11. Bölüm

8.6K 805 327
                                    

Yüzümdeki o bana ait olmayan ifadeyle koşmaya devam ediyordum. Nereye olduğuna dair bir fikrim yoktu. Onu orada bırakıp kaçmamım ne kadar sürdüğünü bilmiyordum. Ayaklarımın yavaş yavaş beni Baekhyun'un evine götürdüğünü biliyordum ancak kalbim nereye gittiğini bilmiyor gibiydi daha çok.

Yüzüme vuran damlalar bile rahat ettirmiyordu beni o anda.

Sahi. Hangi ara yağmur yağmaya başlamıştı?

Başımı mavinin en koyusuna bürünmüş bulutlara çevirdiğimde akşamın karanlığında yüzüme vuran gri taneleri bütün vücudumda hissediyor gibiydim. Ağzıma giren su damlalarıyla aptal gibi gülümsediğimi fark etmem de bu sayede olmuştu.

Sokağın ortasında yürümeyi bırakıp kaldırım kenarındaki dükkanlardan birinin saçağının altına gizlenmiştim. Bu ılık ve rahatlatıcı yaz yağmurundan kaçmak değildi amacım. Koşmayı bırakıp biraz sakinleşmem içindi her şey.

Neden deli gibi koşuyordum? Hem de kalbimdeki bu tuhaf hisle?

Kalp çarpıntım azalsın diye durmuştum ama neden kalbim beynime bu çarpıntıların nedeninin koşmaktan kaynaklanmadığını, dinlensem de geçmeyeceğini söylüyordu?

Hepsinden önemlisi ben neden böylesine mutluydum?

Hayır, mutlu olmamam gerekiyordu ama yüzümdeki o tuhaf ifadeyi, bana ait olmayan gülümsemeyi silemiyordum. Evet, pek çok gülmüştüm, çokça keyif dolu kahkahalarımı sunmuştum insanlara ama hiçbirinde kalbim böyle dolmamıştı. 

Gerçek mutluluk böyle bir şey miydi? 

Peki bu zamana kadar kendimi mutlu olmaya zorladığım onca ana ne olmuştu? Ben mutluyum diyerek insanların yüzüne sunduğum onca gülümsemeye ne olmuştu?

Bu sefer gülümsememi bana kalbim emrediyordu. Kalbimdeki o doluluk hissi daha fazla olduğu yerde kalamayıp dudaklarımı gülmem için zorluyordu.

Bu aptal çarpıntının nedeni neydi? Neden durup dururken böyle olmuştum. O kadar çok koşmama rağmen, ıslanmama rağmen neden şikayet edemiyordum. Neden aklıma hakim olan düşünceler kalbimle ilk defa doğru orantılıydı?

Sorularıma bir cevap aramıyordum. Bugüne kadar hiçbir şeyden kaçmamıştım. Kendimden, kendime sorduğum bu sorulardan mı kaçacaktım?

Biliyordum, yağmurdan ıslanan uzun kirpiklerimden, kalbimdeki hiç kimsenin, benim bile ulaşamadığım köşelere kadar bu soruların cevaplarını biliyordum çünkü.

Aklıma da kalbime de dolan görüntüler aynıydı. Her şey hızlı hızlı gözlerimin önünde, hızlı olmasına rağmen bir o kadar da acı verecek kadar yavaşça beliriyordu.

İlk önce onu yetimhanede gördüğüm, daha sonraları gördüğüme lanet edeceğim an aklıma geliyor... 

Çatık kaşlarıyla, hiçbir şeyden etkilenmeyecek gibi, oldukça güçlü olan görüntüsünden nefret etmiştim daha ilk anda. 

Eğer elimde olsaydı her şeyi başa alırdım. O gün oraya gitmez, ona bağırmaz, gerekirse o adamlar tarafından öldürülene kadar dövülürdüm, ancak yine de oraya gitmezdim.

Bilemezdim, arabanın aynasından gördüğüm o soğuk bakışların daha sonraları canımı acıtacağını...

Ne tuhaftı değil mi? Bir kişi sizi uzun zaman sonra ilk kez böyle mutlu ederken aynı kişi, aynı zamanda canınızı en çok acıtan şey oluyordu.

Çünkü biliyordum. Bu mutluluk geçiciydi. O silik, belli belirsiz gülümsemesini sunduğu kısa an geçiciydi. Gözlerindeki en ufak yumuşamayı görmem geçiciydi.

Elephant ManHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin