BÖLÜM ŞARKISI;
Alay marşı..Bazen kimsenin anlamadığı deli bir rüzgâr eser etrafta. O rüzgâr, zamanı geldiğinde herkesi yanına alır.
Hayatta başıma daha ne gelir ki dediğimiz zamanda en ağır şekilde vurur rüzgâr. Ve bu rüzgâr en sevdiklerimizi alır bizden.
6 yıl önce, Ankara.
Her sabahımız, her gecemiz dualarla geçiyordu. Abim bir haftadır aynı görevdeydi ve hâlâ gelmemişti. Annemle ben bu duruma alışmıştık artık. Bazen bir gidip aylarca görevde kalıyordu. Bize fotoğraf ve mektup yolladığı zamanlar da oluyordu. Ben geceleri uyumayıp ders çalışıyordum. Bu sene üniversite sınavım vardı ve bu benim için çok önemliydi. Abime söz vermiştim. Doktor olacaktım. Babam öldükten sonra bana babalık yapan abimdi. Ben daha yedi yaşındayken ölmüştü babam. O günden beri abim babam gibiydi. İzne geldiği günler abimle soru çözüyorduk hep. Yine bir akşam odamın pencereye bakan masasına oturmuş test çözüyordum. Annemin seslenmesini duyunca ayaklanıp odadan çıktım.
"Efendim anne?" Dediğimde televizyon karşısında fasulye kırdığını gördüm.
"Gel kızım yardım et azıcık bana."
Salık saçlarımı toplayıp annemin yanına oturdum. Fasulye kırmaya başladığımda açık televizyona baktım. Tabiki de haberler açıktı. Spiker konuşmaya başladı ve evde sessizlik oldu.
"Operasyonda iki şehit düştü. Şehitlerden birinin kimliği tanılmayacak halde bulundu. Diğer şehitimiz ise Üsteğmen Murat Şahin'di."
Kaşlarım çatıldı. Annem korkuyla bana baktı. "Kızım, abinin timindeki Murat değil mi bu?" Dediğinde sesi titredi.Sertçe yutkundum. Murat abiydi. Abimin timinden Murat Şahin.
"Anne," diye fısıldadım. "Bu abimin timinden Murat abi," dolmuş gözlerle kafamı anneme çevirdim.
Annem korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Hava yağmurlu olduğu için gökgürüldedi.
Camdan ambulans ışığını farketiğimde çenem titremeye başladı. Ve kapı çaldı.
Annem koşar adımlarla kapıya koşmuştu bende arkasından ilerledim.
Kalbime öyle büyük bir kıramp girmiştiki göğüs kafesimde artçı depremler çöküntüyle sonuçlanmıştı.Annem titreyen ellerle kapıyı açtı.
Kapıda asker ünüformalı bir adam ve yanındada iki asker dikiliyordu.
Arkadada polis ve ambulans vardı.
Artık anlamıştım ne olduğunu.O kimliği tanılmayan kişi abimdi.
Adam hüzünle bize bakıyordu.
Annem titreyen ellerle benim koluma tutundu.O artçı depremlere kalbimde ağrılar dayanamamış ,yıkılmadık bina burakmamııştı.
"Merhabalar ben Albay Mehmet Altan, başımız saolsun oğlunuz Yüzbaşı Ali aykurt şehit oldu."
Artık göz yaşlarım durmuyor aktıkca akıyordu.Annem bağırarak yere düştü "Oğlum!"
Diyerek bağrıyordu bense titreyen dizlerime engel olamamış yere çökmüştüm.Sağlık görevlileri annemin yanına geldi ve onun kolarından tutarak destek olmaya çalışıyorlardı.
Bense ağlamaktan gözlerim bulanıklaşmıştı.Kalbime sanki bir kurşun gelmiş ama acı çekmek için can atıyordu ve bir daha kurşun yiyordu .
Bir sağlık görevli benim yanıma gelmişti . Abim bize hep "Ben ölürsem vatan sağolsun diyeceksiniz çünkü ben şehit olucağım " derdi .
Titreyen bir sesle fısıldadım "Vatan sağolsun."
*
*
*
Merhaba arkadaşlar bu girişti .
1 bölüm için heycanlıyım , sizde beğendinizi yorumlarda belirtirseniz sevinirim ,Yeni kurgum sizlerle .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANRI
Novela JuvenilSilah tutmaktan parnakları kabuk bağlamış adam. Hasta iyleştirmek için bileklerine kadar kana bulanmış kadın. İki el birleşince parmakların ucunda çiçek filizlenir ve siyah gül ortaya çıkar. Belki onlara siyah gül hikâyesi çok yakışır.