"Uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorumöyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorumöyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadanöyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorumöyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum"-Cemal Süreyya
💦
Ayaz annesinin göğsünde yatarken huzurluydu. Babası bugün annesinin odasına gelmemişti, demek ki sırada Selvi Teyze vardı.
Asiye Hanım oğluna bakarken hala uyumaması ile kaşlarını çattı. "Oğlum saat kaç oldu uyusana artık." Derken sesi sitem doluydu.
Ayaz annesinin göğsünde biraz daha yayılırken konuşmaya başladı. "Böyle uyuyamıyorum. Bana yine şarkı söyler misin?"
Asiye Hanım dedikleriyle gülümserken yavaş bir ritimle Karadeniz Lazcası ile söze girdi. Bir yandan da oğlunun saçlarını okşuyordu.
Asiye henüz on sekiz yaşına basmamıştı, aylar kalmıştı. Ordu'nun küçük bir köyünde ailesi ile yaşıyordu ta ki babası denen adamın onu sattığını öğrendiği güne kadar. Kendinden yaşça büyük bir adam ile evlendirilmişti. Evlendiği adam babasını geçmiş, dedesi yaşındaydı ve adamın Asiye'den başka dini nikah ile evli olduğu üç eşi daha vardı. Oğluna bakıp iç çekti. On beş yaşında bu eve gelmiş ve hemen hamile kalıp, on altısına girmek üzereyken Ayaz'ı doğurmuştu. Hayata tutunmasının tek sebebi oğluydu.
"Aǯi şǩule govulur daği daği
Dido miğun guris derdi meraği"
Asiye Hanım sözleri mırıldanmaya devam ederken, Ayaz annesinin güzel sesi ile gözlerini yumarak huzurlu bir nefes çekmişti içine. Ayaz annesinin sesini duymadan uyuyamıyordu. Onun için annesinin sesi dünyanın en güzel melodisiydi.
"Oǩomdğulat si şekeri ma yaği
Si domḉvi do domxali gyuli çkimi."
Derken yavaş yavaş gözleri dolmaya başlamıştı Asiye'nin. O an odada iki tane çocuk vardı, sadece biri erken yaşta olgunlaşmak zorunda kalmıştı ve çocuk doğurmuştu henüz kendi çocukken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSA(+18)
Ficción General"Bir çocuğun doğum günü aynı anda ölüm günü olabilir miydi? Benim için tam olarak öyle olmuştu."