İtiraf

85 22 28
                                    

Aradan geçen bir hafta boyunca Petra bana daha açık olmuştu. Mesafesini korusa da kaşlarını çatmıyor, etrafımda daha güler yüzlü dolaşıyordu. Beni kaçırdığı günü düşündükçe bugünün ne kadar çağ atlamış olduğunu anlıyordum. Asık suratlı, her şeye kızan ve hiçbir şey anlatmayan Petra'nın yerine daha sakin, daha ılımlı biri gelmişti. İtiraf etmem gerekirse bu hâlinden daha memnundum. Hiç olmazsa Marlo'yu andığımda ceza almıyor, oda hapsine çarptırılmıyordum.

Doğanın fısıltısı mı nedir, o sesi de bir daha duymamıştım. Uykularım eskisinden daha düzenli, iç sıkıntım da normal seyrindeydi. Yani hayat ikimiz için de gereğinden fazla iyiydi. Ben de bu yüzden Petra'nın devreleriyle oynamaya karar verdim. Onu kapana kıstıracak, öğrenmek istediğim şeyi bu yolla kolaylıkla öğrenecektim. Aksi halde bunun için ölüm döşeğini bekleyebilirdim.

Güneşli bir Kulpa gününde, dumanı tüten kekimize eşlik eden çayımızı keyifle yudumlarken plan kafamda şekillendi. Sandalyemi geriye itip doğrulurken Petra'nın kaşları çatıldı.

"Yukarı çıkmam gerekiyor," dedim tuvalet kelimesini kullanmamaya dikkat ederek. Huysuzlanarak başını salladı. Anlamaması için dua ettim. Yine de kalp atışlarım hızlanmıştı yürürken. Kapıyı kapattım ve kendime şaştığım bir hızla şarteli indirdim. Büyük bir gümbürtüyle inledi Kulpa.

Her an bayılabilirdim. Yaptığım şeye pişman olmuşçasına gezindim kapının önünde. Petra'nın sesi duyuldu.

"Hiç komik değil Fegel. Kapıyı aç."

"Hayır," dedim titreyen sesimle. "Sorularıma yanıt alana kadar orada kalacaksın."

Sessizlik.

"Sana kapıyı aç diyorum!"

"Hayır," derken bu sefer daha kararlıydım. Kalp atışlarım giderek yavaşladı ve normal seyrine döndü.

"Kapıyı kırmamı istemiyorsan aç, lütfen."

"Kırılmayacağını söylemiştin. Benden beş tane daha olsa içeriye kimse giremez dedin. Nasıl kıracaksın söylesene?"

Homurtulu bir kahkaha.

"Çabuk sinirlenirim Fegel, bunu biliyorsun değil mi?"

"Elbette biliyorum. Tahammül sınırlarını zorlayacağım. Bakalım beni görmeden, sesimi duymadan kaç dakika, kaç saat ya da kaç gün dayanacaksın?"

Diş gıcırtıları. Kapıyı iki kez yumruklayıp "Eninde sonunda açacaksın," dedi. "Alacağın cezayı tahmin bile edemezsin."

"Umurumda bile değil," dedim. "Şimdi son kez konuşuyorum Petra. Bana neden dokunmadığını anlatacaksın. Bütün ayrıntılarıyla. Yapmaya çalıştığın şeyin adı ne?"

Sessizlik sürdükçe sürdü. Odanın içinde deli gibi gezinip durdum. Sonra gidip koltuğa oturdum. Televizyonu açtım, beş dakika sonra geri kapattım. Uzandım ve gözlerimi tavana diktim. Bekledim, bekledim. Tek kelime etmedi.

Beş saat.

Petra rekor kırıyordu. Doğruldum ve buzdolabına doğru yürüdüm. Ortalığı birbirine katarak yiyecek bir şeyler hazırladım. Yedikten sonra odama çıktım ve beklemeyi sürdürdüm. Akşamın karanlığı çökmüştü ve Petra hâlâ sessizdi.

Sabahın ilk ışıkları. İlk defa erken kalkıyordum. Bütün gece uyku tutmamıştı. Petra'yı dışarıda tutmayı başarmıştım. Ve benden uzak durmaya büyük bir direnç göstermişti.

Bütün beceriksizliğimle tost yapmaya çalıştım. O sırada cam bardak elimden düşüp büyük bir gürültüyle kırıldı.

"Fegel!"

Cevap vermedim. Pis pis sırıtıyordum.

"Elin kesildi mi?"

"Cevap ver Fegel, elin kesildi mi?"

Hayır, demek için can atıyordum ama kendimi tutup konuşmadım.

"Kan kokusu yok," dedi kendi kendine. "Kan kokusu yok. Demek kesilmemiş. Tamam, Petra sakin ol."

Kahkaha atmamak için epeyce çaba sarf ettim.

Kapıya bir yumruk daha.

"Sakın o parçalara dokunma. Duydun mu beni?"

Tostumu elime alıp meyve suyumla birlikte koltuğa kuruldum ve bir çizgi film açıp sesini de kısarak izlemeye koyuldum.

Birkaç gürültü daha geldi dışarıdan ama aldırış etmedim. Petra tahmin ettiğim kadar güçlü değildi ve erkenden pes edecekti. Buna inanıyordum.

"Aç kapıyı Fegel, konuşacağız söz veriyorum."

Asla, dedim içimden. Beni kandırmaya çalışıyordu. Eğer oda hapsine çarptırılacaksam buna değmeliydi. Bir şeyler öğrenmeliydim.

İki saat.

Beş saat.

Dokuz saat.

Ve teslimiyet.

"Sana dokunamıyorum."

Hızla kalktım yerimden, başımı kapıya yaslayıp yere çöktüm. O da hemen kapının arkasındaydı.

"Kendi isteğimle değil Fegel."

"Bir şey söyle lütfen. Sesini duymaya ihtiyacım var."

Bu kadar zulüm yeter, diye düşündüm.

"Peki kim?"

"Tanrı."

"Tanrı mı?" dedim fısıltıyla.

"Neden Petra?"

"Bunu sana defalarca anlatmadım mı, daha ne istiyorsun?"

"Asıl gerçeği."

"Asıl gerçek bu Fegel. Sana yalan söylemedim hiç."

"Öldükten sonra nereye gideceğiz? Yanımda olacak mısın?"

"Evet, yanında olacağım."

"Nerede?"

"Bunu Tanrı bilir Fegel."

"Sen de biliyorsun," dedim.

"Seni bana vereceğine söz verdi. Bir koşulla."

Kalp atışlarım hızlandı.

"Dokunmamam şartıyla Fegel. Seni temiz tutacağıma söz verdim. Saçının bir teline dokunmak için yanıp tutuşsam da durdurdu beni. Sabret Petrarca, dedi. Bir görüntü mü razı olacağın, yoksa sonsuzluk mu? Sonsuzluk dedim Fegel. Durdum. Acımı anlıyor musun? Nasıl isterdim tutmayı elinden, tutup kalbimin üzerine bastırmayı. Nasıl isterdim kokunu duya duya seninle uyumayı."

Sesi titredi. Benim dünyam sarsıldı. Bütün bir dünyayı yerle bir edecek bir depremin sarsıntısı kadar güçlüydü içimdeki.

"Bana seni vaat etti Fegel. Herkesin hayal ettiği bir cennet varsa benimki de sendin. Kabul etmemek ne mümkün? Kimin haddine Fegel! Seninle sonsuzluğu dilemek ne mükemmel bir şey."

Doğruldum ve başım kapıda bir süre bekledim.

"Petra," dedim fısıltıyla. "Özür dilerim."

"Ben dokunamıyorsam başkası nasıl dokunurdu sana? Nasıl kirletirdi? Buna izin verir miydim Fegel? Cennetimi paylaşır mıydım başkalarıyla? Yapamazdım. Ben zor olanı değil, imkânsız olanı seçtim. Tanrı'nın vaadine güvendim. Asırlar süren varlığımı, çektiğim çilenin üzerini örtüp senin peşinden sürüklendim."

Yutkunurken boğazımı yırtıp geçen paslı bir bıçak, her bir kalp atışımla birlikte bütün bedenime yayılıp tek bir köşesini es geçmeden ilerlemeye devam ediyordu. Şarteli kaldırdım ve kapının kolunu yavaşça indirdim. Petra karşımda duruyordu. Tanrı'nın vaadiyle beni kendi karanlığında sürüklemiş, sonsuz ömrünün tek tesellisi bilmişti. Eşsiz bir armağan.

Kafamın içine doluşan gereksiz o binlerce soru demeti bir duman gibi dağılıp yok oldu. Var mıydı bundan ötesi? Petra ıstıraba teslim olmuştu.

PARANOYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin