Karanlık...
Çok karanlıktı.
Ağaçların esintisi yüzünden çıkardığı sesi duyuyordum ama karanlıktan hiçbir şey göremiyordum. Sanki gözlerim görmüyor, çünkü herhangi bir ışık huzmesi dahi gözüme çarpmıyordu. Ellerimi kendime siper ettim. Öne doğru uzatarak herhangi bir çarpma ihtimalimin olmasına karşı önlem aldım. Bir ağaç gövdesine değdi ellerim, nereye gittiğimi bilmeden başka yöne doğru yöneldim. Ağaçların arasından dolunay ışığı sızdı üzerime, olduğum yerde etrafımı incelemeye başladım. Bir kuş sürüsü geçti yüksekten küçük değillerdi, hatta kuş da değillerdi. Dromic. Vahşi, yırtıcı karanlık orman yaratıklarından biriydi sadece bu kuşlar, kuş da denilmezdi ama bir kartaldan daha büyük ve büyük pençeleri olan Mortiler gibi yarasa kanadına benzeyen kanatları vardı Vahşi ve saldırgan olmalarının yanında etçil yaratıklardı.
Neler oluyor? Neden buradayım? Buraya nasıl geldim?
Şimdi tamamen aklımı kaçırmak üzereyim!
Etrafımda dönerek çıkıp gidecek bir çıkış yolu aradım ama her yer karanlıktı. Kuru ağaç gövdeleri ve sallanan yapraklar dışında hiçbir şey görmüyorum. Bastığım yerde ne vardı onu bile göremiyorum. Yeterince tedirgin olmuştum ne yapacağımı bilemez halde tir tir titremeye başladım.
Olduğum yerde durmakla elime bir şey geçmediği için ilerlemeye karar verdim. Ağaçlara tutunarak ilerledim karanlıktan sadece yakınımdaki ağaçları az çok fark edebiliyordum. Gözlerim git gide karanlığa alıştığı için belli bir mesafeyi görmeye başladım.
Karanlığın gücünü damarlarımda akan kana kadar hissedebiliyordum. Öyle bir güçtü ki, boğuk kasvetli ama güçlü bir histi bu. Dikkatli bir şekilde etrafıma bakınmaktan gözlerimi bile kırpmadım. Gözlerim sulanmıştı. Kendimi karanlığın içinde koca bir boşluktaymışım gibi hissediyordum.
Karanlık orman gerçekten de böyle bir yer miydi?
Bir kaç tiz ses duydum. Endişeyle etrafıma bakındım ama yine hiçbir şey göremedim. Çevremdeki ağaçlara tutunarak ilerlemeye başladım. Aklımda dolanan tek soru; neden buradayım?
Ayağım yumuşak bir zemine bastı. Çamur.
Hayır bir dakika!
Bu bir çamur değildi!
Bu bir bataklıktı.
Bataklık.
Bir bataklığa girmiştim.
Ayağımı çekmek istedim ama hareket ettiremedim. Ve ettirmeye çabalamamla ayağım biraz daha battı. Geri gidemedim, ileriye ise hiç gidemedim. Olduğum yerde çakılı kaldım ve git gide batıyordum. Ne yapacaktım?
Ağlamak istiyorum, gerçekten neler oluyor? Hiçbir şey anlamıyorum. Ne beni kurtaracak biri vardı burada ne de benim kendimi kurtarabileceğim herhangi bir şey. Bağırmaya kalksam bütün yaratıkların etrafıma toplaşmasına ve onlara leziz bir akşam yemeği olmaya açık bir davet verirdim. Ama hiçbir şey yapmazsam da bataklığa gömülüp boğularak ölecektim. Bir çıkmaza girmiştim. Aklım durdu ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim dahi yoktu. Düşünme yetimi kaybetmiştim sanki.
Öylece kıpırdamadan düşünmeye çalışıyordum. O esnada bataklıkta kabarcıklar oluşmaya başladı. İçimden bir ses bunun hiç de iyi olmadığını haykırıp durmaya başladı. Orada bir şey vardı.
Korkudan tir tir titremeye başladım hem soğuktu hem de içimde durduramadığım tedirginlik ve korku vardı. Korkuyordum. Bataklığın içinden yavaş yavaş bir şey çıkmaya başladı. Lakin bunun imkansız olması gerekmiyor muydu? Ben kıpırdadıkça aşağıya doğru çekiliyordum ve çoktan diz kapaklarıma kadar batmıştım. Ve karşımdaki şey yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. İğrenç bir koku tüm her yere yayılmaya başlamıştı bile, etrafı da bir sis perdesi kapladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harvey Vadisi
FantasyBüyünün ve sihrin hüküm sürdüğü, cadıların ve yaratıkların var olduğu esrarengiz bir evrende hiçbir şey kolay değildi. Kraliçenin kayboluşu ülkeyi yıkım evresine getirmiş isyanların çoğaldığı sıra büyük bir yıkımın eşiğine gelinmişti. Aşkın ve savaş...