Arabayı deponun önüne parkettiğimde çatık kaşlarıyla bana döndü. Emniyet kemerini çıkartıp anahtarı aldığımda o çoktan arabadan inmişti. Silahımı belime takıp arabadan indiğimde kapının önündeki korumalar büyük bir gülümsemeyle bana yaklaştı. Deponun büyük kapısı açıldı. İçeriden Sefa ve Ali çıktı. Sefa koşarak "Ablam!" Diye bağırdığında kıkırdayıp "Lan kerata!" Diye bağırdım. Açtığım kollarımın arasına girdiğinde saçlarını okşayıp sırtını sıvazladım. Ali Gökalp'e kafasıyla selam verip bize döndü. "Lan çekil hacı yatmaz gibi bir sağ bir sol yapıyon. Cacık ettin ablamı." Sefa benden ayrılıp "Hıyarsız cacık mı olur? Gel böyle." Diyip aramızı gösterdi. Ali onu umursamadan yanıma gelip "ablam." Diye fısıldadı. Sesindeki özlem kanıma dolunca büyükçe gülümseyip "Can." Diyerek kollarımın arasına aldım. Cebime bir kağıt sıkıştırdıktan sonra saçlarıma bir öpücük kondurup ayrıldı. Sefa Gökalpi gösterip "Bu kim lan?" Dedi. Anında kaşlarım çatıldı. "Ağır ol şampiyon kendisi kocam olur." Sefa büyük bir şaşkınlıkla gözlerini araladı. Anında ellerini önünde birleştirip "özür dilerim abi. Salaklığımı mazur gör." Dedi. Gökalp "Sorun değil." Dediğinde ona yaklaştım. Elini o kadar adamın içinde belime koyup sahiplenici bir şekilde kendine doğru çekti. Ali bir ele bir bana bakıp kafa salladığında sırıtma isteğimi zar zor bastırdım.
Yavaş yavaş depoya doğru yürüyüp içeriye girdik. Bir tane adamla seydoyu gördüm. Seydo kafasını kapıya çevirdiğinde gözlerinde ki parıltılar içimin ısınmasına yol açtı. Elindeki kahve kupasını sehpaya bırakıp ayağa kalktı. "Afo?" Kaşlarımı çatıp "La oğlum Afra Afra!" Dedim. Ellerini eşofmanının cebine sokup "Yürü la bebeye bak." Dedi. Elini enseme atıp kendine çektiğinde Gökalp aniden elini tuttu. Gözlerinde ki parıltılar kaybolunca ağır ağır Gökalp'e döndü. Ali ve Sefa yutkunduğunda bıkkınlıkla nefesimi verdim. Tam ona doğru adımını atacakken "Kocam Gökalp." Diye tanıttım. Seydonun kaşları havaya kalktı. "Kocan?" Kafamı salladım.
Elini ağır ağır enseme tekrardan koydu ve Gökalp'e baka baka anlımdan öptü. Kıkırdadığımda gözleri geri bana döndü. "Evleniyorsun bi alo çekmiyorsun."
"Düğün yada nişan yapmadık." Dediğimde kaşları havaya kalktı. Kimsenin anlamayacağı bir biçimde gülümsediğimde kafa salladı usulca.
Geçmiş.
Seydo ve Afranın tanışma anı.
Burnumu çekip kafamı çöp kutusuna yasladım. Havalar gittikçe soğuyordu. Üşüyen ellerimi birbirine sürtüp derin bir nefes verdiğimde havada süzülen duman aklıma yine onu getirmişti. O adamda sigara içerken de öyle duman çıkıyordu. Şimdi onun gibi mi olmuştum?
Onun gibi olmamak için nefesimi tuttuğum sırada duyduğum adım sesleriyle tuttuğum nefes genzime kaçtı. Öksürmeye başladığımda çıplak ayaklar görüş açıma girdi. Dağınık sarı saçlar,yaramazlığın verdiği heyecanla parlayan yeşil gözler, camdan kaçtığı için çıplak olan küçük ayaklar, havanın soğukluğu yüzünden kızarmış ve akmış küçük burun. Afra buradaydı. Yine gelmişti.
Beni görmemesi için kısa saçlarımı kapatan şapkamı kafama daha çok çektim. "Seyvo?" Küçük ve ince ses kulaklarıma iliştiğinde kafamı yokuşa çevirdim. Karın üzerinde kayıp giden aracı görmemle ayağa kalkmam bir oldu. "Kız! Afo burdayım!" Beni gördüğü anda küçük ayaklarını kara batırıp çıkartarak koşarak yanıma geldi. Elinde tuttuğu muzlu sütü ve zeytinli açmayı sallayarak bana uzattı. "Yemey yemey!" Diye şakıdı. Elindekileri ittirip "İstemiyorum." Dedim. Anında elini karnıma atıp sıktı. "Buş bu?" Dedi soru sorar gibi. Acıkan karnım guruldamaya başladığında Afra gülüp kucağıma açmayla sütü bıraktı. İstemeye istemeye açmadan büyük bir ısırık aldım. Suratımı buruştururken "kızım şunu zeytinli alma ya!" Dedim. Zeytinleri tek tek çıkartıp avcısına bıraktığımda hepsini ağzına attı. Bahçeden siyah bir köpek ağzında Afranın botlarıyla bana yaklaştığında gülümsedim. "Aferin karabaş." Botları bırakıp havladığında açmanın yarısını ona verdim. Afra "kayabaş! Kayabaş!" Diyerek karabaşın kulaklarını tuttu. dudaklarını kafasına bastırdığında "Kız dur!" Diyerek engel olmaya çalıştım.