Öncelikle merhaba! İlk kurgu ve ilk bölüm olduğundan yazım hataları ve bazı kusurlar bulunabilir bunlar için şimdiden özür diliyorum. Keyifli okumalar:)
Şırnak Uludere
2004Havada silah ve bomba sesleri yankılanıyordu yanımda tir tir titreyen Damla'nın elini sıkıca kavradım. Korkuyorduk annem ve Derya Teyze bizi buraya saklayıp gitmişti, giderken ağlıyorlardı zaten onlar gittikten sonra silah sesleri yükselmişti. Onlar için endişelenmeye başlamıştım çünkü bomba sesleri şiddetini her geçen saniye arttırıyordu ve onlar gideli uzun zaman olmuştu.
Dişlerimi sıkmaktan ağrıyan çenemi yavaşça serbest bıraktım. Bir anda silah sesleri kesilişti fakat adım sesleri gelmeye başlayınca nefesimi tutup Damla'ya baktım o da nefesini tutmuştu ve ağlamayı kesmişti.
Adım sesleri çok yakınımızda durdu ve biri bilmediğim bir dil konuşmaya başladı.
"Ev der paqij e (burası temiz)" diyerek bir tarafa doğru bağırmıştı sonra ise yanına bir çift ayak daha eklenmişti. Dişlerimi daha çok sıkıp Damla'nın elini sıktım. Adamlardan biri bu tarafa doğru yürüyüp durdu."Wextê me tune ye, hewşa piştê kontrol bikin û paşê em herin. (Zamanımız yok, arka bahçeyi kontrol edin ve sonra gidelim)" diyerek yanındaki adama döndü adam ne dediyse öteki adam ile beraber hızlıca çıktılar.
Damla ile titriyorduk fakat adamların gitmeleri ile beraber ikimiz de rahat bir nefes verdik. Çenemi havaya dikip yavaşça ayağa kalktım, Damla'ya elimi uzattım. "Burada bekleyemeyiz annemleri bulmamız gerek."
Damla ilk tereddütle bana bakıp yeşil gözlerini kırpıştırdı. "Ama annemler bize buradan ayrılmamamız gerektiğini söylediler, ya gelirlerse ve bizi bulamazlarsa?" Sesi titriyordu ve konuşmakta zorlanıyordu, derin bir nefes verip ona baktım. "Gelecek olsalardı şimdiye kadar gelirlerdi. Dışarıda silah sesleri kesildi hadi gel aramaya çıkalım." Damla yine tereddüt etti ama sonradan sıkıca elimi tutup ayağa kalktı.
Yavaşça ve ortalığı kontrol ederek yıkık dökük eşyaların arasından dikkatlice geçtik. Bir anda Damla'nın elimi sıkarak sorduğu soru ile derince yutkundum. "Efsa, annem ve babam gibi sende beni bırakmazsın değil mi? Sen de gidersen kimim kalır ki benim burada?" demişti titrek sesi ve gözyaşları arasından. Ona dönüp kaşlarımı çattım. "Ağlamayı kes, hem Derya Teyze ve Murat Amca'nın seni bıraktığı filan yok onları bulacağız ayrıca Damla insan kardeşini bırakır mı hiç? bırakmam tabi." Elini daha sıkı tuttum.
Tam kapıdan çıkarken yere düşen ve daha kırılmamış olan kar küremi gördüm. Gülümseyerek eğildim, onu yerden alıp sıkıca tuttum. Babamın bana doğum günü hediyesiydi. Kürenin içinde iki katlı, mor duvarlı, pembe çatılı, mor bacalı bir ev ve hemen yanında pembe bir sokak lambasıyla bir yıl başı ağacı vardı. Evin üzerine vuran sokak lambasının ışığıyla beraber küreyi salladıkça uçuşan kar taneleriyle verdiği hava bir yıl başı gecesinden farksızdı.
Küreye bakarak derin bir nefes verdim, kar küremi çok sarsmayacak şekilde elimde tutuyordum ve diğer elimde ki Damla'nın elini hala sıkıca tutuyordum. Temkinli adımlarla yıkık dökük olan evimizden yavaşça çıktık.
Bir anda Damla'nın çığlığı ve gördüklerim ile donakaldım. Her yer savaş alanını andırıyordu belki de savaştaydık anlayamıyordum. Yerde kurumuş ve üzerine yenileri eklenmeye devam eden kan lekeleri, ölü bedenler, acılarından inleyen yaralı insanlar, ağlayan çocuklar ve daha fazlası...
Elimle Damla'nın ağzını sıkıca kapattım. "Sesiz ol hala burada olabilirler." Damla'nın gözlerinden yine durmaksızın yaşlar akmaya başlamıştı. Aslında ne kadar güzeldi ormandaki ağaçları andıran yemyeşil gözleri fakat ağlayınca rengi bulanıklaşıyordu bu yüzden ona ağlamak hiç yakışmıyordu ama ben ağlamasını ne kadar istemiyorsam o da o kadar ağlamıştı bugün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSA(+18)
General Fiction"Bir çocuğun doğum günü aynı anda ölüm günü olabilir miydi? Benim için tam olarak öyle olmuştu."