastanenin diyetisyenini önerdi fakat beğenmezsek başka diyetisyenlerle de görüşebiliriz.''
Babam bana mesafeliydi. Ona ilk defa yalan söylemiştim ve yalanımı magazinde yakalamıştı. Güvenini yerle bir ettiğim için kendimden nefret ediyordum. Keşke en başından onlara her şeyi anlatsaydım. Gerçi o zaman annem hiçbir şekilde gitmeme izin vermez ben de Jules ile tanışmazdım. Böyle bir ihtimali düşünmek bile istemiyordum. O benim dünyamın güneşiydi. Ve şimdi güneşimden uzak olduğum için buz tutmuştum.
''Bu sefer doğruyu söylüyorsun, değil mi? Eve gittiğimizde birkaç gün sonra daha ciddi bir şeyler olduğunu öğrenmeyiz?''
''Baba...'' diye başladım fakat Gary beni susturarak söze atladı.
''Colin bırak ben anlatayım, nasıl olsa her şey benim suçum.'' Gary fazla ayrıntıya girmeden bir iddiaya girdiğimizi, benim kaybettiğimi ve ne kadar istemesem de söz verdiğim için gitmek zorunda olduğumu söyledi. Babama yalan söylememi bile üstlendi.
''...çok özür dilerim. Ben olayların bu kadar büyüyeceğini düşünemedim. Colin'in kimliğini saklamak için her şeyi yaptık fakat yine de onu tanıyan birkaç kişinin çıkacağını hesaba katmalıydım. En başından böyle saçma bir istekte bulunmamalıydım.''
''Söylediğin hiçbir şey Colin'in bize yalan söylemesini haklı çıkartmıyor,'' dedi babam keskin bir ses tonuyla. Onu en son yirmi yıl önce böyle sinirli görmüştüm. Bana çok kızmış olmalıydı. ''Annesi onun haberlerini gördükten sonra hasta oldu. Ya ona bir şey olsaydı? Her şey bir yana oğlumun böyle bir şey yapmasını kabul edemiyorum. Katıldığı o saçma programdan bahsetmiyorum bile. Benim oğlum böyle bir insan değildi.''
''Baba ne yalan söylediğimi inkâr ediyorum ne de kendimi haklı çıkartmaya çalışıyorum fakat hiçbir şekilde pişman değilim,'' dedim. Babam ateş saçan gözlerini bana doğru çevirdi. Annem eliyle ağzını kapattı.
''Bunları şu anda özellikle de annem hastayken konuşmak istemezdim fakat madem konuyu açtınız benim de anlatmak istediklerim var. Katıldığım o saçma program hayatımın aşkını karşıma çıkarttı. Her adımını nefret ederek gittiğim o yerden kalbimi bırakarak geri döndüm. Televizyonda gördüğünüz o kadına alışsanız iyi olacak çünkü yakın zamanda hayatımı onunla paylaşmak gibi niyetim var çünkü ben onsuz nefes alamıyorum.''
Herkes şaşkınlıkla bana bakarken anneme döndüm.
''Seni bu dünyadaki her şeyden çok sevdiğimi biliyorsun anne,'' dedim. ''Fakat Jules hiçbir şey bilmiyor. Ne gerçekte kim olduğumu ne adımı ne de çekip gitmemin sebebini. Şu anda muhtemelen onu terk ettiğimi sanıyor hem de hiçbir şey söylemeden. Benden nefret ediyor bile olabilir ama önemli değil. Onu yeniden bulacağım ve güvenini kazanmak için her şeyi yapacağım.''
Annem gülümseyerek bana bakarken babamın elini sıktığını gördüm. "Oğlumuz âşık olmuş," dedi. Neredeyse kahkaha atacaktı. Annemin sevinçli hali beni gülümsetti. Daha sonra bana döndü.
''Git hadi,'' dedi gülümsemeye devam ederken. ''Bak ben gayet iyiyim. Hem burada kalıp yılbaşını hastane odasında geçirmektense sevdiğin kadının yanına git ve onu bir an önce buraya getir.''
''Anne...''
''Colin Reed Stewart, seni bundan çok daha iyi yetiştirdim. Şimdi git ve o kızın kalbini yeniden çal. Stewart erkeklerinden vazgeçmenin ne kadar zor olduğunu en iyi ben bilirim.''
Babam onaylamayan gözlerle bakarken sırıttım. Annem haklıydı. Bir an önce gidip Jules'un kalbini yeniden kazanacaktım. Gary'e baktığımda yüzündeki şaşkınlık ifadesinin hala silinmediğini gördüm. ''Jeti yeniden hazırlatabilir misin?'' diye sorduğumda hızlıca başını salladı. İnanamıyordum. Jules'a gidecektim.

***

Yılbaşı'na saatler kala onu bulmuştum. Bayan Landre Jules'un otelden ayrıldığını söylediğinde ne kadar korktuğumu anlatamazdım. Onu tamamen kaybetmiş olabilirdim. Ellerimin arasından kayıp gitmesine izin vermiş olabilirdim. Bayan Landre onun Fransa'ya gittiğini söylediğinde imdadıma Karen yetişmişti. Birkaç saat içinde Jules'un Fransa'daki ailesinin ev adresini bulmuştu ve şimdi bir elimde pahalı bir Fransız şarabı, diğer elimde çiçeklerle kapısının önündeydim. Ayaklarım titriyordu. Jules'u öyle özlemiştim ki... Fakat benim tanıdığım Jules beni görür görmez kapıyı yüzüme kapatır, beni kovmaktan beter ederdi. Demir kapıyı açıp içeriye girdikten sonra patikadan yavaş adımlarla ilerledim. Bahçedeki küçük oyuncaklarla bir zamanlar Jules'un oynadığını düşünmek beni gülümsetti. İnce ince yağan kar biraz daha yavaş yürümeye devam edersem eğer beni ıslatmaya yetecekti. Bütün cesaretimi toplayıp sonunda kapıyı çaldığımda kalbim ağzımdan çıkacak gibi atmaya başlamıştı. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve Jules bütün güzelliğiyle karşımdaydı.

Ökse Otunun AltındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin