Bölüm başı;
Bölüme oy atamayı unutmayın sizi çok seviyorum.
Yorum yapmayı unutmayın !,bölüm için tepkilerinizi merakla bekliyorum.Bölüm şarkısı
ER TURAN / TÜRK KANI
NEŞAT ERTAŞ/ YOLCU" Atın üstündeki türk değilse yüktür !"
-ATATÜRK-Yara çok kanarsa kurur ,kabuk bağlar yara izi bırakır. Ama o yara belkide bizim için izi geçmiyecek yanık izleri bile bıraka bilirdi.
Kurşun önce yarayı deşer sonra içeri girer orayı darmaduman eder , ardından çiğerlerine kadar nüfus eder seni mazlumun ta kendisi ilan eder.
Ama o kurşun göğüs kafesine giremez duraksardı, yada girmeye cesaret bulamayan korkak bir bayis olurdu.Yada korkaklığına nazar boncuğu takan bir Sanrı...
Damarlarımdaki kan çiğerlerimde kaynarken kendime gelmekte güçlük çekercesine yutkunamıyordum. Kalbimde fırtınalar kopuyor, yedi büyüklüğünde deprem gerçekleşir gibi enkaz altına kalan asıl enkaz gibiydi.
Deprem zede gibiydim ,nereye tutunacağımdan korkuyordum.
Kötüler hep vardı ama iyiler kimsessizliğiyle karşılaşır yükümlülüğüyle baş başa kalırdı ,o yükümlülük ise insanlığı taşımaktı..Alparslan'ın sıcak dokunuşları beni sakinleştiriyor ama içimdeki ateş sönmüyecek sanki üstüne daha çok odun atıyorlardı.
Dolu gözlerim yaşlı adamda bir elimle ise künyeyi öyle bir sıkıyorduki ellerim beyazlamıştı.
Adam o kadar yaşlıydıki ayakta hem zor duruyor ,göz yaşlarını silmekte güçlük çekiyordu.Çenem delice tirriyordu , adamın önünden şehittin tabutunu aldıklarında dahada ağlamaya başladı.
Titreyen sesi çaressizliğin haykırışıydı, "oğlumu götürmeyin yavrularım!" Canım öyle acıyorduki kalbim ağrımasından yorulmuş gibi yorgun çırpınıyordu.
Yutkunamadım.
"Yastığın mezar taşı olsun ! , şehidim düğünün asıl maşlıyor !"dedi bu bir haykırştı. Bu bir acı çığlıktı. Bu bir çaresizliğin vicdansızlığıyla aynı masada kalmasıydı.Yaşlı adam bağırarak tabutun arkasından bakıyordu, bir anda koşmaya başladı tabutun arkadından,
O koşarken bastığı sularda yırtık terliklerini dahada ıslatıyordu.
Bir asker onun yanına gidip onu tuttu ona yardımcı oluyor gitmemesini sağlıyordu.Yaşlı adam üstedekiler yırtık ve ona çok büyük geliyordu , yaşlı adamın içinde gurur vardı. Şeref vardı.
Gözlerim üstünde gezinirken ellim kalbime gitmiş sanki ağrısını dindireceğimi düşünmüştüm.Gerçekten adaletin bumu dünya?...
Adam ağlıyarak yağmurlu çamura oturduğunda ;adımlarımın ne ara onun yanına gittiğini fark etmemiştim.
Alparslan benim gitmemi izin vermişti.Adamın kolunu tuttum narince , oturdu yerden yavaşça kaldırdığımda yandaki askerler beni izliyorlardı.
Adamın yorgun ve çökmüş gözleriyle karşı karşıyaydım.Gözlerindeki acıyı , hüznü anlatmak o kadar zorduki dil yetmez lâl olur ağlardı , bu gözlerle karşılaşan insan , lâl olmuş dil bile haykırarak ağlardı.
Gözleri o kadar çok şeyi anlatıyorduki ,göz yaşları çığlık yerini tutarcasına feryat ediyordu.
Soğuk elleri yanağmıma getirdi ve okşadı.
"Aynı şehit sümmey'eme benziyorsun.
Onunda gözleri ceylan gibiydi" dedi sesi o kadar üzgün ve özlemli geliyoduki sanki ben vücudumdan yirmi dört yerimden bıçaklanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANRI
Teen FictionSilah tutmaktan parnakları kabuk bağlamış adam. Hasta iyleştirmek için bileklerine kadar kana bulanmış kadın. İki el birleşince parmakların ucunda çiçek filizlenir ve siyah gül ortaya çıkar. Belki onlara siyah gül hikâyesi çok yakışır.