Günler geçip giderken bir haftayı devirmiştik Yusuf'la ve birbirimize öyle çok alışmıştık ki aramızda hiç yabancılık yoktu. Hatta Yusuf sürekli şaka yapıyordu.
Mesela dün kahvaltıyı hazırlarken yanıma gelmiş, "Ne yapıyorsun?" Diye sormuştu ki ne yaptığımı görüyordu.
"Ne mi yapıyorum? Menemenin başında durduğuma göre tereyağı yapıyorum." Dediğimde gülmüş ve masaya geçmeden şakasına devam etmişti.
"Menemenin güzel değil ya!" Diyince hızla ona dönmüştüm. Löp löp yiyende bendim sanki Yusuf bey!
"Öyle mi, sen yap istersen Yusuf!" Diyip tezgâhta onun için yer açmıştım. Yusuf ise sırtımı sıvazlayıp gülümsedi.
"Ya canım, ne gerek var şimdi, hem sen o kadar hazırlamışsın ayıp olur." Demiş ve yanağıma sulu bir öpücük bırakmıştı.
Bugün ise camiden çıktıktan sonra kızlarla parka gelmiştik.
"Canan, delirdin mi? Yani Hüseyin sözlenince biraz geriledin sanki!" Rukiye gülerek söylediği şeyleri sonradan idrak etmiş olacak ki yüzündeki gülümseme silinmiş yerini telaş almıştı. "Ben... ben özür dilerim, Canan. Bir anda şu uzun dilime hakim olamadım."
Canan, Hüseyin'in sözlendiğini Rukiye'den yeni duymuştu çünkü biz bir şekilde engellemiştik ve şu an Canan buz tutmuş gibi donakalmıştı.
"Hüseyin... sözlenmiş mi? Ama..." Başta kahkaha atınca hepimiz birbirime bakmıştık ama Canan birden ağlamaya başlamış ve elleriyle yüzünü kapatmıştı.
"Canan," sesimi ben bile duyamamıştım. Canan'ın yıllar sonra bu denli ağladığını görmek hepimizi sarsmıştı.
"Ben... ben onu sevmiştim, seviyordum." Canan'ın yüzündeki ellerini çekmeye çalışsakta bize izin vermemiş ve ağlamasına devam etmişti.
Bir süre sonra karşıda elinde poşetlerle, yüzü asık bir Hüseyin vardı ve bize yaklaşmaya başlamıştı ama bizim olduğumuzu bilmiyordu çünkü gözleri ayaklarını takip ediyordu. Birden duraksadı ve başını kaldırdığı gibi gözleri Canan'ı buldu.
Canan hâlâ ağlıyordu. Bu sefer her yeri şen kahkahaları değilde, acı dolu hıçkırıklarını duymak bizi şaşırtmıştı daha doğrusu: sarsmıştı, yaralamıştı. "Aptalım ben... birde sevileceğimi düşünüyorum. Dualarım onla doluydu. Gitmem gerek benim, özür dilerim." Canan kalktığı anda Hüseyin'le göz göze gelmiş ve duraksamıştı.
Canım iyice yanarken Canan, Hüseyin'e bakmadan yanından geçmişti.
...
Eve geçtiğimde canımın acısı geçmiş değildi ve Yusuf'a böyle gözükmek istemiyordum.
Akşam yemeğini yapmaya koyulmuş bir yandan sureler okuyordum fakat o kadar dalgındım ki pilava tuz yerine şeker atıyordum.
Omuzlarımı silkip ocağın altını kapatmış mescide gidip Kur'an okumaya başlamıştım. Başka nasıl bir çözüm bulabilirdim ki kendime de, arkadaşıma da?
Kapı çalınca dalgınlığımı bir kenera atıp kapıyı açmaya gitmiş ve yorgun bir Yusuf'la karşılaşmıştım. Saçları dağınık, gözleri, yanakları kızarık, göz altları çökmüştü.
"Salamın Aleyküm, güzelim." Diyince zorda olsa gülümseyip, "Ve Aleykümselam, hoşgeldin Yusuf." Dedim ve kapının önümden çekilip geçmesini bekledim fakat onun gözleri bir kaç saniye daha yüzümü taramıştı.
"Bir sorun mu oldu Meryem'im, yüzün asık?" Kafamı iki yana sallayıp tebessüm etmiş az da olsa ikna etmeye çalışmıştım. "Öyle olsun, nasıl geçti? Kızlar yok değil mi?" Diye sorduğunda mutfağa geçmiştik bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Helalim
Teen FictionSevginin en güzel haliydi Meryem ile Yusuf... Onlar, Allah'ı anmadan gün geçirmezdi. Birbirlerini çok severlerdi ancak Allah'a olan sevgilerini asla unutmazlardı. En zor günde bile, Allah'ı andı onlar... Ahiret için uğraştılar, başardılar mı? İşte b...