Veda

97 23 9
                                    

O günden sonra aradan üç ay geçti. Nefes almanın çok zor olduğu nice günler, geceler atlattım. Hepsini de Petra sayesinde elbet. Yüzüğüm boynumda asılı bekledi, asılı kalan hayallerim gibi. Günler geceyi geceler gündüzü kovaladı ve ben acımla kabıma sığmaz aşkımı bağrıma basıp suskunluğumu korudum. Bunda Petra'nın Marlo için yazdığı mektubun da payı büyüktü tabii. Bodrum katında eski kâğıtların arasında bulmuştum onu. Verip vermeyeceğinden bile emin değildim ama Marlo'nun bu satırları okuması beni gerçekten mutlu ederdi.

Petra, idraki mümkün olmayan bir büyüklük göstererek başlamıştı yazısına:


Yüreği, ancak saf bir meleğin sadakatine sahip olan kardeşim Marlo,

Sana kardeşim diyorum evet, her ne kadar birbirimize düşman görünsek de ben sana kâinatın erişilmez büyüklüğü ölçüsünde saygı duyuyorum. Aşkın görkemliydi. Coşkun şelaleler gibi akıp, kanatsız kuşlar gibi süzüldü gökyüzünde.

Yoluna çıktım biliyorum ama onu önce ben buldum kardeşim. Bunu yapmak zorundaydım. Fegel'e beslediğim duygunun tarifi olsa onu buraya yazabilir ve bastırabilseydim de onu sana bırakabilirdim. Sen bilir misin ki sekiz yüz elli yıllık, asırlar süren bir hayatın son durağında duvara toslar gibi hiç olmayacak birine bir parazit gibi yapışıp kalmayı. Evet, ben Fegel için parazitten başka bir şey değildim. Onun narin ruhundan, eşsiz güzelliğinden beslenen bir ucube üstelik. Ne kadar acınası olduğumu tahmin edebilirsin.

Ne benim sevgim seninkinden büyük diyebilirim ne de seninki benimkinden. İkimiz de eşit derecede sevmiş olmalıyız ki böylesine güçlü çarpıştık ve Fegel'i ortada bıraktık. O da ikimizin arasında gidip gidip geldi. Zaten yaralamıştım, bu sefer kalıcı bir hasar ve zarara neden oldum. Evet, o beni hiç sevmedi ve hiçbir zaman da sevmeyecek. Çünkü hep sen vardın, eğer yeteri kadar büyük bir yüreğe sahip olsaydım onu sevdiğiyle bırakırdım. Kıskançlık ve bencilliğim buna engel oldu. Arşa tırmanan sahiplenme duygum onu kendimden bile korudu.

İçin rahat olsun, beynimi kemiren bu düşünce ona dokunmamı engelledi. Öyle ki gecelerce azap çektim. Aşkından öldüğün birine el sürememek nasıl bilir misin peki? Hayır, değil mi? Çünkü sen şanslısın ki ona dokunma fırsatını kazandın. Keşke ben de bu kadar şanslı olabilseydim.

Her neyse, sözü daha fazla uzatmayacağım kardeşim. Satırlarıma artık son vermeliyim. Gasp ettiğim hakkın için senden af dilemek istiyorum. O hücrede geçirdiğin yıllar için. Fegel'i senden mahrum ettiğim için. Ve kurup da gerçekleşmesine imkân vermediğim bütün hayallerin için.

Beni affet. Tanrı yanında, sana bir ışık gibi yol gösterici olsun.

Petrarca


Bu satırların üzerine ne söylenir bilemedim, bir kemirgen düşmüş gibiydi içime, Petra'yla da bunu hiç konuşamadım, dilim varmadı buna.

Kulpa'dan daha derin bir yeşili barındıran gözleri hep hüzünle baktı yıllar boyu. Hep aşkla, hep sevgiyle. Hypatia bana Petra'nın içinde kâinat var demişti. Fazla düşünmeye gerek yoktu aslında. O kâinat bana kendini sunmuştu. Aşılmaz dağı aşmış, herkesin hayalini kurduğu o enfes manzaranın keyfini sürmüştüm.

Petra bana çok şey öğretmiş, bütün bilgi birikimini esirgemeden sunmuştu yıllar boyu. Ben o köyde ona hangi felsefeye uyduğumu sormuştum o da bana itirazla 'hangisine uyarım diye bir şey yok, hepsini öğreneceksin ve hangisini benimser, kendinde içkin görürsen ona gideceksin' demişti. O gün bugün hepsini dinledim, okudum, öğrendim ve bildim. Rûmi'den Platon'a, Epikuros'tan Hallâc-ı Mansûr'a, Antisthenes'ten İbn-i Sina'ya, Kindî'den Protagoras'a, Augustinus'tan Heraklitos'a, akla hayale gelmeyecek, ismi dahi duyulmamış insanlara varana dek açtım kapılarımı. Kimi Tanrı'ya inandı kimi inanmadı, kimi ölümü aradı kimi sonsuz yaşamı ve aslında hepsinin içinde tek bir şey vardı: Merak. O merak onlara gerçeği buldurmalarında yollarına ışık tuttu. Sırra aşinaydı, yabancı değildi hiçbiri. Bu yüzden dünyaya bir miras bırakarak çekip gittiler. Biz de gidiyorduk ve Petra'nın sırrı artık diğerlerindeydi ve bir şekilde uygulayacaklarına da emindik. İster güçleri yetsin ister yetmesin hepsi bu sesi duyabilmek için savaş verecekti. Ve Petra bunun mimarı olarak ismini ilelebet hepsinin kalbinde muhafaza edecekti.

Ben Fegel. Otuz beş yaşına gelmiş, ölümsüz bir filozofun yanında ömür sürmüş küçük bir kız. Onun gözünde hep o kız olarak kalacak, ölüme giderken bile yanından ayrılmayacaktım.

Yaşadığım her şeye bir kez daha şükredip beni diğer insanlardan farklı kılan Tanrı'ya minnetle dua ettim. Ben onun da lütfettiği gibi bu aşklara sahip çıkmalı, sonsuza dek yaşatmalıydım. İster bu dünyada ister hakiki olanda. 

PARANOYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin