İki Yıl Sonra

83 21 15
                                    

Ocağın başında tavuk çorbasını karıştırırken bugün ilk defa geçen zamanı düşündüm. Geçmişten bihaber yaşayıp gidiyordum. Nedense iki yılın ardından Kulpa'da, yani evimde bunun yorgunluğu çökmüştü üzerime. Mutluydum, huzurluydum, sık olmasa da sadece özlüyordum.

"Bu kadar karıştırdığın yeter," dedi. "Gerisini ben hallederim."

Kaşığı elimden bırakıp işi ustasına bıraktım. Tezgâha yaslanıp bir dilim kekin hepsini birden ağzıma tıkıştırmaya çalıştım.

"Yemekten önce bunu yapmaman gerektiğini söylemiştim."

"Evet," dedim. "Affedersin."

Zorlukla çevirdim keki ağzımda, boğulmamam için bir bardak su uzattı. Suyu içip teşekkür ettim.

"Bugün ders çalışmak istemiyorum," dedim. "Yemekten sonra yürüyüş yapalım. Çok sıkıldım."

"Peki," dedi. "Bunu fark ettim."

Yemekten sonra Kulpa'nın ılık ve esintili tepelerinde gezinirken yanı başımda bıkmadan usanmadan bana bakan bu varlığı iki yılın ardından sonra hâlâ anlamaya çalışıyordum. Çok şey öğrenmiştim bu doğru ama her şeyi öğrensem bile Petra çözülemez biriydi. Ne kadar tanırsam tanıyayım o sakladığı şeyi öğrenmedikçe işin içinden çıkamazdım.

Ufak bir tepenin üzerinde dikilip eşsiz manzarayı izledim, o benimle yaşamaktan nasıl bıkmıyorsa ben de her gün gördüğüm bu manzarayı izlemekten bıkmıyordum. Doğa beni iyileştiriyordu evet, olan buydu. Beton yığınları insanlığın en büyük hastalığıydı. Artık eve dönmek gibi bir düşüncem yoktu. Petra beni gönderse bile gitmezdim ki böyle bir şey zaten mümkün değildi. Yeşilliğin üzerine uzandım bir ölü misali.

"Gözlerini kapat ve düşünmemeye çalış," dedi. Dediğini yaptım. Ayakkabılarımı, ardından çoraplarımı çıkardım. Artık ayaklarım da o serin çim ve toprakla bütünleşti. Ellerimi iki yana uzatıp parmaklarımı toprağa geçirdim. İyice sıktım toprağı.

"İki yıl geçti," dedi sessizce. Sesi öylesine efsunluydu ki, bir masalın içinde buluverdim kendimi. Düşünmesem de görüntüler gözlerimin önündeydi. Karanlığın içinde aydınlandılar.

"Ve sana verdiğim zararı yavaş yavaş telafi ediyorum. Bunu biliyorsun."

Uzayan saçlarım yeşilliğin üzerinde uçuşup beni de uçuyormuş hissine bürüdü.

"İnsan sürüsünden nefret ediyorum ve uzak duruyorum, der Horatius. Biz de öyle yapacağız Fegel. Onlardan uzak durup huzur bulacağız. Epikürcüler gibi mutlu yaşamak için gizli yaşayacağız. Doğa bize kucak açtı ve herkesten gizledi. Bugünler geçecek Fegel, bu ömür bitecek ve o gün bizim gerçek başlangıcımız olacak."

"Gerçek başlangıç," diye fısıldadım. Toprağın ilahi gücü etkisini göstermiş, beni sakinleştirmişti. O haklıydı, o daima haklıydı. Petra benim kaderimdi, bizim kaderimiz birlikte yazılmıştı. Şimdiyse yazılanı yaşıyorduk. Oyuna müdahale edenler olsa da kurgu bozulmuyordu. Dönüp dolaşıp birbirimizi yeniden buluyorduk. Marlo gibi... Ona ve kendime haksızlıkta olsa yaptığım, geçen zaman boyunca kendimi buna alıştırmıştım.

Gözlerimi açıp bir süre öylece kaldım. Petra yanımda uzanmış derin maviliği izliyordu. Gökyüzü sihirli bir el tarafından temizlenip aklanmış gibiydi.

"Sence nasıllar?" diye sordum ablalarım ve Marlo'yu kastederek.

"Dürüst olmamı istersen..." dedi. "Kötü durumdalar. Bu seni üzecek biliyorum ama yalandan haz etmediğimi bilirsin. Alışmaya çalışıyorlar ve köyden kaçmaya."

PARANOYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin