Özel Bölüm (2)

5K 359 280
                                    

"Sehun artık uyanır mısın?"

"5 saat daha."

"Sehun eğer 5 dakika içinde kalkmazsan kendi başıma dışarı çıkıp beyaz, yakışıklı çocuklarla dolu bir bara gideceğim."

"Saat daha 12 Luhan. Neden bu kadar erken kalkıyoruz?"

"Neden mi? Tatil için yurt dışına geldik ve senin yaptığın tek farklı etkinlik evde değil otel odasında uyumak. Hala neden diye mi soruyorsun?"

"Hadi 2 yapalım şunu."

"Sehun, balkonda kahvemi içiyorum. Eğer beş dakika içinde tuvalette işerken çıkardığın sesleri duymazsam tek başıma Amerika sokaklarının tadını çıkarıyor olacağım." Başka bir şey söylemeden elimde kupayla balkona çıkmıştım.

Bütün işlerimizi nihayet yoluna sokabilmiş ve biraz farklı yerler gezebilmek için Amerika'ya gelmiştik, buraya kadar her şey yolundaydı, Sehun'un dün öğlen otele geldiğimizde yorgun olduğunu söyleyip uyumaya başlamasına kadar. Yaklaşık 24 saattir uyumasına rağmen hala benimle uyanma saati konusunda pazarlık yapıyordu.

Yani o kadar zamandır ilişkimizde değişmeyen iki şey vardı.

Sehun hala saatlerce uyuyabiliyordu ve bazen birbirimizi öldürüp yıllarca buzdolabında saklayacak kadar birbirimizden nefret edebiliyorduk.

Eh, bir de yatakta hala iyiydik.

Buraya doğru mevsimde gelebilmiş olmayı dilerdim. Soğuk olduğu her halinden belli olan deniz sert dalgalarla otelin hemen bulunduğu kıyıya çarparken sıcak kahve o görüntünün aksine beni ısıtıyordu.

Aynı bu okyanus gibiydim ben de. Nereden geldiğim belli değildi, pek çok kıyıyı görmüştüm, pek çok kıyıya vurmuştum kendimi, ait olduğum hiçbir yer yoktu. Çoğu zaman gürleyip büyük dalgalar oluşturmuştum kimi zaman insanları sıcak yaz günlerinde serinleten meltemlerden ibaret...

Sonrasında bir nehre karışmıştım, sert vadilerden akmış, tehlikeli şelaleri aşmış, düz ve sıcak ovalarda hayat bulmuş en sonunda ise sakin, küçük ve huzurlu bir göle varmıştım. Son durağım buydu.

Sonuç olarak durgunlaşmış, beni sahiplenecek derin yatağımı bulmuştum. Kimi zaman yağmur yağıyordu üzerime, kimi zaman rüzgar sularımı sazlara doğru sürüklüyordu. Kar yağıyordu buz tutuyordum, güneş en kızgın ışıklarıyla birlikte beni kurutuyordu. Ama yine buradaydım. Her şeye rağmen burada kalıyordum.

Nereye gideceği belli olmayan hırçın bir nehirken ben, kendime ait bir toprak bulmuştum. Ait olduğum bir yer ve bana ait olan insanlar vardı.

Balkona ulaşan sifonun sesiyle dudaklarımda memnun bir gülümseme oluşmuştu. Bu süre içinde kesinleştirdiğimiz bir şey varsa o da ipler artık kesinlikle benim elimdeydi. Keyifle köpüklü kahvemden büyük bir yudum almıştım.

"Kahve çok güzel kokuyor." Yanıma oturduğunda kahvemi ona uzatmıştım, birlikte içeriz diye oldukça büyük bir kupaya yapmıştım zaten. "Seni dinleyip kışlık montumu aldım iyi ki." Serin havada derin bir nefes almıştı.

"Sana hep diyorum, beni dinle yeter."

"Ne zaman dinlemedim ki?" Onun ardından yeniden kahvemi yudumlamıştım. Güzel bir sabah böyle başlardı.

"Eskiye hiç inmeyelim istersen." Teslim olduğunu gösterir bir şekilde ellerini yukarı kaldırmıştı, masum bir dudak büzüşü ile. 30'undan büyük bu adam, bazen yetimhanedeki çocuklardan daha çocuk olabiliyordu.

Elephant ManHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin